27 Haziran 2008
Yeni Bir İş ve Yeni Bir Elveda
Yarın memleketim Salihli'ye gidiyorum,salı veya çarşamba döneceğim cumartesi veya pazar da tekrar yollara düşüp tatil beldelerini gezeceğim ama iş için. :)
Daha önce bir kaç iş deneyimim olsada bu uzun süreceğe benziyor.Bkz:Takbis,Kıbrıs Şehirleri A Kitabevi.
Üniversitenin bu sene olmayacağını düşündüğüm içinse girdiğim işte ekim sonuna kadar kalacağım tabi onlar tutarlarsa :D Ekim'de tekrar bir maraton başlayacak tabi değişen sınav sistemi olursa o duruma göre değişir ama seneye bu zamanlar buralarda olmayacağım onlayn olmayacağım,dış dünya ile tek bağlantım bakkala ekmek almaya giderkenki mahalle çocukları ile muhabbetim olacak. Neyse her şeyin hayırlısı...Yaşayıp göreceğiz.
Herkese İyi yayınlar...
Ulusal İşletim Sistemimiz Pardus 2008 Buyrun...
Gururla bahsettiğimiz Pardus 2008 sürümünü çıkarttı işte Pardus'tan kısa kısa...
***************
Kullanıcılar, "özgür yazılım" Pardus'un son sürümünü, yazılımın resmi internet sitesi olan www.pardus.org.tr adresinden bugünden itibaren bilgisayarlarına ücretsiz olarak kurabilecek.
Pardus 2008'e eklenen "Göç Aracı" yazılımıyla kullanıcılar, aynı bilgisayarda yüklü Windows işletim sisteminin ayar, belge ve adres defterlerine kolaylıkla ulaşabilecek.
Pardus'un son versiyonunun bir başka göze çarpan özelliği ise eski sistem ayarlarına dönebilmek için sistem geri yükleme noktası oluşturma özelliğinin eklenmesi. Böylece bilgisayarına herhangi bir yazılımı yükleyen kullanıcılar, bir sorunla karşılaştıklarında bilgisayarlarının sistem ayarlarını, söz konusu yazılım yüklenmeden önceki herhangi bir tarihe geri döndürebilecekler.
"Özgür yazılım"ın üstünlükleri
"Özgür yazılım"ın kapalı kaynak kodlu yazılımlara göre birçok üstünlüğü bulunduğunu anlatan Tekman, bunları şöyle sıraladı: "Bunların başında güvenlik geliyor. Açık kaynak kodlu yazılımlar, doğası gereği geliştirilme sürecinden kullanılma aşamasına kadar on binlerce göz tarafından denetleniyor. Kötü niyetli bir programcı ya da kuruluş tarafından yerleştirilebilecek bir kod parçasının böyle bir ortamda gizlenmesi mümkün değil. Ayrıca, kaynağın açık olması nedeniyle olası güvenlik açıkları hızla yamanabiliyor. Linux platformunun bir diğer üstünlüğü ise bu ortamda virüs, truva atı, solucan, casus yazılım gibi tehlikelerin yok denecek kadar az olması."
Tekman, Pardus'un, 2003 yılı başında TÜBİTAK ve Başbakanlık tarafından, bir ulusal işletim sisteminin olurluğunun araştırılması ve projelendirilmesi düşüncesiyle serüvenine başladığını, 2004'te ekibin oluşturulması ile geliştirilmeye yoğunlaşıldığını dile getirdi.
2005 başlarında Pardus Çalışan CD, sonra Pardus Çalışan CD 1.1, 2005 yılı sonunda Pardus 1.0 ve 2006 yılı sonunda da Pardus 2007 sürümlerinin yayınlandığını anımsatan Tekman, böylece Pardus'un hızlı, sağlam ve emin adımlarla özgür yazılım camiasındaki kalıcı ve hak ettiği yerini aldığını ifade etti.
Tekman, Pardus 2007'nin duyurulmasından bugüne kadar internetten 250 bin kez indirildiğini, bilgisayar dergileriyle de 1 milyona yakın CD'nin ücretsiz olarak dağıtıldığını bildirdi.
Yenilikler?
Pardus projesinin en yeni ürünü olan Pardus 2008'in, bugün resmi internet sitesi www.pardus.org.tr adresinde yayınlandığını açıklayan Tekman, "İlk Pardus ürününden bu yana titizlikle izlenen tam Türkçe desteği, kolay kurulum ve kullanım, insan merkezli tasarım ilkelerine bağlı olarak geliştirilen Pardus 2008, gerek içerdiği özgür yazılımlar, gerekse Pardus teknolojileri açısından son derece zengin" diye konuştu.
Pardus 2008'in teknik özelliklerini anlatan Tekman, yeni sürüme Windows İşletim sistemindeki ayar, belge ve adres defterlerinin Pardus'a aktarımı için yeni bir program olan "Göç Aracı"nın eklendiğini bildirdi. Tekman, bu yeniliğin kullanıcılar tarafından büyük ilgi görmesinin beklendiğini ifade etti. Tekman, paket ve ayar işlemlerini kaydetme ve istenilen tarihe geri alma özelliği ile de bilgisayarına herhangi bir yazılımı yükleyen kullanıcıların, bir sorunla karşılaştıklarında bilgisayarlarının sistem ayarlarını, söz konusu yazılım yüklenmeden önceki herhangi bir tarihe geri döndürebileceklerini bildirdi.
İndirin==>Buradan
Nescafe 3'ü bir Arada (sıcak) ve Soğuk Su Çözeltisi
Sıcak içmeye alıştığımız bu mereti getirip birde soğuğunu satmaya başladılar.Hiç denememiştim daha önce (hoş hala denemiş sayılmam) lan ne olacak ha soğuk ha sıcak firini o kadar çok benimsemişim ki,sıcak nescafe karışımını soğuk suda denedim.Tek sebebi vardı su ısıtmaya üşenmem.
Dolaptan suyu çıkarttım sıcak kullanılması gereken karışımı hemde fındıklı (kazara aldım) bardağa doldurdum bu arada bardak Euro 2008 bardağı :) ,her neyse doldurdum sonra suyu kattım bardağın yarısını 1 parmak geçene kadar.(Bardağı görenler bilirler altı dar yukarı çıktıkça genişleyen bir bardak ama ne genişleme kupa mubarek,bardağın yarısını doldurmak için integral hesabına gerek var yani o derece bir alan farkı mevcut)
Şeker katayım dedim biraz tatlı olsun kattım şekeri ama orda bir şeylerin ters gittiğini anladım döktüğüm nescafelerin hepi suyun yüzüne çıktılar ve hiç ıslanmamışlardı.Şeker kattım kattığım kaşıkla karıştırdım(ki buna bütün aile kızar neden şeker katılan kaşığı çaya veya suya sokuyorsun sonra şeker kaşığa yapışıyor falan filan,bende herkes böyle yaparsa şeker kaşığa yapışmaz her seferinde çözülür çaya veya suya girer diyorum ama bu mantıklı açıklamamı pek ciddiye almıyorlar)
Karıştırıyorum hani karıştırmak çözüneni arttırır ya burda duralım işte bu çözeltide karıştırmak çözüneni arttırmıyor daha çok "topaklaştırıyor" karıştırdıkça nescafeler hepsi bir araya toplanıyorlar daha hızlı karıştırıyorsunuz ama onlar inadına birlikten kuvvet doğar hesabı birleşip ıslanmamakta ıstar ediyorlar.Karıştırmayı bırakıp top top olan nescafe gruplarını bardağın derinliklerini ittirmek suretiyle iktiriyorum ama yine de işe yaramıyor.
15 dk karıştırdıktan sonra bir kısmının bardağın dibine yapışmasını sağlıyorum ve bu arada suyun rengi değişti belirtmek isterim.
Tadına bakıyorum hala şişeden doldurduğum suyun tadı sadece biraz karışmışa benziyor.
Bardak uzun kaşık bardağın boyunun 3/5 ü kadar olduğundan kaşık tamamen nescafe bulanıyor.Başka bir kaşık yardımı ile içerdekini çıkartmaya çalışıyorum ben bunlarla oyalarken kendimi bizim topaklaşan kümeler artık birbirlerinden sıkılmaya ve zıt kutuplara çekilmeye başlıyorlar.Bir oh çekiyorum ve içindeki kaşığı çıkartıp ıslak bir şekilde şekerliğe tekrar atmak suretiyle bırakıyorum tabi kaşık tamamen şekerle sarmalanıp sarılıyor (akşama azar var menüde)
Yudum yudum içiyorum ki tadı damaam da kalsın da bir daha gerek duymayayım boyle şeylere.
Afiyet olsun...
26 Haziran 2008
PS3 Film İndirme İmkanı Sunacak
Sony nin 3. nesil oyun konsolu olarak adlandırdığı Play-Station 3 film indirip izleme imkanı sağlayacak.Sony yaptığı açıklamada hizmetin ABD de bu yaz ,daha sonra ise Avrupa'da yayılacağını bildirdi.
Playstation 3 işlemci olarak Sony,Toshiba ve IBM ortak yapımı bir mikro işlemci kullanıyor.Bu işlemci çoklu çekirdek mimarisi ile donatılmış bir teknoloji harikası ayrıca PS3 bu mikro işlemcisiyle dünyanın sayısal gücü en yüksek mikro işlemcisi olma ünvanına sahip durumda.
Sony Durmuyor
Gelecek 3 yıl içerisinde yeni nesil teknolojilere ve teknoloji alanındaki araştırmalara çok büyük meblağlar da yatırım yapacağı açıklandı.Bu miktar kesin olarak bilinmese de 16.7 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Dudak uçuklatan miktarda yatırıma hazırlanan Sony önümüzde ki yıllarda daha çok hi-tech denilen ürünlere yoğunlaşacağı belli.
13 Yaşında Bir Medya Okuryazarının Herhangi Bir Günü
“Sabah; evin annesi televizyonu açmış, kumandası elinde, koltuğuna kurulmuş, heyecanla ekrandaki tartışmayı seyrediyor. Yan odada olan çocuk, bağrışma seslerinden ürkmüş olacak ki koşar adım odaya giriyor ve gözü önce annesine takılıyor; anne; büyük bir heyacanla, kafası gövdesinden 50cm önde, ağzı açık, gözler faltaşı olmuş şekilde televizyona bakıyor, çocuğun içeri girdiğini ise henüz farketmiyor.
Annenin halini gören çocuk, annesinin gözlerinin baktığı yere, ekrana bakıyor ki, ağlayan bir kadın, “beni aldattı ama affettim, yetmedi çocuklarımla ortada bıraktı çekti gitti, -çocuklar da yanında, hiç de tanımadıkları görmedikleri bir ortam olan stüdyoya, annelerinin çaresizliği de eklenince ağlıyorlar- ne olur bana yardım edin hanfendi- diye inliyor. telefondan geldiği ve baba olduğu belli olan ses ise “hayır hanfendi öyle olmadı yalan söylüyor, çocuklarım üzerine yemin ediyorum. bu kadın var ya bu kadın tam bir şarlatan. çocuklara kötü örnek oluyor, onların kafalarını yıkıyor, onları kullanarak sizi kandırmaya çalışıyor vs.vs.” işte bu sırada televizyondan gözünü ayırabilen anne çocuğun odaya girdiğini ve hayretle kendisine baktığını farkedince, “git dersine çalış, eşşek sıpası seni” diyerek odasına kovuyor.. çocukların inlemesi, telefondaki adamın, “çocuklara kötü örnek oluyor, onların kafalarını yıkıyor, onları kullanıyor ve çocuklarım üzerine yemin ediyorum.” sözleri aklına geliyor. odasına giderken durumu anlamaya çalışıyor. sahi ne demek çocukları kullanıyor?
Akşam; baba eve gelmiş. İş yoğunluğu ve stres dolayısıyla yüzü askın ve sinirli. “Hanım hemen yemeği hazırla çok acıktım” diyor. Birlikte yenilen yemekte annenin aklından geçiyor. “Bu adam niye bu kadar geç geliyor eve.. yoksa.. ” aman sende.. yirmi yıllık kocam böyle birşey yapar mı? hem adam sabahtan akşama kadar çalışıyor” diyor kendi kendine. Belli ki aklına sabah seyrettiği aldatan koca gelmiş.. Yemekten sonra televizyona geçen adam, kanalları değiştiriyor ve bir yandan da söyleniyor; “başlamadı mı bu dizi?”. Reklamlar bitiyor, cıngıl arkadan yavaşça giriyor ve geçen haftanın özeti olan silahlı sahnelerin girizgahı ile dizi başlıyor. Adamın gözleri pür dikkat ekranda. Yan koltukta oturan anne ve çocuk da seyir halinde. Çatışma sahnelerinden biraz ürkse de, babasının bu sahnelerde “vay anasını, ne de hızlı çekti silahı, helal olsun” şeklindeki naralarından, kötü olanların kaybettiği ve iyi olanın kazandığını düşünüyor ve buna sevinmek istiyor. Sürüp giden dizi sonunda bitiyor ve son sahnedeki iki tarafın karşılaşmasının yarım kalması ile heyecan ertesi haftaya erteleniyor. Baba “haftaya kadar sabredeceğiz artık, bence kesin öldürürler bu bölümde.” şeklindeki tahminine çocuk biraz üzülse de artık ölüm lafına alışmış olacak ki pek takmıyor ve odasına geçiyor.
Yatma vakti geldiğinde, çocuğun odasına giren babası, kitaplarını düzenleyen çocuğu alnından öpüyor ve aslan oğlum benim, doktor oğlum, sen oku doktor olacaksın, benim akıllı evladım, hadi iyi geceler, yat da sabah okula geç kalma” diyerek öğüt verdiğini ve oğlunun doktor olması için onu motive ettiği düşünerek mutlu bir şekilde odasına gidiyor.
Çocuk kitaplarını toparlıyor ve yatağına yatıyor. Doktor olduğunu hayal ediyor, ah benden de ne güzel doktor olur diyor, derken dizilerde kötü insanları öldürmek için vurulan iyi insanlar geliyor aklına, onları kurtarmaya çalıştığını düşünüyor. Ne kadar da mutlu oluyor. Bu arada kötü adamlar da geliyor hastaneye, onlar da ölmemiş yaralılar, onları da kurtarmak istiyor ama onların kötü olduğunu düşünüyor, çelişkiye düşüyor. Çocuk aklı ile olsun, ben kurtarayım nasıl olsa iyi adamlar, daha iyi silahlarla onları tekrar vururlar diye geçiriyor aklından.. Arkasından sabahki adam geliyor aklına.. çocukların ağlaması.. biri tam da kendi yaşlarında idi. Adı neydi acaba.. Babası ne diyordu telefonda, annesi beyinlerini yıkıyor hem kötü örnek oluyor onlara.. Sahi ne demekti beyinlerini yıkamak.. Anne daha çok üzgün görünüyordu. Hem çocuklarda annelerine sıkı sıkı sarılmıştı. Neyse kafasının karıştığını farketti. Elbiselerim yıkanınca temiz oluyor. Beyin de yıkanınca temiz olur diye düşünüp çocukların annelerine hak verdi. Televizyondaki baba kötü adamdı ve akşam seyrettikleri dizideki iyi adamların onu öldürmesi gerektiğine karar verdi. Uykusu gelmişti. Daldı.
Şimdi bu çocuğun yerine kendimizi koyalım ve medyaokuryazarı olalım.
Gaynak
Daha Geniş İçerik
En Büyük Krater
Mars'ta bir göktaşının çarpmasıyla oluşmuş dev bir krater keşfeden Amerikalı astronomlar, bunun Güneş Sisteminin en büyük krateri olduğunu ve aynı tarihlerde Dünya üzerinde meydana gelen benzer bir olayda Ay'ın oluştuğunu düşünüyorlar.
ABD'nin prestijli üniversitesi Massachusetts Institute of Technology'den (MIT) bir ekibin geliştirdiği yeni bir yöntemle yapılan gözleme göre, bu çarpışmanın etkisiyle oluşan ve şu anda kısmen silinen yaklaşık 10 bin kilometre uzunluğundaki eliptik biçimli krater, Kızıl Gezegenin Tharsis bölgesinde bulunuyor.
Amerikalı bilim adamları İngiliz Nature dergisinde yayımladıkları bilimsel makalelerinde, asteroidin çarpmasının Mars'ın yarıkürelerinden birinin diğerinden neden daha alçak ve daha ince kabuklu olduğunu açıkladığını düşünüyor.
Kızıl Gezegenin iki yarıküresi arasındaki fark, hala çözülmemiş sorulardan biri. Mars'ın ovalardan oluşan kuzey yarıküresi kısmen daha düzken, güney yarıküresi kuzeye göre daha ince kabuklu ve daha dağlık araziden oluşuyor.
Bilim adamları bununla ilgili iki teori sunarken, birinden birini seçmek için şimdiye dek hiçbir kanıt elde edilemedi. Bunlardan biri, Mars'a dev bir asteroid ya da kuyrukluyıldız çarpması; diğeri, gezegenin mantosunun büyük ölçüde yükselmesi.
Araştırmanın başındaki Profesör Jeffrey Andrews-Hanna, "kuzey havzası" adını verdikleri ve düzgün olmayan bir çarpmayla oluşan bu dev kraterin, Güneş Sisteminde şimdiye dek bilinen en büyük kraterin dört katı büyüklüğünde olduğunu belirtti.
Dergideki ikinci bir makalede de, California eyaletinin Pasadena kentindeki California Institute of Technology'den (Caltech) bir ekip, üç boyutlu simülasyonların yardımıyla, çarpmanın açısını, hızını ve göktaşının büyüklüğünü hesapladı.
Buna göre, çarpmanın açısı 30 ila 60 derece, hızı saniyede 6 ila 10 kilometre ve gökcisminin çapı bin 600 ila 2 bin 700 kilometre Santa Cruz'daki California Üniversitesinden üçüncü bir ekip de, çarpışmanın etkisiyle Mars kabuğunun tepkisini incelemek için bir model oluşturdu.
Bilim adamları, modellerinde bu çarpışmanın etkisiyle gözlemlenen kraterle aynı büyüklükte bir çukur oluştuğunu, Kızıl Gezegenin geçmişte olduğu gibi manyetik alanının değiştiğini ve düzlüklerin oluştuğunu gördü.
Euro 2008 Fasikülü
Avrupa'nın gelmiş geçmiş şüphesiz en ünlü organizasyonu.1920 lerden beri bu anı bekleyen İspanya'nın,tarihinde ilk kez buralara gelen Türkiye'nin adının fazlaca söylendiği bu turnuva gerçekten çok renkliydi.
88 yıllık serüveni daha da ileri taşıma isteyen İspanya yarın Rusya ile yapacağı yarı finale hazırlanıyor.
Türkiye Almanya karşılaşması futbol olarak Türkiye A milli takım oyununa bakıldığında 1 kaç gol yedirten hata dışında güzeldi.Alman A milli takımına bakıyorum onlarında ahım şahım bir oyunları yoktu açıkçası.
Türkiye,Çek Cumhuriyeti,Hırvatistan sürprizlerinden sonra burda da Panzerleri çok korkuttuğu kesin.Ama şu garip reklamda ki gibi Türko'lar harbiden Türko gibiydiler bu turnuvada sahaya baskı yaptılar Avrupaya baskı yaptılar futbollarıyla inançlarıyla.
Her neyse lafı fazla uzatmadan teknik bir kaç anektoda geçiyorum...
Fatih hoca Milli takımlar teknik trektörlüğünü bıraktı.Daha önceden de belirtildiği gibi ama fazla yaygara kopartılmayan bu haber turnuva sonuna kadar güya futbolculardan saklandı.Tabiki Fatih Terim de kendi geleceğini düşünmek zorunda bu kadar yıl bu ülkeye hizmet vermiş bir teknik adamı uğurlamak bize düştüğünü düşünerek Güle güle İmparatore diyorum...
Rüştü milli takım kaleciliğini bıraktı.
Turnuva öncesi son turnuvam diyen Rüştü'de takımı bıraktığını açıkladı.Yerini artık biraz da olsa tecrübe sahibi olmuş ve genç Volkan alacak.Rüştü'de hem Fenerbahçe'de ki başarılarından hemde Barcelona'da ki yedekliğinden dolayı alkışlanası bir kabiliyete sahip.Türkiye'nin yetiştirdiği en güzel kalecilerden biridir Rüştü.
Her kaleci gibi hataları olmuştur,ama onu milli takımla dünya kupasından iyi hatırlayacağız.
Arda Avrupa yolcusu.
Arda ya Juve den ve bir kaç takımdan daha teklif yağıyor.Juve Galatasaray'a 2 futbolcu ve 5 bin euro teklifinde bulunmuş,Gs ters çevirir gibi yapıp Trezegeut versen daha iyi olur demişti.Haberler yakında gazetelerde olacaktır.Juve'nın cevabı bekleniyor.
Çek Cumhuriyeti Türkiye karşılaşması son 48 yılın en iyi maçı seçildi.En lerin arasında iyi sıfatıyla Türkiye'nin bulunması Türk futbolunun geldiği noktadan dolayıdır.
İşte acısıyla tatlısıyla esmeriyle sarışınıyla kumralıyla bir Euro 2008 in daha neredeyse sonuna geldik.26/06/2008 tarihli Rusya,İspanya maçının ardından Final maçı oynanacak ki bana şampiyon Rusya olacak gibi geliyor.Latin halkınında gururlandığı kesin.
3. lük maçı olmayacak...
25 Haziran 2008
Nokia Symbian'a Sahip Oldu!
Nokia, Symbian’ın tüm hisselerini alıp, Symbian Foundation’a devretti. Platform, ortak geliştirmeye açılacak.
Mobil cihaz piyasasının büyükleri, bu aralar Google’ın kendilerine savurduğu Open Handset Alliance oluşumu ve Android platformu yüzünden bir hayli huzursuz.
Nokia da, bu atağı göğsünde yumuşatmak olarak yorumlanabilecek bir hamle yaptı ve piyasadaki “akıllı telefon”ların çoğunda kullanılan Symbian OS ve S60 platformlarının geliştiricisi Symbian’ın tüm hisselerini satın aldı.
Şirket zaten hisselerin çoğuna sahipti. Ne ilginçtir ki, Nokia kendisine 400 milyon dolara patlayan bu yatırımın üstüne yatmayı reddetti.
Şirket bunun yerine yazılımın haklarını, bu amaçla kurulmuş ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Symbian Foundation’a devretti.
Böylece, mobil sistemler için telif gerektirmeyen, açık kaynaklı bir geliştirme ortamı kurulmuş oluyor. Ancak, bu hareketin yüce gönüllülükten kaynaklanmadığı da anlaşılıyor.
Çünkü, Symbian Foundation’a katkı sağlayan diğer kuruluşlar arasında AT&T, LG, Samsung, Texas Intruments ve Vodaphone gibi isimler bulunuyor.
Hatta, Motorola ve Sony Ericsson da, UIQ özellikleri konusunda arka çıkmayı vaadetmiş. Bu gelişme, mobil platform piyasasını açık kaynak cennetine de, yeni bir cephenin açıldığı bir savaş alanına da çevirebilir gibi görünüyor.
Dahil Edilesi Etiket Bulamama Sendromu
İlk başlarda oldukça kolaydı konuyu bir etikete dahil etmek ama artık öyle olmuyor önceki yazdıklarımla birleştirip bir bütünlük oluşturasım var ama o da olmuyor.
Yazdığımı okuyup etikete bakıyorum ne alaka diyorum kendi kendime yüzlerce etiket bulunuyor ama ben hiç birine konduramıyorum yazdıklarımı bu konduramadıklarım diye bir etiket açmama neden olacak gibi görünüyor hadi hayırlısı.
İçeriği gerçekten çok farklı konular yazdığımın farkına vardım konusu ne buranın sorularına verilecek cevap bulamaz hale geldiğim sırada artık ya takıl işte öyle anlatılmaz okunur bakılır sarpa sarılır gibi tümceler kuruyorum.
Pencerenin demirlerine top atan çocuklara bağırırken yazılan yukarıda ki yazı aşağıdakilerden hangisine dahil edilebilir?
a)Pencere demirlerine top atan çocuklara bağırırken yazılan yazılar.
b)öylesine yazılan yazılar.
c)Girilecek bomba entry öncesi okuyucuyu oyalama bir nevi astsolist öncesi şarkı niteliğinde ki yazılar.
Şeçiminizi yapıp 3443 e gönderin tüm opratörlerden 54 sms/108 kontor olarak ücretlendirilmektedir.
Changable Gene
ABD'nin Johns Hopkins Üniversitesi'nin araştırmacıları, çevre koşulları ve beslenme gibi faktörlerle yaşam boyunca herkesin gen yapısında çeşitli değişiklikler olduğunu tespit ettiler.
Maryland eyaletindeki üniversitede yürütülen ve Amerikan Tıp Vakfı'nın bilimsel yayınında yarın yayınlanacak çalışmada, bilimadamları, DNA üzerindeki epigenetik (kalıtsal etkilerden çok dışardan gelen etkilerin sonucu) işaretlerin, kişinin yaşamı boyunca değişiklik gösterdiğini ve değişikliklerin büyüklüğünün aynı aile bireyleri arasında benzer olduğunu belirlediler.
Yaşlanmayla kanser gibi hastalıkların ortaya çıkmasını açıklayabilecek bu araştırmayı yürüten Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden Dr Andrew Feinberg, epigenetiğin modern tıbbın kalbinde olduğunu görmeye başladıklarını belirterek, her hücrede aynı olan DNA zincirinden ayrı olarak, beslenme rejiminin veya çevre faktörlerinin etkisiyle epigenetik değişikliklerin meydana gelebileceğini kaydetti.
Bilimadamı, "Epigenetik diyabet, otizm ve kanser gibi hastalıklarda rol oynuyor olabilir" diye konuştu.
Çalışmalarında 600 kişinin 1991 ile 2002 ve 2005 arasındaki DNA örneklerini analiz eden araştırmacılar, DNA'daki başlıca epigenetik değişim olan toplam metilasyon değişikliklerini ölçtüler.
Bunların yaklaşık üçte birinde 11 yıllık süreç içinde metilasyon değişikliği saptayan araştırmacılar, geri dönüşü olmayan bu epigenetik değişikliklerin, neden bazı ailelerin bazı hastalıklara diğerlerinden fazla yakalandıklarını açıklayabilecek kalıtsal özellikler olabileceğini düşünüyorlar.
Rosalinda'nın Ev Hayatı
Rosalinda ablamız en son kapının dışında kalan anahtarı almış ve eve girmişti,eve girdiği gibi yüzüne sıcak sıcak rüzgar vurdu başındaki tokaları çıkarttı ve koltukların üstüne bıraktı.
Bir iki kat merdiven inmek o kadar yormuştu ki yaşlı hanımı adeta nefes nefese kalmıştı.Pencereleri kapattı klimanın kumandasını aradı aradı ama bulamadı.Bert yine oynarken kaybetmiş diye düşünerek ortalığı toplayayım bari belki bulurum diye düşündü.
Yastıkları yerden kaldırdı Hidayet abinin donlarını kapının üstünden aldı(adam askı ve dolap nedir bilmez) katladı ve makinaya attı.Titizlik hastalarına özenen Rosalinda aslında turp gibi birisidir.4 yaşında iken bir kızamık ve 2 sarılık geçirmesini saymazsak şuan maşallahı var diyebiliriz. 75 kg 1.75 boyunda hafif toplu gösteriyor ama siyah giyerek bunu kapatıyordu :)
Modayı da yakından takip eden bir ablamız ama kendisine yakın olan modadan haberdardı bu bahsettiğimiz moda Paris Milano ve benzerleri modalarından değil bu daha çok Holodya modasıydı.Belediye işsiz kadınlara ufak çapta bir mevla verip onların kendi tezgahlarını açmalarını istemiş ve bunun için teşvik çalışmaları yapmaktaydı.
Uyanık Holodya'lılardan bir kaçı kredi olarak aldığı parayı aynı vade ile bu belediyenin yaptığından hiç haberdar olmayan semtin ücra köşelerinde kalmış insanlara 2 katı faizle verirdi.
Rosalinda abla da almıştı bu kredilerden ama o daha nerede kullanacağına karar vermemişti 2 yıl sonra ödemesi gerekiyordu hepsini birden.Aldığı mevla da o kadar yuksek bir miktar değildi.
Ufak bir köfteci açarım ben köfte yaparım Bert servisi yapar bir de eleman alırız dükkanda servis yapar diye düşünüyordu.Hidayet abinin bu düşünceden haberi yoktu ama kredi aldığını biliyordu Rpsalinda ablanın.
Hidayet abi pek derin düşünmeyen bir insandı bu kadın kredi aldı aldı ama ne yapacak sorusunun derinliğine bile ulaşamamıştı ve bu soruyu hiç sormamıştı ne kendine ne de Rosalinda ablaya sadece Rosalinda ablanın kredi aldığını ve onu öle harcamak için kullanacağını düşünüp konuyu bir dah açılmamak üzere kaldırmıştı rafa.
Rosalinda abla da Hidayet abinin böyle bir düşüncesi olduğunu bilmiyordu,ama emindi ki ben köfteci açacam Hido dediği an Hidayet abi küplere binecek ne işin var senin kadın başında köftecilerde gibi saçma sapan ama onların örf gelenek görenek diye adlandırdığı fakat uzaktan yakından hiç bir alakası olmayan sözler söyleyecekti.
Rosalinda abla lise bitirmiş ya da bırakmış tam hatırlarda kalmasa da bunların olabileceğini görmüştü ve Hido'ya bunu söylemek için en uygun zamanın evlilik yıl dönümleri olduğuna karar vermişti,o gece giyinecek ya da giyinmeyecek artık planı neyse Hido'ya yanaşacak ve Hido mutluluktan uçarken yapıştıracak "Hido'm ben köfteci açacam Bert servis elemanı karşı apartmanda ki uzun ince çocuğu da garson alayım diyorum"Uzun ince çocuk yazarımız oluyor.
Cümlesini hazırlamış olaya odaklanmıştı 3 gün sonra evlilik yıldönümleriydi.
Hadi bakalım kolay gelsin...
Devam edecek.
Bir iki kat merdiven inmek o kadar yormuştu ki yaşlı hanımı adeta nefes nefese kalmıştı.Pencereleri kapattı klimanın kumandasını aradı aradı ama bulamadı.Bert yine oynarken kaybetmiş diye düşünerek ortalığı toplayayım bari belki bulurum diye düşündü.
Yastıkları yerden kaldırdı Hidayet abinin donlarını kapının üstünden aldı(adam askı ve dolap nedir bilmez) katladı ve makinaya attı.Titizlik hastalarına özenen Rosalinda aslında turp gibi birisidir.4 yaşında iken bir kızamık ve 2 sarılık geçirmesini saymazsak şuan maşallahı var diyebiliriz. 75 kg 1.75 boyunda hafif toplu gösteriyor ama siyah giyerek bunu kapatıyordu :)
Modayı da yakından takip eden bir ablamız ama kendisine yakın olan modadan haberdardı bu bahsettiğimiz moda Paris Milano ve benzerleri modalarından değil bu daha çok Holodya modasıydı.Belediye işsiz kadınlara ufak çapta bir mevla verip onların kendi tezgahlarını açmalarını istemiş ve bunun için teşvik çalışmaları yapmaktaydı.
Uyanık Holodya'lılardan bir kaçı kredi olarak aldığı parayı aynı vade ile bu belediyenin yaptığından hiç haberdar olmayan semtin ücra köşelerinde kalmış insanlara 2 katı faizle verirdi.
Rosalinda abla da almıştı bu kredilerden ama o daha nerede kullanacağına karar vermemişti 2 yıl sonra ödemesi gerekiyordu hepsini birden.Aldığı mevla da o kadar yuksek bir miktar değildi.
Ufak bir köfteci açarım ben köfte yaparım Bert servisi yapar bir de eleman alırız dükkanda servis yapar diye düşünüyordu.Hidayet abinin bu düşünceden haberi yoktu ama kredi aldığını biliyordu Rpsalinda ablanın.
Hidayet abi pek derin düşünmeyen bir insandı bu kadın kredi aldı aldı ama ne yapacak sorusunun derinliğine bile ulaşamamıştı ve bu soruyu hiç sormamıştı ne kendine ne de Rosalinda ablaya sadece Rosalinda ablanın kredi aldığını ve onu öle harcamak için kullanacağını düşünüp konuyu bir dah açılmamak üzere kaldırmıştı rafa.
Rosalinda abla da Hidayet abinin böyle bir düşüncesi olduğunu bilmiyordu,ama emindi ki ben köfteci açacam Hido dediği an Hidayet abi küplere binecek ne işin var senin kadın başında köftecilerde gibi saçma sapan ama onların örf gelenek görenek diye adlandırdığı fakat uzaktan yakından hiç bir alakası olmayan sözler söyleyecekti.
Rosalinda abla lise bitirmiş ya da bırakmış tam hatırlarda kalmasa da bunların olabileceğini görmüştü ve Hido'ya bunu söylemek için en uygun zamanın evlilik yıl dönümleri olduğuna karar vermişti,o gece giyinecek ya da giyinmeyecek artık planı neyse Hido'ya yanaşacak ve Hido mutluluktan uçarken yapıştıracak "Hido'm ben köfteci açacam Bert servis elemanı karşı apartmanda ki uzun ince çocuğu da garson alayım diyorum"Uzun ince çocuk yazarımız oluyor.
Cümlesini hazırlamış olaya odaklanmıştı 3 gün sonra evlilik yıldönümleriydi.
Hadi bakalım kolay gelsin...
Devam edecek.
Kolu Uyuşan Adam
Yarı uyanık olduğum bir an sağ kolum yokmuş gibi hissetmeye başladım başımı kaşıyacağım beyne emri veriyorum ama omurilik beni s.klemiyor.Ben ne oldu acaba diye düşünürken yatağımın yanında ki elektrik prizinden ses geliyor bir şey sürtmüş gibi.Kolum hala yok ama ortalıkta dönüyorum elektrik prizine kolum sürtüyormuş hemde sırtım dönük olduğu halde sol kolum arkama dolanmış dirseğimden bükülmüş bir şekilde.Düzeltip öne getirmek için yine emirleri sıralıyorum ama nafile bu sefer diğer kolumla alıyorum sol kolumu önüme koyuyorum uyumaya devam.
Kol hala uyuşmuş vaziyette genelde ayağım uyuştuğunda yere hafifçe vurarak geçirirdim ama kol olmuyor cimciriyorum hiç acı yok bildiğiniz lokal aneztezi olmu dirsekten aşağısı.Ayağa kalkıyorum kol hala kıpırdamıyor sağ kolumla kaldırığ indire tulumba misali kendine getiriyorum kolumu.
Aradım taradım meğer ben Karpal tünel sendromu olmuşum peki nedir bu
Karpal Tünel Sendromu: Elinizdeki (baş parmaktan yüzük parmağına kadar) ve bileğinizdeki uyuşma geceleri artıyor ve parmaklarınız, baş parmağınız ve eliniz kuvvetsizleşti. Muhtemelen kuvvet gerektiren aletleri ya da bilgisayarı sık kullanan veya sürekli tekrarlamalı hareketler yapan birisiniz. Bu durum kendiliğinden geçer ya da ağrı kesici ve bileklik gerekebilir.
24 Haziran 2008
Enrico Macias
Bir diğer etnik müzik kahramanımız Enrico Türkçe'ye o kadar çok uyarlanan şarkısı var ki buraya taşıyamadım Bu adresten bulabilirsiniz
Kimine göre sömürgeci ve hatta siyonist diye anılan Enrico bestelediği ve yaptığı müzikle dünyada kimileri için idol olmuş bir isim işte bir kaç sözlük yorumu :)
kimine gore fransayi istila eden kara ayaklardan biri..(fugaz)
bu adamin sarkilarini dinlerken kendinizi yesil bi dunyada bulursunuz. agaclar, cicekler ve bocekler, hoppidi ezgilerle konuk olur ic dunyaniza, ferahlik felan verir. (speedy)
musevi, cezayir asıllı fransız şarkıcı. sesi kulağa biraz "kart" gibi gelse de; fransızca sözleri en tane tane, net ve rahat anlaşılır şekilde söyleyen şarkıcıdır. şarkılarının belirli tema ve konuları vardır genellikle; memleket hasreti, unutulamayan hüzünlü anılar, asla vazgeçilemeyen kadınlar, dünya barışı, insanlığa bağlanan umut, sevgiye ve iyimserliğe olan bağlılık, babanın oğluna güven ve öğütler vermesi (bu konuda çok benzer sözlere sahip, farklı dönemlerde yazılmış 2 ya da 3 şarkısının bulunması ilginçtir) ve gene asla azalmayan umut ve iyimserlik.
özellikle 60lı ve 70li yıllarda birçok şarkısı fecri ebcioğlu ve sezen cumhur önal'ın yazdığı türkçe sözlerle (örneğin; - tatlı bir kız yaşarmış boğaziçi'nde - diye sözleri olan ünlü parça) ülkemizde de popüler oldu.
la verité si je mens (2. bölümü, geçen yıl "evlere şenlik" adıyla gösterildi türkiye'de) adlı komedi filminde ihtiyar ve zengin bir yahudi'yi başarıyla canlandırdı. filmin final sahnesinde bir şarkı daha söyletselermiş keşke...(commandante)
Kültür Portakalı
Etnik Müzik ve Saz Arkadaşları
Gerçekten hani melodisini mırıl mırıl da tırıl diye söylediğimiz ya da sadece yanımızdan kimse geçmediği zaman sesimizin şiddetini arttırarak uydurduğumuz müzikler.Eğer bir araştırma yaparsanız (araştırmadan kastım arama motorlarına tırım dım tıs tırım tı tı tı tım yazarak bir arama değil tabili )en azından şarkının adını ya da nakaratındaki bir kelime bile eğer şarkı gerçekten beğenilip ünlenmişse size yardımcı olur.
Bende böyle bir amaca hizmet etmek adına dım tıs tırım diye aklıma yerleşen garip ezgileri ter dökerek hatırlamaya çalıştım hatta kimisini uydurmuştum ve o uydurma o kadar yer etmiş ki aklımda Türkçe'sine bakıp ingilizce hangi kelime böyle okunuyor diye düşünüp duruyordum.Garip şekilde işe yarıyor ona şüpheniz olmasın.
Ararken çok fevkalbeşer şeylerle de karşılaşmadım değil yani aradığım şeylerin +18 içerikli filmlerin müzikleri olduklarını öğrendim bir an bu şarkıyı nerede duymuştum ben dedim.Acaba bu müzik neden benim aklımda yer etti,nerede kulağıma geldi bu müzik,okul kantini? taksi? radyo? yok hiç birisi ama söylemek olmaz şimdi nerde aklıma geldiğini :)
Her neyse saptım konudan yine işte böyle araştırmalarımı yazacağım bundan sonra yani varsa sizinde adını hatırlayamadığınız ve müzik hakkında tek bildiğiniz dım tıslardan ibaret melodiler yazın veya söyleyin kendi ağzınızla varsa bir bilen beraber soralım :)
Mesela Yasmin Levy diye bir baaayan buldum ararken gerçekten aklıma kalan çoğu şarkının müziğini bu kadının ismi altında buldum.
Bir diğeri de Enrico Macias tabi bunu bilmeyeniniz yoktur,Fransızca bir lüküs hayat dinleyin derim.
İyi 16 otuzlar sizlere çünkü burada saat 16otuz...
Müzik kutuları hiç susmayıp çalmaktan bitap düşüp billeri bitene kadar çalmaya devam ettikçe çalmaya devam ederler...
(İlerde söylenemsi muhtemel bir yeni yetme sözü)Bir kaç yy bekleyin göreceksiniz.
Denizaltı Yaşamdan Kesitler (Fotogaleri)
1.Priacanthus hamrur duygularını adeta bütün vücuduna vermiş bir canlı.Vücut hücreleri hislerine göre renk alıyor sarı kırmızı ve turuncunun tonlarında gidip gelen renk cümbüşünü şerit şerit üzerinde barındıran bu balık geceleri kırmızı ışığında bir özelliği ile neredeyse görünmez oluyor.Renk değişimlerini avlanırken görünmemek için,yırtıcılardan korunmak için veya savunma yapmak için kullanır.
İşte bir kaç fotoğraf...
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
2.Plectorhinchus polytaenia da bir başka şeritli dostumuz.Onun bir başka akrabası olan Labroides dimidiatus coğrafik yaşam alanlarına göre değişiklik gösteriyor bu şeritlerin renkleri.Doğal ışık altında suyun içinde bakıldığında balığın nın dış hatlarında bir bozulma görülür bu bir göz yanılgısıdır ama bu çok fazla balığın hayatını kurtarır.
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
3.Paracanthurus hepatus Türkçe'ye kayıp balık Nemo olarak çevrilen filmde ki Dory karakteriyle özdeşleştirilmiş bir balık dostumuz.Dory ye dış görünüş olarak benzeyen bu balık biraz daha iç dünyasına indiğinizde çok fazla farklılık görmektesiniz filmde ki iyi huylu Dory'nın tersine Hepatus türü bu balık kuyruğundaki sarı leke ile gerçekten çok tehtitkar bir görüntü sergilemektedir ve bunun anlamını bilen düşmanda tedbirini almaktadır.
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
4.Yaprak İskorpit diye bilinen bu balık adeta bir sabır taşı.Latince adı Taenianotus triacanthus olan bu derviş karnını doyurmak için saatlerce avının gerekli konuma gelmesini bekliyor.Pusu kuran yırtıcı ortama uyum sağlamak için renk değiştirebiliyor.Fotoğrafçı "o kadar süre başında durmamıza rağmen balığın bir kaç kez hamle yaptığını gördük" diyor "ağzını uzatıp geri çekmesi bir saniye bile sürmedi"...
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
Daha fazla fotogaleri ve doğal içerik için www.dogalfoto.blogspot.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
İşte bir kaç fotoğraf...
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
2.Plectorhinchus polytaenia da bir başka şeritli dostumuz.Onun bir başka akrabası olan Labroides dimidiatus coğrafik yaşam alanlarına göre değişiklik gösteriyor bu şeritlerin renkleri.Doğal ışık altında suyun içinde bakıldığında balığın nın dış hatlarında bir bozulma görülür bu bir göz yanılgısıdır ama bu çok fazla balığın hayatını kurtarır.
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
3.Paracanthurus hepatus Türkçe'ye kayıp balık Nemo olarak çevrilen filmde ki Dory karakteriyle özdeşleştirilmiş bir balık dostumuz.Dory ye dış görünüş olarak benzeyen bu balık biraz daha iç dünyasına indiğinizde çok fazla farklılık görmektesiniz filmde ki iyi huylu Dory'nın tersine Hepatus türü bu balık kuyruğundaki sarı leke ile gerçekten çok tehtitkar bir görüntü sergilemektedir ve bunun anlamını bilen düşmanda tedbirini almaktadır.
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
4.Yaprak İskorpit diye bilinen bu balık adeta bir sabır taşı.Latince adı Taenianotus triacanthus olan bu derviş karnını doyurmak için saatlerce avının gerekli konuma gelmesini bekliyor.Pusu kuran yırtıcı ortama uyum sağlamak için renk değiştirebiliyor.Fotoğrafçı "o kadar süre başında durmamıza rağmen balığın bir kaç kez hamle yaptığını gördük" diyor "ağzını uzatıp geri çekmesi bir saniye bile sürmedi"...
Dostumuzun diğer resimleri için tıklayınız
Daha fazla fotogaleri ve doğal içerik için www.dogalfoto.blogspot.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Bu Evren Hala Onun Evrilen Evreni
9 Ocak 1931... Dünyanın bir numaralı fizikçisi Albert Einstein ve önde gelen gökbilimcisi Edwin Hubble, güney Kaliforniya’daki Mount Wilson Gözlemevi’nin yolunu tuttu. Şoförleri onları zikzaklar çizen bir yoldan, Pasadena’nın 1,5 km. üzerindeki zirveye kurulmuş gözlemevi kompleksine götürdü. Dönemin en büyük teleskopuna ev sahipliği yapan Mount Wilson, Hubble’ın astronomik zaferlerine ulaştığı yerdi. Hubble, 1924’te, teleskopun o günün standartlarıyla devasa boyutlardaki –yaklaşık 2,5 m. çapındaki– aynası yardımıyla gökadamızın, uzayın uçsuz bucaksızlığındaki sayısız “ada evrenden” yalnızca biri olduğunu saptamıştı. Hubble ve yardımcısı Milton Humason beş yıl sonra, bu spiral şeklinde dönen disklerin hareketlerini izlemelerinin ardından, daha da şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Evren, gökadaları birbirlerinden uzaklaştıracak şekilde hızla genişliyor...
Zirvedeki o güneşli ocak gününde, 51 yaşındaki Einstein, büyük bir zevkle teleskopu kurcalıyordu. Oyun oynayan bir çocuk gibi, ev sahiplerinin dehşet dolu bakışları altında teleskopun iskelesine tırmandı. Einstein’ın yanında eşi Elsa da vardı. Kendisine, dev teleskopun evrenin yapısını belirlemek amacıyla kullanıldığı söylendiğinde yanıtı, “Öyle mi, eşim bunu bir kağıt parçası üzerinde yapıyor” oldu.
Bunlar, sadece, eşiyle övünen bir kadının sözleri değil. Einstein, Hubble’ın kozmik genişlemeyi saptamasından yıllar önce bu genişlemeye bir açıklama getirebilen genel görecelik kuramını geliştirmişti. Kozmos araştırmalarında her şeyin ucu dönüp dolaşıp Einstein’a uzanıyor.
Alan Adlarında Serbestlik
İnternette alan adları tahsisinde en üst düzey makam olan Icaan kullanıcılara .com veya .net gibi sınırlı internet adresi uzantıları yerine .sevgi, .ankara gibi sınırsız sayıda ve her dilde alan adı yaratma olanağı tanımaya hazırlanıyor.
Icaan'in (Internet Corporation for Assigned Names and Numbers-İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu), Paris'te yapılan 32'nci genel kurul toplantılarında, yeni alan adlarıyla ilgili oylama perşembe günü yapılacak.
Beklendiği üzere oylamada, yeni alan adlarıyla ilgili uygulama kabul edilirse, her ülkeden kullanıcı özel sözcükleri alan adı olarak kullanabilecek.
Icaan Başkanı Paul Twomey, Fransız ekonomi dergisi Les Echos'ya yaptığı açıklamada, "1.3 milyar internet kullanıcısı .com, .net veya .org'dan başka, 2009 başından itibaren, genelleyici adresler almak için .sevgi, .nefret, .kent veya özel isimler kullanabilecekler" dedi.
Kar amacı gütmeyen ve merkezi South California'da bulunan Icaan adlı kuruluşun genel kurul toplantısına, 130 ülkeden 1300 delege katılıyor.
Eğer perşembe günkü oylamada Icaan Yönetim Kurulu öneriyi kabul ederse, her dilde alan adı alabilmenin yanı sıra, kuruluşun geçen yıl kullanımına onay vermediği porno internet siteleri için .xxx alan adı da kullanım olanağına kavuşacak.
Yanlış Yoldan Gidiyorsun Michael
80'lerin unutulmaz dizisi Knight Rider (Kara Şimşek) oyuncularından Kitt (konuşan otomobil), navigasyon cihazı olarak geri dönüyor.
80'lerin unutulmaz dizisi Knight Rider'ın (Kara Şimşek) başrol oyuncusu KITT'in (Pontiac Trans AM) "vhuuv hvuuuh" efekti ile yanıp sönen radyatör ızgarası ışıkları yeniden doğuyor.
Mio isimli uyanık bir navigasyon üreticisi, piyasaya sürmeye hazırlandığı otomobil GPS sistemi için çok orjinal bir fikir olmasa da heyecanı doruklara çıkaran bir ürün ile 80'ler gençliğinin kalbini çalmaya hazırlanıyor.
Mio Knight Rider ismi ile piyasaya sürülecek kit, orjinal KITT sesi ile "yanlış yoldan gidiyorsun Michael" diyor, bununla da kalmayıp benzinin bittiğini, yağ basıncının düştüğünü, kalbinin kırıldığını ve geçen akşamki maçın skorunu kendi tarzı ile söylüyor.
23 Haziran 2008
Öcü Özel Cezalandırma Ünitesi
Gerçekten komik bir anektod sizleri bekliyor ben sonunda oha yok artık dedim eminim sizde dersiniz.Açıklamada ki mantıksız ve tutarsız söylemleri varın siz bulun...
Öcü nedir?:İşte budur...
ÖCÜ, çok eski bir kadın örgütünün kısaltmasıdır.
Hadi len diyorsanız aşağıdaki yazıyı okuyunuz,yok tamam ben inandım diyorsanız sayfayı yenile deyip olacakları görün :)
Roma İmparatorluğu döneminde çocuğuna söz dinletemeyen kadınlar gizli bir örgüt kurdular. Yufka yüreklilikten çocuğuna ceza veremeyen anneler, çocuğu bu örgüte teslim ederdi. Örgütün adı Romulus’tu.
Birkaç "caydırıcı ceza"dan sonra anneler çocuklarını "Seni Romulus’a veririm ha!!" diyerek korkutmaya başladılar.
İşe yarayınca örgüt tüm dünyaya yayıldı ve kurulduşu her yerde farklı bir isimle anılır oldu.
Mesela Arabistan’daki örgütün kod adı Gulyabani, Afrika’daki Dunganga, Amerika’daki ise Kocaayak’tır.
Türk anneleri ise kod yerine kısaltma kullanmıştır: ÖCÜ, yani Özel Cezalandırma Ünitesi. Adından da algılayabilineceği gibi ÖCÜ, daha büyük ve gizli bir anneler örgütünün sadece bir ünitesidir (Örgütün ismi bilinmiyor).
15. yüzyıl sonlarında cezalandırma ünitesi kaldırılmıştır, ancak ÖCÜ, bir kelime olarak günümüze kadar gelmiştir. Bahsi geçen, ismi bilinmeyen, gizli anneler örgütü ise halen faaliyetini sürdürmektedir.
Hamileliğin altıncı ayındaki tüm kadınlar bu çok gizli, katı kurallara sahip örgüte kabul edilmektedir.
Almanlar(3. bölüm)
Alman kızımız Olga kıyafetlerini nasıl yaparım da Güldane ablaya gösteririm in cevabını ararken,Davut abi ve Kılayvırt tavla oynamaya başlamıştır.Kılayvırt zar zor hatırlamaktadır tavlayı en son tavlasını ,sokak çocukları koruma ve kollama derneğinde başkan yardımcılığı yaparken bir sokak çocuğu ile oynamış ve 2 mars bir oyunla kaybetmişti.
Bu hezimetten kimseye bahsetmeyen Kılayvırt şansına güveniyordu ama ilk 4 oyun Davut abideydi bile.1 mars 2 oyunla 4 oyun almanın gururunu yaşayan Davut bey kendinden emin son elin ilk zarlarını tavla tahtasına attı şansı yine yaver gitti ve beklediği gibi gelen zarlar Kılayvırt'ı daha da zora soktu.Kılayvırt oyunu kaybedeceğini anlayınca oyunu bozmaya yeltendi ama durumun farkında olan Davut abi buna izin vermeden Kılayvırt'ın suretine "lan adam gibi oyna yediririm o zarları sana ha" dercesine baktı baktı ve baktı,sonra zarını attı ve son hamlesini yaptı Kılayvırt 2. kez oynadığı tavlasınıda hiç oyun alamadan kaybetmişti.Hezimet üstüne hezimet yaşayan Kılayvırt bir an "neden yaşıyoruz? hayatın anlamı nedir?" giri felsefi sorulara cevap aradı ama bir cevap bulamayınca bıraktı döndü camdan dışarı baktı ve yine işgüzar yazarımızı pencereden kendisine bakarken gördü.
Döndü ve Davut'a "abi bu velet neden buraya bakıyor"dedi.Davut abi ise "hangi velet"demekle yetindi ama hiç bir hareket yapmadı oturduğu koltuktan kalkmadı bile.
Bu arada yazar Kılayvırt'a dil çıkarttı ve penceresinin perdesini kapattı...
Rosalinda abla alt kattaki misafirleri çok merak ediyordu bir an önce Güldane ablaya gitmenin yollarını aramaya başladı...
Kaptı bir fincan ve koşturarak indi aşağı zile bastı ama kapıyı kimse açmamıştı tekrar bastı hala açan yok tam Güldane'den nefret edecekti ki bir anda hatırladı Güldane ablaların zilleri bozuktu bu tongaya hiç düşmeyen Rosalinda abla ilk defa anın heyecanından zile basmış ve can dostu Güldane'nın günahını almıştı.
Kendinden utanan Rosalinda giydiği kırmızı uzun eteğine bakarak kendimden utanmalıyım dedi ve arkasını dönerek 1 kat yukarı yani evine çıktı.
Kapıya yanaştı ve sırtını yasladı bununla nasıl baş edilirin yollarını arayan Rosalinda neyse eve gireyim sonra çaresine bakarım dedi,elini cebine attı kapıya daha fazla yanaştı ama fark etti ki anahtar kapının arkasında kalmıştı.
Rosalinda abla kapının arkasında ki anahtarı aldı ve kapıyı açtı çünkü anahtar kapının dışarı bakan kısmında kalmıştı,içerisi evin içi olduğuna göre bu söylemde bir yanlışlık görmeyen yazar yaklaşık 39 derece olan yazma ortamından uzaklaşmak için devamını yazmadığı ve burda kestiği 3. bölümün çok farklı olaylara gebe olduğunu okuyucularına belirtmek ister...
Diğer bölümde görüşmek üzere dedikten sonra yazıyı gönder butonuna basan yazar...
Bu hezimetten kimseye bahsetmeyen Kılayvırt şansına güveniyordu ama ilk 4 oyun Davut abideydi bile.1 mars 2 oyunla 4 oyun almanın gururunu yaşayan Davut bey kendinden emin son elin ilk zarlarını tavla tahtasına attı şansı yine yaver gitti ve beklediği gibi gelen zarlar Kılayvırt'ı daha da zora soktu.Kılayvırt oyunu kaybedeceğini anlayınca oyunu bozmaya yeltendi ama durumun farkında olan Davut abi buna izin vermeden Kılayvırt'ın suretine "lan adam gibi oyna yediririm o zarları sana ha" dercesine baktı baktı ve baktı,sonra zarını attı ve son hamlesini yaptı Kılayvırt 2. kez oynadığı tavlasınıda hiç oyun alamadan kaybetmişti.Hezimet üstüne hezimet yaşayan Kılayvırt bir an "neden yaşıyoruz? hayatın anlamı nedir?" giri felsefi sorulara cevap aradı ama bir cevap bulamayınca bıraktı döndü camdan dışarı baktı ve yine işgüzar yazarımızı pencereden kendisine bakarken gördü.
Döndü ve Davut'a "abi bu velet neden buraya bakıyor"dedi.Davut abi ise "hangi velet"demekle yetindi ama hiç bir hareket yapmadı oturduğu koltuktan kalkmadı bile.
Bu arada yazar Kılayvırt'a dil çıkarttı ve penceresinin perdesini kapattı...
Rosalinda abla alt kattaki misafirleri çok merak ediyordu bir an önce Güldane ablaya gitmenin yollarını aramaya başladı...
Kaptı bir fincan ve koşturarak indi aşağı zile bastı ama kapıyı kimse açmamıştı tekrar bastı hala açan yok tam Güldane'den nefret edecekti ki bir anda hatırladı Güldane ablaların zilleri bozuktu bu tongaya hiç düşmeyen Rosalinda abla ilk defa anın heyecanından zile basmış ve can dostu Güldane'nın günahını almıştı.
Kendinden utanan Rosalinda giydiği kırmızı uzun eteğine bakarak kendimden utanmalıyım dedi ve arkasını dönerek 1 kat yukarı yani evine çıktı.
Kapıya yanaştı ve sırtını yasladı bununla nasıl baş edilirin yollarını arayan Rosalinda neyse eve gireyim sonra çaresine bakarım dedi,elini cebine attı kapıya daha fazla yanaştı ama fark etti ki anahtar kapının arkasında kalmıştı.
Rosalinda abla kapının arkasında ki anahtarı aldı ve kapıyı açtı çünkü anahtar kapının dışarı bakan kısmında kalmıştı,içerisi evin içi olduğuna göre bu söylemde bir yanlışlık görmeyen yazar yaklaşık 39 derece olan yazma ortamından uzaklaşmak için devamını yazmadığı ve burda kestiği 3. bölümün çok farklı olaylara gebe olduğunu okuyucularına belirtmek ister...
Diğer bölümde görüşmek üzere dedikten sonra yazıyı gönder butonuna basan yazar...
Avrupanın Geniş Bant Ağı Amsterdam'da
Avrupa'da ilk Geniş Bant Ağı Amsterdam'da
Hollanda'nın yerel internet sağlayıcılarından Worldmax'ın Hollanda'lılara güzel haberleri ve bir o kadar da güzel hizmetleri var.Firma tarafından geçtiğimiz günlerde hizmete sokulan Wimax (geniş/hızlı kablosuz internet erişimi) ile şehrin neresinde olursanız olun hareket halindeyken bile internete erişiminizi sağlıyor.Şimdilik Amsterdam'da kullanılan Wimax,firma tarafından yapılan açıklamada hizmeti bütün Hollanda'lıların kullanacağı hale getireceklerini belirtti.
Wimax;dizüstü bilgisayarlar,cep telefonları ya da PDA gibi cihazlarda internet erişimi sağlayabiliyor.Avrupa'da bir ilk olduğu belirtilen bu sistemin Avrupa'nın diğer yerel hizmet sağlayıcıları tarafından sağlanması bekleniyor.
Firma yaptığı araştırmalarda tüm Hollanda'yı bu ağ ile sarmak için, cep telefonlarının baz istasyonları gibi milyonlarca dolar değerinde 3 bin dağıtım istasyonu gerekiyor.
Fiyatlar Uygun
Amsterdamlılar, 1Mbps/128kbps’lik (download/upload) sınırsız kablosuz geniş bant internet erişimi için aylık yaklaşık 60 YTL ödeyecekler.
21 Haziran 2008
Türkiye
Avcumun içleri su topladı alkışlamaktan,119. dakikada yenilen bir gole hangi takım 30 saniye içinde cevabı verebilir bir maç böyle kazanılır,hala inanamıyorum bir ara hayal görüyorum sandım çünkü mucize gibi bir olay bu.
Tarihe adımızı yazdırdık e bize de bu yakışırdı.
Türkiye Yarı Finalde bekle bizi Almanya!!!
20 Haziran 2008
Mozilla'nın Rekoru
Mozilla Firefox'un dünya rekoru denemesi sona erdi, yazılımın piyasaya sürülüşünün ilk gününde yazılım sekiz milyondan daha fazla kullanıcıya ulaştı.
18 Haziran 2008 tarihi, hem Mozilla için hem de dünya bilişim tarihi için bir kilometre taşı olarak hafızalarda yerini aldı.
Rekor denemesi, 17 Haziran 2008 tarihinde Türkiye saati ile 22.00'da başlatılacaktı ancak deneme başladığı anda Mozilla'nın bütün sunucuları "rekor denemesi başladı mı" diye merakla bekleyen kullanıcıların ani istekleri karşısında darmadağın olduğu için biraz aksak bir şekilde başladı. Sunucular tekrar çalıştırıldıktan sonra rekor denemesi tekrar başlatıldı.
En yoğun anında dakikada 9000 yüklemeye ev sahipliği yapan Mozilla sunucuları beş saat içinde 1.6 milyonluk Firefox 2.0 yükleme rekorunu geçti.
Firefox 3'ü sistemine kaydeden kullanıcı sayısı 24 saatin sonunda Mozilla'nın bir gün önce kendine hedef olarak belirlediği 5 milyonluk yükleme sayısını neredeyse iki katına yakın, 8.3 milyon yükleme ile geçti.
Mozilla'nın sunucu günlükleri şimdi çok sevgideğer Guiness rekorlar kitabı hakemlerine gönderildi, incelemenin sonunda rekorun onaylanması bekleniyor.
An itibari ile Firefox yükleyen kullanıcı sayısı ise 11,050,423. Türkiye'den yapılan yükleme sayısı ise 107,103.
Yahoyt.
18 Haziran 2008 tarihi, hem Mozilla için hem de dünya bilişim tarihi için bir kilometre taşı olarak hafızalarda yerini aldı.
Rekor denemesi, 17 Haziran 2008 tarihinde Türkiye saati ile 22.00'da başlatılacaktı ancak deneme başladığı anda Mozilla'nın bütün sunucuları "rekor denemesi başladı mı" diye merakla bekleyen kullanıcıların ani istekleri karşısında darmadağın olduğu için biraz aksak bir şekilde başladı. Sunucular tekrar çalıştırıldıktan sonra rekor denemesi tekrar başlatıldı.
En yoğun anında dakikada 9000 yüklemeye ev sahipliği yapan Mozilla sunucuları beş saat içinde 1.6 milyonluk Firefox 2.0 yükleme rekorunu geçti.
Firefox 3'ü sistemine kaydeden kullanıcı sayısı 24 saatin sonunda Mozilla'nın bir gün önce kendine hedef olarak belirlediği 5 milyonluk yükleme sayısını neredeyse iki katına yakın, 8.3 milyon yükleme ile geçti.
Mozilla'nın sunucu günlükleri şimdi çok sevgideğer Guiness rekorlar kitabı hakemlerine gönderildi, incelemenin sonunda rekorun onaylanması bekleniyor.
An itibari ile Firefox yükleyen kullanıcı sayısı ise 11,050,423. Türkiye'den yapılan yükleme sayısı ise 107,103.
Yahoyt.
Almanya'dan gelenler (Aşağı Montenegro)
Rosalinda ablanın alt kat komşusunun Almanya'dan gelecek olan konukları uçağın rötar yapmasından dolayı 1.5 saat gecikmişlerdi.Rosalinda ablanın komşusunun kocası havaalanında misafirleri beklerken Hidayet abi ile bir konuşma yaparlar,Hidayet abinin işi o gün erken bitmiştir ve Hidayet abiden rica eder gelip onları alması için.Davut abi ve Hidayet abi yakın arkadaştırlar hatta 15 yaşından beri birbirlerini tanımaktadırlar.Sonra şartlar onları ayırmış ama tekrar birleşmesini bilmişlerdir.Davut abi marangozdur.
Uçağın inişine yarım saat kalmıştır Hidayet abi havaalanına gelir aragaz verdiği için geldiği hemen belli oluyordu j9 fazla bağırıyordu.Arabasında açık eksoz vardı Hidayet abi iş bitince adeta yollarda şeritten şeride atlayan bir ceylan gibi lalesiyle birlikte hız sınırlarını zorlar kestirmelerin tozlu yollarının tozunu kaldırırdı.
Hidayet abi ve Davut abi kucaklaşırlar muhabbete başlarlar,hatta buna kapıdaki güvenliğide ortak ederler.Sigaraları falan derken saat gelmiştir.Hidayet abi uçağı gösterir ve
-Bak Davut seninkiler bunda galiba.
der.
-Evet ondalar Hayananski havayolları ile geleceklermiş bak kuyruğunda yazıyor havayolunun adı, der Davut abi.
Uçak iner,Davut abi,Hidayet abi ve Almanya'dan gelenler j9 la sol şeritten İ:Y.K dan "bas gaza aşkım bas gaza" şarkısını dinleyerek daha gaza geliyorlardı.
Rütüğe bu yüzen çok fazla şikayet olmasına rağmen şarkı hala radyolarda çalmaktaydı.
"Şöförü gaza getirim gaz pedalına basma hissi veren şarkının rütük tarafından radyolarda çalınması yasaklanması talep edilmiş ve rütük te bunu inceleyerek bir cevap verileceğini söylemişti."
Uçak ineli 15 dakika olmuştu ama Hidayet abi j9 un motorunu kapatalı 4 dakika olmuştur bile.9 dakikada kuş uçuşu 20 km yol gelmişti.
Saat daha erkendi misafirlere Güldane abla kahvaltılık birşeyler hazırlamıştı.Güldane abla Rosalinda ablanın alt kat komşusu ve Davut abinin karısıdır.
Alman kadın çat pat Türkçe'siyle Güldane ablaya;
Guldane hanım cocuk yaptınız mı ? der
Güldane abla:Cocuk değil güzel kızım cacık onun adı,yaptım yaptım mutfakta gel göstereyim.
Alman kızımızın adı Olga dır.Kocasının adı da Kılayvırt'tır Kılayvırt Türkçe'yi çok rahat konuşmaktadır.
Olga'nın babası İspanyol annesi Rus'tur.Evlenip Almanya'ya yerleştikleri için Olga Almanya'da yetişmiş Türkçe,Rusça,İspanyolca,Türkçe ve Fransızca bilmektedir ama en zorunun Türkçe olduğunu söylemektedir.Söyleyebildiği kadar.
Olga mutfakta cacığı görünce gerçekten şeker bulmuş çocuk kadar sevindi,bunu gören Güldane abla da;Hıyar görünce sevinen çok insan gördüm ama doğranmışına bu kadar sevineni hiç görmedim der.
Olga anlamaz ama hafif bir tebessüm atar. :)
Güldane abla cacığın nasıl yapıldığını anlatmaya koyulur.Rendeyi tanıtır.Olga blender çağı çocuklarından olduğu için rende nedir bilmemektedir.
Güldane abla anlattıkça Olga daha bir iştahla dinlemektedir anlatılanları.Güldane abla en son yoğurt ve suyu aynı anda azar azar yoğurda su ekleyerek katılacağını anlatır ve;hadi gel bir çay koyalım der.
Ama Olga koymak eylemini gerçek anlamıyla bildiği için boş boş bakmaktadır Güldane ablanın yüzüne.
Güldane abla:Kızım ne bakıyorsun şu çaydanlığı ver bana,der.
Olga:Abla neden koyuyoruz pişirsek ya,diyor.
Güldane abla durumun farkına varıyor ve tamam öyle yapalım dercesine kafasını sallıyor.
Olga camdan aşağı baktığında yazarımızı görmüştür yazarımız biraz ergen olduğu içinde camdan bakan babası İspanyol annesi Rus kızımıza ayran ayran bakmaktadır.
Olga Güldane ablaya sorar bu çocuk kim,yazarımız anlar kim olduğunu sorulduğunu ve camdan içeri girer Güldane abla cama baktığında perde çekilmiş ve ortalıkta yazar yoktur.
Güldane abla:Karşı evdekileri mi diyorsun?
Olga: I hı
Bu garip cevabından ötürü Olga'yı kutlamayı düşünen Güldane abla karşı komşunun yeni taşındığını ve daha 1 ay olduğunu anlatmaya başlar.
Güldane abla baş örtülü bir abladır konuşması fazla yöreseldir ve tam bir mahalle ağzına sahiptir.Küfür ettiğini gören bir kaç ta tanık bulunmaktadır.Kırmızıyı seven Güldane terliğini bile kırmızı giymektadır.(Yazarın bunları nerden bildiğini soruyorsanız kendinize,her cumartesi taksitçi denilen garip seyyar satıcısının alışveriş seanslarından cevabını alırsınız)
Olga da Güldane ablanın tam tersine renkli giyinmeyi pek sevmez daha çok tercihini beyazdan yana kullanır.İtalyan modasını takip eden Olga yanında 2 valiz kıyafet getirmiştir.Bu kıyafetler Güldane ablanın dolabındakilerden bile fazladır.Bunun farkına ilerde varacak olan Güldane abla Davut abinin başını yiyecektır ama bakalım ne zaman Olga kıyafet değiştirerek Güldane ablanın herşeyi görmesine neden olacaktır...
Devam edecek...
Uçağın inişine yarım saat kalmıştır Hidayet abi havaalanına gelir aragaz verdiği için geldiği hemen belli oluyordu j9 fazla bağırıyordu.Arabasında açık eksoz vardı Hidayet abi iş bitince adeta yollarda şeritten şeride atlayan bir ceylan gibi lalesiyle birlikte hız sınırlarını zorlar kestirmelerin tozlu yollarının tozunu kaldırırdı.
Hidayet abi ve Davut abi kucaklaşırlar muhabbete başlarlar,hatta buna kapıdaki güvenliğide ortak ederler.Sigaraları falan derken saat gelmiştir.Hidayet abi uçağı gösterir ve
-Bak Davut seninkiler bunda galiba.
der.
-Evet ondalar Hayananski havayolları ile geleceklermiş bak kuyruğunda yazıyor havayolunun adı, der Davut abi.
Uçak iner,Davut abi,Hidayet abi ve Almanya'dan gelenler j9 la sol şeritten İ:Y.K dan "bas gaza aşkım bas gaza" şarkısını dinleyerek daha gaza geliyorlardı.
Rütüğe bu yüzen çok fazla şikayet olmasına rağmen şarkı hala radyolarda çalmaktaydı.
"Şöförü gaza getirim gaz pedalına basma hissi veren şarkının rütük tarafından radyolarda çalınması yasaklanması talep edilmiş ve rütük te bunu inceleyerek bir cevap verileceğini söylemişti."
Uçak ineli 15 dakika olmuştu ama Hidayet abi j9 un motorunu kapatalı 4 dakika olmuştur bile.9 dakikada kuş uçuşu 20 km yol gelmişti.
Saat daha erkendi misafirlere Güldane abla kahvaltılık birşeyler hazırlamıştı.Güldane abla Rosalinda ablanın alt kat komşusu ve Davut abinin karısıdır.
Alman kadın çat pat Türkçe'siyle Güldane ablaya;
Guldane hanım cocuk yaptınız mı ? der
Güldane abla:Cocuk değil güzel kızım cacık onun adı,yaptım yaptım mutfakta gel göstereyim.
Alman kızımızın adı Olga dır.Kocasının adı da Kılayvırt'tır Kılayvırt Türkçe'yi çok rahat konuşmaktadır.
Olga'nın babası İspanyol annesi Rus'tur.Evlenip Almanya'ya yerleştikleri için Olga Almanya'da yetişmiş Türkçe,Rusça,İspanyolca,Türkçe ve Fransızca bilmektedir ama en zorunun Türkçe olduğunu söylemektedir.Söyleyebildiği kadar.
Olga mutfakta cacığı görünce gerçekten şeker bulmuş çocuk kadar sevindi,bunu gören Güldane abla da;Hıyar görünce sevinen çok insan gördüm ama doğranmışına bu kadar sevineni hiç görmedim der.
Olga anlamaz ama hafif bir tebessüm atar. :)
Güldane abla cacığın nasıl yapıldığını anlatmaya koyulur.Rendeyi tanıtır.Olga blender çağı çocuklarından olduğu için rende nedir bilmemektedir.
Güldane abla anlattıkça Olga daha bir iştahla dinlemektedir anlatılanları.Güldane abla en son yoğurt ve suyu aynı anda azar azar yoğurda su ekleyerek katılacağını anlatır ve;hadi gel bir çay koyalım der.
Ama Olga koymak eylemini gerçek anlamıyla bildiği için boş boş bakmaktadır Güldane ablanın yüzüne.
Güldane abla:Kızım ne bakıyorsun şu çaydanlığı ver bana,der.
Olga:Abla neden koyuyoruz pişirsek ya,diyor.
Güldane abla durumun farkına varıyor ve tamam öyle yapalım dercesine kafasını sallıyor.
Olga camdan aşağı baktığında yazarımızı görmüştür yazarımız biraz ergen olduğu içinde camdan bakan babası İspanyol annesi Rus kızımıza ayran ayran bakmaktadır.
Olga Güldane ablaya sorar bu çocuk kim,yazarımız anlar kim olduğunu sorulduğunu ve camdan içeri girer Güldane abla cama baktığında perde çekilmiş ve ortalıkta yazar yoktur.
Güldane abla:Karşı evdekileri mi diyorsun?
Olga: I hı
Bu garip cevabından ötürü Olga'yı kutlamayı düşünen Güldane abla karşı komşunun yeni taşındığını ve daha 1 ay olduğunu anlatmaya başlar.
Güldane abla baş örtülü bir abladır konuşması fazla yöreseldir ve tam bir mahalle ağzına sahiptir.Küfür ettiğini gören bir kaç ta tanık bulunmaktadır.Kırmızıyı seven Güldane terliğini bile kırmızı giymektadır.(Yazarın bunları nerden bildiğini soruyorsanız kendinize,her cumartesi taksitçi denilen garip seyyar satıcısının alışveriş seanslarından cevabını alırsınız)
Olga da Güldane ablanın tam tersine renkli giyinmeyi pek sevmez daha çok tercihini beyazdan yana kullanır.İtalyan modasını takip eden Olga yanında 2 valiz kıyafet getirmiştir.Bu kıyafetler Güldane ablanın dolabındakilerden bile fazladır.Bunun farkına ilerde varacak olan Güldane abla Davut abinin başını yiyecektır ama bakalım ne zaman Olga kıyafet değiştirerek Güldane ablanın herşeyi görmesine neden olacaktır...
Devam edecek...
Aşağı Montenegro Mahallesi (Ufak giriş)
Aşağı Montenegro'da günlük olaylardan index niteliğinde bir yazıyla başlamak istiyorum.
Her sabah birlite uyanan mahalle insanları çok dakikler şimdi yaz olmasına rağmen kışında olduğu gibi saat 9:30 da mahallede ses olmaktadır.Çocukları kışın sabah okula gittiği için biraz daha fazla ses oluyordu ama yinede ses eskisi kadar karmaşa yaratıyor sabahları mahallede.
Yaklaşık 79 80 km uzaktan organik tarım mahsullerini satmaya gelen kötü sesli manav hafta sonları hariç her gün sabah 9:49 da damlar penceremin önüne.Pencerenin önünde durmaz orada geçer çünkü ne Rosalinda abla ne de alt komşusu manavdan manav kendi kapılarının önünden geçerken bir şey almazlar,manav 10 metre yürür ve arkasından Rosalinda abla sepeti fırlatır,
-Manaaaaav acı biber varsa atıver 1 kilo,--bu arada alt komşusuda aynı sepetten kendisine 1 kilo salatalık ve yarım kilo çilek ister--
Rosalinda:kız ne yapacaksın salatalıkları kola aldık ya geçende kampanyalıydı kasa kasa?
Alt komşu:Yok kız cacık yapacam Almanya'dan dayımın oğlu gelecek 1 gece bizde kalacaklar karısıyla,karısı cacığın ne olduğunu bilmiyormuş onun için alıyom,e alman karısı tabi bilmez cacık falan...
Rosalinda:allah cezanı kız elin almanına cacık mı yapacan sen şimdi,kaçta gelecekler?
Alt komşu:Vala bilmiyorum bizim adam almaya gitti havaalanına gelirler birazdan.
Rosalinda:İyi kız hadi uğrarım akşamüstü cacığın tadına bende bakayım.
(manav faslının fazla uzadığına dair duyum alan yazar dış sesi devreye sokar ve)
Manav aşağıya doğru hızlı adımlarla yürür çünkü o gün aşağı Montenegro'dan başka bir satış yapamayacağını bilir.
Bu mahallenin adının aşağı olduğuna bakmayın aslında rakım 700 metre falandır.Daha aşağısı turistik otellerin bulunduğu deniz kenarı villaların bulunduğu bir yer orasının adı da Holodya.Holodya belediyesi gerçekten paraya kıyarak beldelerinin girişine kocaman bir heykel diktirdiler.(Dış ses:Uzatmaaa)
Rosalinda ablanın oğlu Bert'ten biraz bahsedeyim size,Bert 14 yaşında bir çocuk tam bir mahalle çocuğu Çin mi Çinya mı karıştıran vaziyette yer ülkenin sonunda ondan önce gelen ünsüze göre değişen ya ye ekleri olduğunu sanan ve buna göre düm düz bir mantık yapan Bert Çin'in de sonuna ya ekleyerek Çinya demeye başlamıştı.
Bert her sabah kahvaltısını ettikten sonra arkadaşları ile taso oynamaya çıkar okullarının bahçesinde top oynar,kısacası pek anormal hareketi olmayan ve hikayeye asıl heyecanı katmayacak olan kişi konumundadır.
Bakkal ve oğlu gerçekten garipler çok iyi matematik zekaları var uzaktan kaç ekmek ve kaç gr ona göre hesap yapıp paranın yüzde kaçı vergi yüzde kaç kar edilir o ekmekten hepsini kafalarından yapıp yanlarında ki dükkanın sahibine iletiyorlar.Bakkal önü muhabbeti bundan ibaret kısacası.Neyse bunlarda da hikayeye çok güzel rota verecek durumlar mevcut.
Hidayet abi ve J9 muhteşem bir ikili.Abinin girebildiği her yere giren j9 Hidayet abi için bir lale evet evet bildiğiniz lale hani şu 400 yıllık imparatorluğun sonunu getirmekte sembolik olarak emeği olan ve Hollanda'da bolca yetişen çiçek.Sarısıda oluyor.(Dış ses:bir mimik yapıyor ama ses olarak var olduğu için bunu yazıda göstermek imkansız)Neyse uzattım galiba işte Hidayet abi böyle bir adam sabahın 5:30 unda kalkar j9 una atlar havaalanı Bozdere arası 45 dk git 1 saat 20 dk gel yapar.Geri dönüş yolunda yol yapım çalışması vardır.
Holodya belediyesi çevreye verdiği rahatsızlıktan dolayı özür diler...
Almanya'dan gelen misafir ve cacık başlığı ile devam edeceğiz...
Her sabah birlite uyanan mahalle insanları çok dakikler şimdi yaz olmasına rağmen kışında olduğu gibi saat 9:30 da mahallede ses olmaktadır.Çocukları kışın sabah okula gittiği için biraz daha fazla ses oluyordu ama yinede ses eskisi kadar karmaşa yaratıyor sabahları mahallede.
Yaklaşık 79 80 km uzaktan organik tarım mahsullerini satmaya gelen kötü sesli manav hafta sonları hariç her gün sabah 9:49 da damlar penceremin önüne.Pencerenin önünde durmaz orada geçer çünkü ne Rosalinda abla ne de alt komşusu manavdan manav kendi kapılarının önünden geçerken bir şey almazlar,manav 10 metre yürür ve arkasından Rosalinda abla sepeti fırlatır,
-Manaaaaav acı biber varsa atıver 1 kilo,--bu arada alt komşusuda aynı sepetten kendisine 1 kilo salatalık ve yarım kilo çilek ister--
Rosalinda:kız ne yapacaksın salatalıkları kola aldık ya geçende kampanyalıydı kasa kasa?
Alt komşu:Yok kız cacık yapacam Almanya'dan dayımın oğlu gelecek 1 gece bizde kalacaklar karısıyla,karısı cacığın ne olduğunu bilmiyormuş onun için alıyom,e alman karısı tabi bilmez cacık falan...
Rosalinda:allah cezanı kız elin almanına cacık mı yapacan sen şimdi,kaçta gelecekler?
Alt komşu:Vala bilmiyorum bizim adam almaya gitti havaalanına gelirler birazdan.
Rosalinda:İyi kız hadi uğrarım akşamüstü cacığın tadına bende bakayım.
(manav faslının fazla uzadığına dair duyum alan yazar dış sesi devreye sokar ve)
Manav aşağıya doğru hızlı adımlarla yürür çünkü o gün aşağı Montenegro'dan başka bir satış yapamayacağını bilir.
Bu mahallenin adının aşağı olduğuna bakmayın aslında rakım 700 metre falandır.Daha aşağısı turistik otellerin bulunduğu deniz kenarı villaların bulunduğu bir yer orasının adı da Holodya.Holodya belediyesi gerçekten paraya kıyarak beldelerinin girişine kocaman bir heykel diktirdiler.(Dış ses:Uzatmaaa)
Rosalinda ablanın oğlu Bert'ten biraz bahsedeyim size,Bert 14 yaşında bir çocuk tam bir mahalle çocuğu Çin mi Çinya mı karıştıran vaziyette yer ülkenin sonunda ondan önce gelen ünsüze göre değişen ya ye ekleri olduğunu sanan ve buna göre düm düz bir mantık yapan Bert Çin'in de sonuna ya ekleyerek Çinya demeye başlamıştı.
Bert her sabah kahvaltısını ettikten sonra arkadaşları ile taso oynamaya çıkar okullarının bahçesinde top oynar,kısacası pek anormal hareketi olmayan ve hikayeye asıl heyecanı katmayacak olan kişi konumundadır.
Bakkal ve oğlu gerçekten garipler çok iyi matematik zekaları var uzaktan kaç ekmek ve kaç gr ona göre hesap yapıp paranın yüzde kaçı vergi yüzde kaç kar edilir o ekmekten hepsini kafalarından yapıp yanlarında ki dükkanın sahibine iletiyorlar.Bakkal önü muhabbeti bundan ibaret kısacası.Neyse bunlarda da hikayeye çok güzel rota verecek durumlar mevcut.
Hidayet abi ve J9 muhteşem bir ikili.Abinin girebildiği her yere giren j9 Hidayet abi için bir lale evet evet bildiğiniz lale hani şu 400 yıllık imparatorluğun sonunu getirmekte sembolik olarak emeği olan ve Hollanda'da bolca yetişen çiçek.Sarısıda oluyor.(Dış ses:bir mimik yapıyor ama ses olarak var olduğu için bunu yazıda göstermek imkansız)Neyse uzattım galiba işte Hidayet abi böyle bir adam sabahın 5:30 unda kalkar j9 una atlar havaalanı Bozdere arası 45 dk git 1 saat 20 dk gel yapar.Geri dönüş yolunda yol yapım çalışması vardır.
Holodya belediyesi çevreye verdiği rahatsızlıktan dolayı özür diler...
Almanya'dan gelen misafir ve cacık başlığı ile devam edeceğiz...
19 Haziran 2008
Aşağı Montenegro Mahallesi (Seri)
Aslında kendi içlerinde çok normal insanlar olan üst alt ve karşı komşularımız,benim gözümden adeta birer roman kahramanı olmaya adaylar.Kararım kesindir onların hayatlarını belki saptırıp belkide aynen ama yorumlayarak yazacağım ve umuyorum benim eğlendiğim kadar sizde eğleneceksiniz.Tabi olayların sürükleyici olması için ve yarım yamalak bir hikaye olmaması için öncelikle her sabah ve akşam düzenli olarak penceremden dinlemem gerekiyor.Sağolsunlar gerçi onlar bağıra bağıra konuştukları için hiç problem çıkartmıyorlar.
Hepsi çok yardımcılar bana :)
İlk olarak bir kaçını tanıtarak başlamak istiyorum,
İsimler yakıştırmadır,fazladan karakter yoktur ama fazladan olay barındırmaktadır.Sanal reklam her cümlede gizlenmiştir bulup getiren 98765. kişiye bir sıkımlık Kolgeyt diş macunu veriyoruz...
-Rosalinda abla:karşı apartmanın en üst kat kiracısı bizim evin ev sahibininde bir yerden akrabası ama birbirlerine seslenirken anlamadığım bir dilde konuştukları için anlamıyorum :)
-Hidayet abi:Rosalinda ablanın kocası olduğunu varsaydığım bir abimiz.
Bert:Hidayet abi ve Rosalinda ablanın küçük çocukları aslında 2 çocukları var ama ben daha 1 numarayı göremedim.
-Yeşil Peugeout J9:Hidayet abinin dolmuşu.
-Kafiye teyze:Rosalinda ablanın alt kat komşusu.Hakkında epeyce şey bilmeme rağmen yazılacak kadar önem arz etmiyor.
-Kötü Sesli Manav:Hikayede pek yer bulacağını anlayarak yazarın hayal gücüne teşvik primi veren kötü sesli akıllı manav.
-Üst kat komşularımız:İsimleri hakkında bir fikrim yok ayrıca isimde takamadım kişiliklerini duyamadım bağıra bağıra konuşmadıkları için,onlar bana Rosalinda abla kadar yardımcı olamıyorlar malesef.
-Beyaz Şahin:Kapımızın önünde ki 7/24 park halinde varsaydığım plakası 35 shn -- olan otomobil.
Yan komşunun malası:Duvar yıkmak için bile mala kullanan yan komşumuzun malası.
-Bakkal:Bakkal.
-Bakkalın oğlu:Bakkalın karısının oğlu.
Pideci Fatih:İsmini Fatih olarak koyduğum Fatih Pide Salonu 3 ün sahibi.(Reklam Kokuyor bakın)
--------------Yazar Kadrosu-------------
Ben:Farklı açılardan bakarak size bu insanların günlük yaşamlarını anlatmayı amaçlayarak yola çıkmış ama sonradan kendisininde korktuğu hayal gücü ile harman yapma fikrini benimsemiş kişi.
Hayal Gücü:Plüton'un gezegenlikten çıkartılmasına kıl olduğunu belirtmek için bir şeyler yapmak yerine "ya ne yapacam yatarım bi sağa dönerim bir sola" cümlesini sarfeden adam...
Dış ses:Arada hikayenin akışında sapmalara neden olacak olan ve zınk diye olaya girecek olan,yazarın olayı toparlamasına yardımcı olacak olan ve daha bir çok işi yürütecek olan yazarın ta kendisi...
Mahallenin Resmi:Artık siz ne düşlüyorsanız o olacak...
İlk hikaye yarın...
Hepsi çok yardımcılar bana :)
İlk olarak bir kaçını tanıtarak başlamak istiyorum,
İsimler yakıştırmadır,fazladan karakter yoktur ama fazladan olay barındırmaktadır.Sanal reklam her cümlede gizlenmiştir bulup getiren 98765. kişiye bir sıkımlık Kolgeyt diş macunu veriyoruz...
-Rosalinda abla:karşı apartmanın en üst kat kiracısı bizim evin ev sahibininde bir yerden akrabası ama birbirlerine seslenirken anlamadığım bir dilde konuştukları için anlamıyorum :)
-Hidayet abi:Rosalinda ablanın kocası olduğunu varsaydığım bir abimiz.
Bert:Hidayet abi ve Rosalinda ablanın küçük çocukları aslında 2 çocukları var ama ben daha 1 numarayı göremedim.
-Yeşil Peugeout J9:Hidayet abinin dolmuşu.
-Kafiye teyze:Rosalinda ablanın alt kat komşusu.Hakkında epeyce şey bilmeme rağmen yazılacak kadar önem arz etmiyor.
-Kötü Sesli Manav:Hikayede pek yer bulacağını anlayarak yazarın hayal gücüne teşvik primi veren kötü sesli akıllı manav.
-Üst kat komşularımız:İsimleri hakkında bir fikrim yok ayrıca isimde takamadım kişiliklerini duyamadım bağıra bağıra konuşmadıkları için,onlar bana Rosalinda abla kadar yardımcı olamıyorlar malesef.
-Beyaz Şahin:Kapımızın önünde ki 7/24 park halinde varsaydığım plakası 35 shn -- olan otomobil.
Yan komşunun malası:Duvar yıkmak için bile mala kullanan yan komşumuzun malası.
-Bakkal:Bakkal.
-Bakkalın oğlu:Bakkalın karısının oğlu.
Pideci Fatih:İsmini Fatih olarak koyduğum Fatih Pide Salonu 3 ün sahibi.(Reklam Kokuyor bakın)
--------------Yazar Kadrosu-------------
Ben:Farklı açılardan bakarak size bu insanların günlük yaşamlarını anlatmayı amaçlayarak yola çıkmış ama sonradan kendisininde korktuğu hayal gücü ile harman yapma fikrini benimsemiş kişi.
Hayal Gücü:Plüton'un gezegenlikten çıkartılmasına kıl olduğunu belirtmek için bir şeyler yapmak yerine "ya ne yapacam yatarım bi sağa dönerim bir sola" cümlesini sarfeden adam...
Dış ses:Arada hikayenin akışında sapmalara neden olacak olan ve zınk diye olaya girecek olan,yazarın olayı toparlamasına yardımcı olacak olan ve daha bir çok işi yürütecek olan yazarın ta kendisi...
Mahallenin Resmi:Artık siz ne düşlüyorsanız o olacak...
İlk hikaye yarın...
18 Haziran 2008
Siyah Altın ve Geleceği
Suudi Arabistanlı petrol jeoloğu Sedat İ. El Hüseyni, 2000’de şaşırtıcı bir keşfe imza attı. O dönemde Saudi Aramco adlı kamuya ait bir petrol şirketinde araştırma ve üretim biriminin başında olan Hüseyni, gelecekte ne kadar petrol üretilebileceğine ilişkin iyimser tahminlere uzun bir süredir kuşkuyla yaklaşıyordu. Hüseyni, 1990’ların ortalarından beri, dünya petrolünün büyük bölümünü üreten yaklaşık 250 büyük petrol sahasından alınan verileri araştırıyordu. Her bir kuyuda ne kadar ham petrol kaldığını ve bunun ne hızla tüketildiğini inceledikten sonra, petrol şirketlerinin yirmi-otuz yıl içinde devreye sokmayı planladıkları tüm yeni petrol sahalarını da araştırmasına ekledi. Tüm rakamları hesapladığında, pek çok petrol uzmanının "ya küresel rezervleri ve petrol üretimi verilerini yanlış değerlendirdiğini ya da çarpıttığını" fark etti.
Genel tahminler petrol üretiminin küresel talebe bağlı olarak her yıl giderek dikleşen bir eğimle yükseldiğini gösterse de, Hüseyni’nin hesaplamaları petrol üretiminin 2004 gibi erken bir tarihten beri sabit olduğunu gösteriyor. Aynı derecede endişe verici olan ise, üretimin bu "düz" seyrinin, en iyimser tahminle 15 yıl sürebilecek ve ardından geleneksel petrolün "aşamalı ama geri dönüşü olmayacak şekilde düşüşe geçebilecek" olması.
Yaklaşık 260 milyar varil -diğer bir deyişle dünyanın bilinen ham petrol miktarının kabaca 5’te biri- ile dünyanın kanıtlanmış en büyük petrol rezervlerine egemen olan ve sürekli olarak petrolün en az yirmi-otuz yıl daha bolca bulunacağını iddia eden Saudi Aramco şirketinden bu tür bir senaryo beklendiği söylenemez. 2004’te petrol endüstrisine danışmanlık yapmak üzere Aramco’dan emekliye ayrılan Hüseyni’nin haklı olması halinde, savunmadan ulaşıma ve gıda üretimine kadar tüm önemli sistemleri ucuz ve bol miktardaki petrole bağımlı olan dünyayı köklü bir değişim bekliyor demektir.
National Geographic...
Çıplak solungaçlar (okyanus serisi)
Çıplaksolungaçlılar yaşamları boyunca yeni doğmuş bir bebek gibi kaygan ve çıplak, öylece sürünüp gider. Salyangozların akrabası olan bu hayvanların ataları milyonlarca yıl önce kabuklarını silkip atmış; geriye sadece, dünya genelinde okyanus tabanlarında ve mercan kitlelerinde bıraktıkları sümüksü izlerin üzerinde kayan deri, kas ve organlar kalmıştır.
Sığ kumluklardan ve resiflerden, derinliği bir kilometreyi aşan karanlık deniz tabanına kadar görülen çıplaksolungaçlılar hem sıcak, hem soğuk sularda, hatta fokurdayan derin deniz bacaları civarında bile yaşar. Karındanbacaklılar sınıfının -ve daha geniş anlamda yumuşakçalar şubesinin- üyesi olan, çoğunlukla parmak büyüklüğündeki bu küçük yaratıklar, korunmasız bir şekilde yaşarlar; solungaçları sırtlarında püsküller oluşturur. (Çıplak solungaçları onları diğer deniz sümüklüböceklerinden ayırır.) Akıntılı sularda kaslı ayak bağlantılarını bırakarak yuvarlanabilmelerine ve hatta bir kaçının da yüzebilmesine rağmen acele ettikleri pek görülmez...
Peki, doymak bilmez yırtıcıların cirit attığı yaşam alanlarında çıplaksolungaçlılar neden bir mangal partisindeki karidesler gibi yenilip yutulmuyor? Anlaşılan o ki, bilinen 3 bini aşkın çıplaksolungaçlı türü kendini iyi savunacak özelliklere sahip. Derilerinin kalın, yamru yumru ve sert pütürlü olmasıyla yetinmemiş, ayrıca ailenin diğer üyelerinin sahip olduğu kabuğu bırakıp, yerine daha hafif silahlar -zehirli salgılar ve yakıcı hücreler- edinmişler. Birkaçı kendi zehirini üretse de çoğu bunu yediği yiyeceklerden elde ediyor. Örneğin, zehirli süngerlerle beslenen türler tahriş edici bileşikleri kendi bedenlerinde değişime uğratıp depoluyor ve rahatsız edildiklerinde bunları deri hücrelerinden ya da salgı bezlerinden salgılıyor. Diğer çıplaksolungaçlılar ise ateş mercanları, anemonlar ve hydroidleri yerken edindikleri nematokistler adı verilen sımsıkı sarılmış yakıcıları içeren kapsülleri biriktiriyor. Yakıcılara karşı bağışıklığı olan bu çıplaksolungaçlılar, çaldıkları silahları kendi üyeleri boyunca yerleştiriyor
National Geographic...
Konuşan Kayalar(Kapadokya)
National Geographic'ten bir yazı daha buyuruyoruz ve keyifle okuyoruz...
Dünyayı karış karış dolaşan bir gezginin bile, Kapadokya ile ilk karşılaşması şaşkınlık doludur. Delik deşik edilmiş kayaların, dolambacı andıran yeraltı tünellerinin, mağaralarda depolanmış limon ve portakalların, üzerlerinde şapkayı anımsatan taş parçalarıyla dikilen peribacalarının, kızıla ve turuncuya çalan vadilerin arasında durup garip duygularla dört yana bakınacaktır.
İnsan Kapadokya’da, sözcüklerin gördüğü manzarayı tanımlamakta yetersiz kaldığını duyumsar; evrende eksik bir dil olduğunu düşünür. Sanki Anadolu tuhaf bir düş görmüş, sonra öylece kalakalmıştır. 50’li yıllarda Kapadokya’ya gelen Nobel Ödülü sahibi şair Seferis, bölge için “anlaşılmaz oyuncaklarla dolu bir yayla” tanımını yapmıştı.
Gerçekten de, Hititler’in bin tanrısı, çocukken oynadıkları kırık oyuncaklarını buraya fırlatmış sanki! Anadolu’nun bereket tanrıçası Kibele de toplamamış onları, öylece bırakmış!
Kapadokya’nın adını, Kızılırmak’ın kollarından birinin, Antik Çağ’daki adı olan ‘Kappadoks’a borçlu olduğunu düşünenler var. Ama, genel kanı, “Kapadokya” sözcüğünün, bölgenin Pers kayıtlarında geçen “Katpatuka”dan türediği. Üstelik bu adın Persler için şiirsel bir karşılığı var: “Güzel Atların Yetiştirildiği Ülke”... Ayrıca Persepolis Sarayı’nın kabartma taş bloklarında Pers Kralı’na hediye getiren 23 ülkenin temsilcileri arasında Kapadokyalılar da güzel at getirirken resmedilmiş.
Bu yüzden bugün yapılan turistik at gezileri bölgenin ruhuyla örtüşüyor. Ancak, Ortahisar’da bir at çiftliği olan Nicolas Guillo olaya atlar açısından bakıyor ve “At için zor yollar var burada,” diyor. “İnişli çıkışlı, üstelik küçük taş parçacıklarına dönüşmüş tüf, atların kaymasına neden oluyor.”
Nicolas’la konuşurken, arkadaşı Dominique Nonnet, çökmeye başlayan akşamla birlikte atları salıyor. Yaz sıcağında bunalan atlar geceleri serinlikte koşmak istiyor. Sonsuza dek sürecekmiş duygusu uyandıran bir sessizlik var çiftliğin çevresinde. Aynı sessizlik Kapadokya’nın tüm vadilerinde hüküm sürüyor.
Oysa milyonlarca yıl önce, ne büyük gürültülerle doğdu Kapadokya... Beş milyon yıl önce, Miyosen dönemin sonlarında bu coğrafyada göl ve volkan oluşum süreci başladı. Önce yerkabuğu kırılıp yarıldı, bu kırıklar yerkürenin derinliklerindeki sıcak magmanın yerüstüne ulaşması için birer kapı oldu, kapıları zorlayan magma onları volkan kolonilerine dönüştürdü ve büyük patlamalarla lav olup dışarı aktı. Volkanik patlamalar dört milyon yıl kadar kesintilerle sürdü. Erciyes, Melendiz ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü malzemelerle bölge adeta volkanik bir tarlaya dönüştü. Yanardağlardan akan lavlar, fırlayan volkan bombaları, akan siyah renkli bazalt lavları ve kül, Kapadokya’nın “hamur”unu oluşturdu.
Yanardağların bağırıp çağırıp delilendiği, lavlarını püskürtüp ortalığı cehenneme çevirdiği zamanın ardında ise uzun bir sessizlik ve kül yağmuru vardı.
Dünyayı karış karış dolaşan bir gezginin bile, Kapadokya ile ilk karşılaşması şaşkınlık doludur. Delik deşik edilmiş kayaların, dolambacı andıran yeraltı tünellerinin, mağaralarda depolanmış limon ve portakalların, üzerlerinde şapkayı anımsatan taş parçalarıyla dikilen peribacalarının, kızıla ve turuncuya çalan vadilerin arasında durup garip duygularla dört yana bakınacaktır.
İnsan Kapadokya’da, sözcüklerin gördüğü manzarayı tanımlamakta yetersiz kaldığını duyumsar; evrende eksik bir dil olduğunu düşünür. Sanki Anadolu tuhaf bir düş görmüş, sonra öylece kalakalmıştır. 50’li yıllarda Kapadokya’ya gelen Nobel Ödülü sahibi şair Seferis, bölge için “anlaşılmaz oyuncaklarla dolu bir yayla” tanımını yapmıştı.
Gerçekten de, Hititler’in bin tanrısı, çocukken oynadıkları kırık oyuncaklarını buraya fırlatmış sanki! Anadolu’nun bereket tanrıçası Kibele de toplamamış onları, öylece bırakmış!
Kapadokya’nın adını, Kızılırmak’ın kollarından birinin, Antik Çağ’daki adı olan ‘Kappadoks’a borçlu olduğunu düşünenler var. Ama, genel kanı, “Kapadokya” sözcüğünün, bölgenin Pers kayıtlarında geçen “Katpatuka”dan türediği. Üstelik bu adın Persler için şiirsel bir karşılığı var: “Güzel Atların Yetiştirildiği Ülke”... Ayrıca Persepolis Sarayı’nın kabartma taş bloklarında Pers Kralı’na hediye getiren 23 ülkenin temsilcileri arasında Kapadokyalılar da güzel at getirirken resmedilmiş.
Bu yüzden bugün yapılan turistik at gezileri bölgenin ruhuyla örtüşüyor. Ancak, Ortahisar’da bir at çiftliği olan Nicolas Guillo olaya atlar açısından bakıyor ve “At için zor yollar var burada,” diyor. “İnişli çıkışlı, üstelik küçük taş parçacıklarına dönüşmüş tüf, atların kaymasına neden oluyor.”
Nicolas’la konuşurken, arkadaşı Dominique Nonnet, çökmeye başlayan akşamla birlikte atları salıyor. Yaz sıcağında bunalan atlar geceleri serinlikte koşmak istiyor. Sonsuza dek sürecekmiş duygusu uyandıran bir sessizlik var çiftliğin çevresinde. Aynı sessizlik Kapadokya’nın tüm vadilerinde hüküm sürüyor.
Oysa milyonlarca yıl önce, ne büyük gürültülerle doğdu Kapadokya... Beş milyon yıl önce, Miyosen dönemin sonlarında bu coğrafyada göl ve volkan oluşum süreci başladı. Önce yerkabuğu kırılıp yarıldı, bu kırıklar yerkürenin derinliklerindeki sıcak magmanın yerüstüne ulaşması için birer kapı oldu, kapıları zorlayan magma onları volkan kolonilerine dönüştürdü ve büyük patlamalarla lav olup dışarı aktı. Volkanik patlamalar dört milyon yıl kadar kesintilerle sürdü. Erciyes, Melendiz ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü malzemelerle bölge adeta volkanik bir tarlaya dönüştü. Yanardağlardan akan lavlar, fırlayan volkan bombaları, akan siyah renkli bazalt lavları ve kül, Kapadokya’nın “hamur”unu oluşturdu.
Yanardağların bağırıp çağırıp delilendiği, lavlarını püskürtüp ortalığı cehenneme çevirdiği zamanın ardında ise uzun bir sessizlik ve kül yağmuru vardı.
Uçlu Kalem,Çay Bardağı ve Ocaliptus'lu Draje
Adını FilgoreyiH koyduğum yazı dizisinin ilk sayfası aşağıda zevkle okuyacağınız bu yazı dizisi yoğun istek üzerine çarşamba günlerine alındı :) saat 13:48 de yeni bölüm 14 te ondan 2 önceki haftanın tekrarı yayınlanacak :) Takip edebilene aşk olsun diyor ve lafı fazla uzatmadan asıl uzatmam gereken yere geçiyorum...
Bir arada görünmeyen bu(Uçlu kalem ve diğer ıvır zıvırdan bahsediyorum) muhteşem üçlü ile yaklaşık 45 dk dır yan yanayım,çaydan bir yudum alıp drajeyi ağzınıza attığınız zaman bir öğürtü geliyor midenizden ama mentos ve kolayı aynı anda yutmaktaki öğürtüden biraz farklı,mideniz gıdıklanıyor gibi oluyor.
Varsa midesi gıdıklanmak isteyen buyursun denesin.
Şimdi neden bu 3'ü yan yana ve masamda,kalemin sebebi var öss hazırlık döneminden kalmış,çay ise sabah kahvaltısında keyif postasından okaliptüslü draje ise yağmurlu bir gündü fazla içmişim hatırlamıyorum...
Müzik çalarken yazmak gerçekten çok zor ya düşündüğümü duyamıyor gibi oluyorum.Tabi bunda manav ve overlokçunun etkisi büyük.Dağınık yatak oraya buraya saçılmış kıyafetler ve daha niceleri öss den çıkmış gençlere pek uzak durumlar değil sanırım.
Bugün saçma bir şeyin daha farkına vardım müzik kutularının müzikleri aslında her seferinde aynı müziği çalmıyormuş ya da çalmadığını düşünerek siz her başa sarışında başka bir melodi dinliyormuş gibi yaparak müziği dinlemekten sıkılmıyormuşsunuz.
Garip tavsiyelerle 18 haziran 2008 ide böyle geride bıraktık güneş 89,5 derece açı yaparak evimizin çatılarına vururken bizler klimalar karşısında veya pencere kenarında esen her rüzgara baarımızı açıyoruz.
İyi 13:40'lar herkese...
Adı neden FilgoreyiH "Hiyeroglif" te ki gibi resimden yazı değil yazıdan bir resim canlanmasını istediğim için,yazdıklarımın hangi resimlere ait olduğunuzu canlandırmanızı amaçladığım seçmelikler bunlar...
Uçağı Park et!
Sabah sabah merhabalar herkese ssmh...
ABD'de bir firma, 140 bin dolara satılan ''microlight'' sınıfı iki kişilik uçak yaptı.
AA muhabirinin internetten derlediği bilgilere göre, ABD'li emekli eski bir savaş pilotu olan Kirk Hawkins'in kurduğu ICON firmasının geliştirdiği iki kişilik uçak, yaklaşık 650 kilogram ağırlığında.
Bagaj hacmi 30 kilogram olan uçak benzinle çalışıyor. Toplam 90 litre yakıt alabilen uçak bu yakıtla yaklaşık 540 kilometre uçabiliyor. Kalkış ya da iniş için 250 metre mesafe gerektiren uçak, 100 beygir gücündeki Rotax marka motoruyla saatte 190 kilometre hız yapabiliyor.
Uçağın boyu 7,50 metre, açık halde kanat uzunluğu 10 ve yüksekliği 2 metre.
Kanatları otomatik ya da elle katlanabilen uçağın tekerleği, seçeneğe bağlı olarak uçuş sırasında katlanabiliyor. Özel "pabuçları" sayesinde suya da inebilen uçak, otomobillerdeki gibi halojen farlara sahip.
Karbon fiber malzemeden yapılan uçağın, lüks bir otomobil gibi dizayn edilen iç yapısı, temel uçuş ekipmanlarının yanı sıra mp3 dinlemek için porta sahip. Uçuş sırasında camları da açılabilen uçağın kokpit camında istenirse çoklu gösterge paneli de yer alabiliyor.
Uçağı en önemli güvenlik bileşeni, paraşüt seçeneğine sahip olması. Kanat yapısından dolayı motorsuz da iniş yapabilen uçak, aksi bir durumda sahip olduğu büyük paraşütle güvenle yere inebiliyor.
ABD'de bir firma, 140 bin dolara satılan ''microlight'' sınıfı iki kişilik uçak yaptı.
AA muhabirinin internetten derlediği bilgilere göre, ABD'li emekli eski bir savaş pilotu olan Kirk Hawkins'in kurduğu ICON firmasının geliştirdiği iki kişilik uçak, yaklaşık 650 kilogram ağırlığında.
Bagaj hacmi 30 kilogram olan uçak benzinle çalışıyor. Toplam 90 litre yakıt alabilen uçak bu yakıtla yaklaşık 540 kilometre uçabiliyor. Kalkış ya da iniş için 250 metre mesafe gerektiren uçak, 100 beygir gücündeki Rotax marka motoruyla saatte 190 kilometre hız yapabiliyor.
Uçağın boyu 7,50 metre, açık halde kanat uzunluğu 10 ve yüksekliği 2 metre.
Kanatları otomatik ya da elle katlanabilen uçağın tekerleği, seçeneğe bağlı olarak uçuş sırasında katlanabiliyor. Özel "pabuçları" sayesinde suya da inebilen uçak, otomobillerdeki gibi halojen farlara sahip.
Karbon fiber malzemeden yapılan uçağın, lüks bir otomobil gibi dizayn edilen iç yapısı, temel uçuş ekipmanlarının yanı sıra mp3 dinlemek için porta sahip. Uçuş sırasında camları da açılabilen uçağın kokpit camında istenirse çoklu gösterge paneli de yer alabiliyor.
Uçağı en önemli güvenlik bileşeni, paraşüt seçeneğine sahip olması. Kanat yapısından dolayı motorsuz da iniş yapabilen uçak, aksi bir durumda sahip olduğu büyük paraşütle güvenle yere inebiliyor.
17 Haziran 2008
Kediler ve Hafıza
Küçük yaratıkların hafızalarına ne kadar hayran olsak az değil mi?
Temel, Fadime'nin kedisinden nefret etmektedir.
Birgün kararını verir ve Fadime evde yokken kediyi yakalayıp, arabasınakoyar.1-2 kilometre kadar ileride, bir köprünün yanına bırakıp evine döner.
Kapıyı açıp eve döndüğünde bir de bakar ki, kedi sepetinde oturuyor.
Ertesi gün, Fadime'nin evden çıkmasını bekleyip, kediyi yine arabaya atar.Bu kez 5-6 kilometre ötedeki bir kasabada, bir çöp konteynerinin içine bırakır.Eve döner, kapıyı açar, kedi yine baş köşeye kurulmuş, Temel'e kötükötü bakıyor...
Ertesi gün işi iyice inada bindirir, kediyi yakaldığı gibi 10-15kilometre direksiyon sallar,bulduğu her tali yola girer, kedi yönünü kaybetsin diye çeşitli
şaşırtmaca yollara girer,daireler cizer. Sonunda yaptığı işten iyice emin olunca, arabayı durdurur ve kediyi bırakır.
Arabasına atlayıp, evinin yolunu tutar.
Saatler sonra Temel, Fadime'ye telefon açar;
- Uy Fadime, kedi yaninda mi?
- Evde, niye soriysun da?
- O i..'yi ver telefona, Kayboldum.
Temel, Fadime'nin kedisinden nefret etmektedir.
Birgün kararını verir ve Fadime evde yokken kediyi yakalayıp, arabasınakoyar.1-2 kilometre kadar ileride, bir köprünün yanına bırakıp evine döner.
Kapıyı açıp eve döndüğünde bir de bakar ki, kedi sepetinde oturuyor.
Ertesi gün, Fadime'nin evden çıkmasını bekleyip, kediyi yine arabaya atar.Bu kez 5-6 kilometre ötedeki bir kasabada, bir çöp konteynerinin içine bırakır.Eve döner, kapıyı açar, kedi yine baş köşeye kurulmuş, Temel'e kötükötü bakıyor...
Ertesi gün işi iyice inada bindirir, kediyi yakaldığı gibi 10-15kilometre direksiyon sallar,bulduğu her tali yola girer, kedi yönünü kaybetsin diye çeşitli
şaşırtmaca yollara girer,daireler cizer. Sonunda yaptığı işten iyice emin olunca, arabayı durdurur ve kediyi bırakır.
Arabasına atlayıp, evinin yolunu tutar.
Saatler sonra Temel, Fadime'ye telefon açar;
- Uy Fadime, kedi yaninda mi?
- Evde, niye soriysun da?
- O i..'yi ver telefona, Kayboldum.
Su Bulacağız!
NASA'nın Mars'taki uzay aracı Phoenix'in, Kızıl Gezegen'in kuzey kutbundan aldığı ilk toprak örneğinde su izine rastlayamadığını belirten bilim adamları, uzay aracının robot kolunun toprağı daha derin kazması gerektiğine inanıyorlar.
Phoenix programında görev yapan ve uzay aracının 8 adet toprak numunesi ısıtma fırınından (Thermal and Evolved-Gas Analyzer-TEGA-Termal ve Gelişkin Gaz Analizcisi) sorumlu William Boynton, son birkaç günde Mars toprağından alınan numunenin 8 fırından birinde, ilkinde 95 derece, ikincisinde 350 derece ısıtıldığını belirterek, "Ama eriyen buz bulunamadı, toprakta su izine rastlamadık" dedi.
Bilim adamları, ilk denemede henüz su izine rastlanmasa da uzay aracının, Mars yüzeyine çok yakın olduğuna inanılan buzu ortaya çıkarmak için doğru yerde olduğuna inanıyorlar.
Phoenix'in yaklaşık 2,5 metre uzunluğundaki robot kolu Dodo-Gildolocks denilen bölgede toprağı sadece 5 ila 8 cm derinlikte kazdı. Mars programının sorumluları, buz katmanının büyük olasılıkla biraz daha aşağıda olduğuna ve robot kolun toprağı daha derin kazması gerektiğine inanıyorlar.
Uzay aracının robot kolundan sorumlu baş bilimci Rey Arvidson, Phoenix'in çok köşeli bir arazi şeklinin üzerinde bulunduğunu düşündüklerini belirterek, derin olmayan çukurlarla çevrili küçük tepeciklerden oluşan çok köşeli arazi şekillerinin Dünya'nın Kuzey Kutbu'nda görüldüğünü ve buna yüzey altı buzun neden olduğunu kaydetti.
Arvidson, "Mars'ta belki de bu bir buzdağının ipucu olabilir" diyerek, Kızıl Gezegen'de su bulma umutlarını dile getirdi.
Phoenix'in TEGA fırınlarının 1800 dereceye dek ısıtabilecek şekilde tasarlandığını, çünkü değişik elementlerin değişik ısılarda yandıklarını belirten bilim adamları, gelecek haftalarda yapılacak testlerin, suyun bizzat kendisi bulunamasa da minerallerle iç içe suyun ortaya çıkarılmasına yardımcı olmasının beklendiğini belirtiyorlar.
Phoenix programında görev yapan ve uzay aracının 8 adet toprak numunesi ısıtma fırınından (Thermal and Evolved-Gas Analyzer-TEGA-Termal ve Gelişkin Gaz Analizcisi) sorumlu William Boynton, son birkaç günde Mars toprağından alınan numunenin 8 fırından birinde, ilkinde 95 derece, ikincisinde 350 derece ısıtıldığını belirterek, "Ama eriyen buz bulunamadı, toprakta su izine rastlamadık" dedi.
Bilim adamları, ilk denemede henüz su izine rastlanmasa da uzay aracının, Mars yüzeyine çok yakın olduğuna inanılan buzu ortaya çıkarmak için doğru yerde olduğuna inanıyorlar.
Phoenix'in yaklaşık 2,5 metre uzunluğundaki robot kolu Dodo-Gildolocks denilen bölgede toprağı sadece 5 ila 8 cm derinlikte kazdı. Mars programının sorumluları, buz katmanının büyük olasılıkla biraz daha aşağıda olduğuna ve robot kolun toprağı daha derin kazması gerektiğine inanıyorlar.
Uzay aracının robot kolundan sorumlu baş bilimci Rey Arvidson, Phoenix'in çok köşeli bir arazi şeklinin üzerinde bulunduğunu düşündüklerini belirterek, derin olmayan çukurlarla çevrili küçük tepeciklerden oluşan çok köşeli arazi şekillerinin Dünya'nın Kuzey Kutbu'nda görüldüğünü ve buna yüzey altı buzun neden olduğunu kaydetti.
Arvidson, "Mars'ta belki de bu bir buzdağının ipucu olabilir" diyerek, Kızıl Gezegen'de su bulma umutlarını dile getirdi.
Phoenix'in TEGA fırınlarının 1800 dereceye dek ısıtabilecek şekilde tasarlandığını, çünkü değişik elementlerin değişik ısılarda yandıklarını belirten bilim adamları, gelecek haftalarda yapılacak testlerin, suyun bizzat kendisi bulunamasa da minerallerle iç içe suyun ortaya çıkarılmasına yardımcı olmasının beklendiğini belirtiyorlar.
16 Haziran 2008
Estantaneler!
Carrefour´un ilk açıldığı zamanlar. Mağazada anlık indirim duyurularını anons eden kişi şöyle dedi:
'Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.'
---------------------------------------------------
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı aynen yazıyorum:
'Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı.'
--------------------------------------------------
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden şahıs aynen şöyle dedi:
'Gelin hanım köşede, isteyen takabilir.'
------------------------------------------------
Geçtiğimiz ramazanın Kadir Gecesi'nde teravih namazını kılmak için camiye gittim. Erkekler alt bölümde, kadınlar ise perdeyle ayrılmış üst bölmede hep birlikte namaza durduk. Kadınlar her defasında secdeye 3-4 saniye geç vardıklarından, üstten gelen ses ile bizim hareketlerimiz arasında bir uyumsuzluk başgösterdi. Bu keyfe keder 'senkronizasyon sorunu' mahalle imamımızın, akıllara ziyan bir şekilde duruma müdahale ederek üst kata seslenmesi ile son
buldu:
'Bayanlar! Geç ka lmayın, erkeklerle yatıp, erkeklerle kalkın!'
------------------------------------------------
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken;
- 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or..pu var Tamam' diye bir telsiz anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer ucundaki memura;
- 'Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız' diye fırça atmış.
On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş.
- 'Komiserim malum kadınlar or..pu degilmiş Tamam'
-------------------------------------------------
Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp;
- 'Bunlar taze mi?' diye sormuştu.
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
- 'Yok abla, pil takıp oynatıyoruz'
'Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.'
---------------------------------------------------
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı aynen yazıyorum:
'Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı.'
--------------------------------------------------
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden şahıs aynen şöyle dedi:
'Gelin hanım köşede, isteyen takabilir.'
------------------------------------------------
Geçtiğimiz ramazanın Kadir Gecesi'nde teravih namazını kılmak için camiye gittim. Erkekler alt bölümde, kadınlar ise perdeyle ayrılmış üst bölmede hep birlikte namaza durduk. Kadınlar her defasında secdeye 3-4 saniye geç vardıklarından, üstten gelen ses ile bizim hareketlerimiz arasında bir uyumsuzluk başgösterdi. Bu keyfe keder 'senkronizasyon sorunu' mahalle imamımızın, akıllara ziyan bir şekilde duruma müdahale ederek üst kata seslenmesi ile son
buldu:
'Bayanlar! Geç ka lmayın, erkeklerle yatıp, erkeklerle kalkın!'
------------------------------------------------
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken;
- 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or..pu var Tamam' diye bir telsiz anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer ucundaki memura;
- 'Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız' diye fırça atmış.
On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş.
- 'Komiserim malum kadınlar or..pu degilmiş Tamam'
-------------------------------------------------
Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp;
- 'Bunlar taze mi?' diye sormuştu.
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
- 'Yok abla, pil takıp oynatıyoruz'
Başkası Vurmuştur!
Fıkra :) Ben bayağı güldüm
85 yaşında bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir.
Doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:
D-'içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?'
A-'Evet, eşim.'
D-'Ama bayan 25 yaşlarında...'
A-'Tamam işte, eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?'
D-'Yoo, aklıma benim dedem geldi de.'
A-'Nesi varmış dedenizin?'
D-'Kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. Ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı.
Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. Kendisi israr etti ve hazırlandı.
Eee, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline.
Ben de kendisiyle gittim. Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük.Dedim ya, dedem yaşlı.
Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş e tti. Geyik o anda vurulup yere düştü...'
A-'Olur mu, başkası vurmuştur onu.'
D-'Ben de onu demeye çalışıyorum...
85 yaşında bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir.
Doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:
D-'içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?'
A-'Evet, eşim.'
D-'Ama bayan 25 yaşlarında...'
A-'Tamam işte, eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?'
D-'Yoo, aklıma benim dedem geldi de.'
A-'Nesi varmış dedenizin?'
D-'Kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. Ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı.
Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. Kendisi israr etti ve hazırlandı.
Eee, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline.
Ben de kendisiyle gittim. Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük.Dedim ya, dedem yaşlı.
Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş e tti. Geyik o anda vurulup yere düştü...'
A-'Olur mu, başkası vurmuştur onu.'
D-'Ben de onu demeye çalışıyorum...
3 Gezegen ve Dünya'dan büyük
Fransa'nın Nantes kentinde düzenlenen bir toplantıda yapılan açıklamada, Cenevre Üniversitesi Gözlemevinin bazıları Dünya'nın kütlesinden en az 30 kat büyük toplam 45 gezegen tespit ettiği, bunların en küçüklerinin kütlelerinin Dünya'dan 4,2, 6,7 ve 9,4 kat olduğu belirtildi.
1995'te ilk dış gezegeni keşfeden Cenevre Üniversitesi Gözlemevinden astronom Michel Mayor, şimdiye dek Güneş Sistemi dışında yıldızlar etrafında dönen 270'den fazla dış gezegen tespit edildiğini, ancak bunların büyük bölümünün Dünya ile kıyaslandığında Satürn veya Jüpiter kadar çok büyük gökcisimleri olduğunu söyledi.
1995'te ilk dış gezegeni keşfeden Cenevre Üniversitesi Gözlemevinden astronom Michel Mayor, şimdiye dek Güneş Sistemi dışında yıldızlar etrafında dönen 270'den fazla dış gezegen tespit edildiğini, ancak bunların büyük bölümünün Dünya ile kıyaslandığında Satürn veya Jüpiter kadar çok büyük gökcisimleri olduğunu söyledi.
Yaratıcı Esnaf ve Dükkanlarının İsimleri
Marlon Branda ( brandacı )
Kıllıoğlu Ekmek Fırını
Cafer Cafe
Ananın Yeri
Shark Sofrası
Bakkal Gazi
Çotanak İletişim
Kalpazan Emlak
Barbar Bar & Cafe
Fotosentez ( fotoğraf stüdyosu )
Des-Tur
GIpta Et ( Kasap )
Yasemine Döşemecilik ( Ankara - Bahçelievler )
Totoş Pastahanesi ( İzmir )
Ezik gıda pazarı - ferahevler
Keko Market (samandağ/antakya)
31 Eczanesi - Hatay
Tıkınak ( Manisa’da Bir Lokanta )
Uçkur Giyim ( iç çamaşır dükkanı )
Ctrl+Alt+Delete ( internet cafe )
İnteresting Tekel Bayi ( Libadiye kavşağı / çamlıca )
Özboing Restorant ( bursa )
Cillop oto yıkama
Home Simit Home
Sudursun İzolasyon
Gıdak Piliç
Lolita ağda salonu (idealtepe)
Vuruşkanlar Dış Ticaret. Mersin-Tarsus yolu üzeri
Dallas Pide Salonu (kilise sokağı)
Yanar Döner (beyazıtta)
Aparkat Kırtasiye ( ümraniye civarında,sahibi eski boksormüş )
Dürüm Theater (Eskişehirde bir dürümcü )
Caiz Collection (moda evi)
Bi Dürüm Mü Var ( izmit dürümcü )
Fak Pide Salonu ( Hasan Fak)
Zevk Kasabı
Gel De İçme Birahanesi
Zıkkım Restaurant
Kasap Lanca ( kasap )
Voltran Lpg
Ezik Bakkal
Çöken İnşaat (Süleyman Çöken)
Gıt Gıt Chicken House
Kıllıoğlu Ekmek Fırını
Cafer Cafe
Ananın Yeri
Shark Sofrası
Bakkal Gazi
Çotanak İletişim
Kalpazan Emlak
Barbar Bar & Cafe
Fotosentez ( fotoğraf stüdyosu )
Des-Tur
GIpta Et ( Kasap )
Yasemine Döşemecilik ( Ankara - Bahçelievler )
Totoş Pastahanesi ( İzmir )
Ezik gıda pazarı - ferahevler
Keko Market (samandağ/antakya)
31 Eczanesi - Hatay
Tıkınak ( Manisa’da Bir Lokanta )
Uçkur Giyim ( iç çamaşır dükkanı )
Ctrl+Alt+Delete ( internet cafe )
İnteresting Tekel Bayi ( Libadiye kavşağı / çamlıca )
Özboing Restorant ( bursa )
Cillop oto yıkama
Home Simit Home
Sudursun İzolasyon
Gıdak Piliç
Lolita ağda salonu (idealtepe)
Vuruşkanlar Dış Ticaret. Mersin-Tarsus yolu üzeri
Dallas Pide Salonu (kilise sokağı)
Yanar Döner (beyazıtta)
Aparkat Kırtasiye ( ümraniye civarında,sahibi eski boksormüş )
Dürüm Theater (Eskişehirde bir dürümcü )
Caiz Collection (moda evi)
Bi Dürüm Mü Var ( izmit dürümcü )
Fak Pide Salonu ( Hasan Fak)
Zevk Kasabı
Gel De İçme Birahanesi
Zıkkım Restaurant
Kasap Lanca ( kasap )
Voltran Lpg
Ezik Bakkal
Çöken İnşaat (Süleyman Çöken)
Gıt Gıt Chicken House
Olmayan Bir Şeyler Var
Malumunuz Öğrenci Seçme Sınavı'na girenlerdendim fakat umutların seneye kaldığı anlardan biriymiş gibi hissediyorum.Denemelerdeki puanı alacağım ama denemelerde de kazanamadığım için sonuç değişmedi,kaydırma yapıpta bütün cevaplar doğru tutmadıysa kazanamadım :)
Her neyse giren çıkan herkese geçmiş olsun.Kazanan arkadaşları da tebrik ediyorum.Bende artık tercih döneminde mucize ve özel yetenek sınavı denemelerinde koşturuyor olacağım.Yazın buralardayım yoğun bir bülten olacak blogta hatta bir forum açacağım.İçerik hakkında anketleri yakında bulabilirsiniz...
Her neyse giren çıkan herkese geçmiş olsun.Kazanan arkadaşları da tebrik ediyorum.Bende artık tercih döneminde mucize ve özel yetenek sınavı denemelerinde koşturuyor olacağım.Yazın buralardayım yoğun bir bülten olacak blogta hatta bir forum açacağım.İçerik hakkında anketleri yakında bulabilirsiniz...
Korsana Serbest
Bir oyuncunun oyunun keyfine sonuna kadar varması için gerekli olan modchip'lerin üretimi ve satışı legal bulundu.
Bir oyuncunun oyun konsolunu satın aldıktan sonra en büyük problemi oyun satın almadır. Özellikle ülkemiz sözkonusu olduğunda satılan legal oyun kopyalarının ateş pahası olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, kopya oyunların, yani korsanın, neden bu kadar ilgi gördüğü apaçık ortaya çıkıyor.
Legal olmayan yollarla kopyalanmış oyunlar ise fabrikadan çıktığı şekilde duran oyun konsollarında bulunan "telif koruyucu" sistemler yüzünden çalıştırılamıyor.
Ancak "modchip" denilen bir kısım üçüncü parti donanımların oyun konsollarına takılması suretiyle bu küçük "engel" kırılabilmekte ve korsan oyun kullanıcı sahip olduğu oyun konsolunda dilediği oyunun korsanını oynayabiliyor.
Bu durumdan rahatsız olan oyun konsolu firmaların bu tür çiplerin satışını engellemek için verdiği mücadeleye İngiliz hükümetinden önemli bir darbe geldi.
İngiliz hükümetinin binlerce Modchip üretip satan Neil Higgs aleyhine açılan davada Higgs lehine verdiği karar, modchip üreticilerini sevindirecek gibi görünüyor.
Modchiplerin üretiminin ve satışının korsan oyun üretimi ya da dağıtımı ile alakası olmadığını, satılan ürünlerin kullanım amaçlarının tamamen kullanıcıyla ilgili olduğunu belirten İngiliz yargıçlar, bu tür donanımların üretimi ve satışının tamamen yasal olduğunu savunuyor.
Modchip üretimi ve satışı sürecinde herhangi bir telif hakkının çalınmadığını belirten yargıçlar, oyun üreticilerinin modchip üreticileri ile değil, internet ile ilgilenmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Bir oyuncunun oyun konsolunu satın aldıktan sonra en büyük problemi oyun satın almadır. Özellikle ülkemiz sözkonusu olduğunda satılan legal oyun kopyalarının ateş pahası olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, kopya oyunların, yani korsanın, neden bu kadar ilgi gördüğü apaçık ortaya çıkıyor.
Legal olmayan yollarla kopyalanmış oyunlar ise fabrikadan çıktığı şekilde duran oyun konsollarında bulunan "telif koruyucu" sistemler yüzünden çalıştırılamıyor.
Ancak "modchip" denilen bir kısım üçüncü parti donanımların oyun konsollarına takılması suretiyle bu küçük "engel" kırılabilmekte ve korsan oyun kullanıcı sahip olduğu oyun konsolunda dilediği oyunun korsanını oynayabiliyor.
Bu durumdan rahatsız olan oyun konsolu firmaların bu tür çiplerin satışını engellemek için verdiği mücadeleye İngiliz hükümetinden önemli bir darbe geldi.
İngiliz hükümetinin binlerce Modchip üretip satan Neil Higgs aleyhine açılan davada Higgs lehine verdiği karar, modchip üreticilerini sevindirecek gibi görünüyor.
Modchiplerin üretiminin ve satışının korsan oyun üretimi ya da dağıtımı ile alakası olmadığını, satılan ürünlerin kullanım amaçlarının tamamen kullanıcıyla ilgili olduğunu belirten İngiliz yargıçlar, bu tür donanımların üretimi ve satışının tamamen yasal olduğunu savunuyor.
Modchip üretimi ve satışı sürecinde herhangi bir telif hakkının çalınmadığını belirten yargıçlar, oyun üreticilerinin modchip üreticileri ile değil, internet ile ilgilenmesi gerektiğini belirtiyorlar.
8 Haziran 2008
Son 15 dakika
15 dakikaların önemini belki anlayan çok fazla insan var ama ben 15 dakikaların önemini yeni yeni anladım.Adına film bile yapılan bu dakikaların önemi nedir,biraz saçmalayayım da istedim :)
Yemek kısık ateşte 15 dk durur.Tarhana kaynadıktan 15 dk sonra tabakta servis edilir.Sınavlarda son 15 dk dışarı çıkış yasaktır ve 15 dk kaldığı zaman uyarılırsınz.Belki bir dönüm noktasıdır çoğu insan için.
Yedekte bekleyen oyuncunun son umududur son 15 dakika.Hoca o dakikaya kadar birine seni birazdan oyuna sokacağım demediyse 15 dk da demez,oyuncu sokuyorsa bile daha önceden demiştir o oyuncuya.
Buraya nerden geldiğimin bir önemi yok şimdilik.Asıl girmek istediğim konu buydu benim.Üniversiteyi bir maç olarak hayal ediyorum.Kenarda oturuyorum yedek klübesinde,benimle birlikte 1.765.981 +-3 kişi daha var kulübede.
Hoca bana ve bir kaç yüz bin kişiye hazırlanın sizi oyuna alabilirim diyor.Biz koşuyoruz falan 6 ay kadar.Sonra hoca tamam alacağım sizleri oyuna diyor duruyoruz 4. hakemin yanında hoca ismimizi söyleyecek koşacağız sahaya.Hoca isimleri saymaya başladı,4. hakem kolumdan tutuyor topun taca çıkmasını bekliyorum oyuna girmek için ama saha içindeki oyuncular o kadar iyi pas yapıyorlar ki benim girmem için gerekli düdük gelmiyor bir türlü hakemden,hakem çaresiz devam ettiriyor oyunu,işte son 15 dakikanın içerisine girdik skorboard da ibre yanıp sönüyor,4. hakem hala kolumda,bende sahadakilere bağırıyorum "şu topu taca atında oyuna girelim hadi"...
Bir daha görüşüncee dek hoş çakılın.
Bu arada beni dayım aradı,hangi dayım mı?
Dönülmez akşamın ufkunDAYIM (çok güzel hareketler bunlar)BKM MUTFAK
Yemek kısık ateşte 15 dk durur.Tarhana kaynadıktan 15 dk sonra tabakta servis edilir.Sınavlarda son 15 dk dışarı çıkış yasaktır ve 15 dk kaldığı zaman uyarılırsınz.Belki bir dönüm noktasıdır çoğu insan için.
Yedekte bekleyen oyuncunun son umududur son 15 dakika.Hoca o dakikaya kadar birine seni birazdan oyuna sokacağım demediyse 15 dk da demez,oyuncu sokuyorsa bile daha önceden demiştir o oyuncuya.
Buraya nerden geldiğimin bir önemi yok şimdilik.Asıl girmek istediğim konu buydu benim.Üniversiteyi bir maç olarak hayal ediyorum.Kenarda oturuyorum yedek klübesinde,benimle birlikte 1.765.981 +-3 kişi daha var kulübede.
Hoca bana ve bir kaç yüz bin kişiye hazırlanın sizi oyuna alabilirim diyor.Biz koşuyoruz falan 6 ay kadar.Sonra hoca tamam alacağım sizleri oyuna diyor duruyoruz 4. hakemin yanında hoca ismimizi söyleyecek koşacağız sahaya.Hoca isimleri saymaya başladı,4. hakem kolumdan tutuyor topun taca çıkmasını bekliyorum oyuna girmek için ama saha içindeki oyuncular o kadar iyi pas yapıyorlar ki benim girmem için gerekli düdük gelmiyor bir türlü hakemden,hakem çaresiz devam ettiriyor oyunu,işte son 15 dakikanın içerisine girdik skorboard da ibre yanıp sönüyor,4. hakem hala kolumda,bende sahadakilere bağırıyorum "şu topu taca atında oyuna girelim hadi"...
Bir daha görüşüncee dek hoş çakılın.
Bu arada beni dayım aradı,hangi dayım mı?
Dönülmez akşamın ufkunDAYIM (çok güzel hareketler bunlar)BKM MUTFAK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)