21 Haziran 2016

Uzun zaman sonra merhabalar

Merhabalar sevgili dünlük.
Sana yazamadığım çok dünüm oldu bu arada. Aslında biraz duygusal gibiyim bunları yazarken hatta neden bunları yazdığımı da bilmez durumdayım.

Şaibe.
Kumsal o gün kırmızıydı ama domates kırmızısı, sanki bakarsam gözlerim o kırmızılıkta kararacak ve bir daha başka bir şey görmeyecekmiş gibi hissetiriyordu.
Burnunda benleri olan, saçlarının uçlarını yeşile boyatmış, babasının ona aldığı halhalı elinde tutan bir kız çocuğu kumsaldaydı. Saçlarının uçlarıyla gurur duyuyordu babasından izin alarak yapabildiği ya da onu izin vermeye ikna ettiği nadir şeylerden biriydi bu. Birde 3 gün önce alışveriş merkezinde aldırdığı nevresim takımı vardı tabi bu başarılarda.

Zeytin ağacının dalı o kadar sarkmış ki Yomahcalı'da kısa boylarıyla çocuklar zeytinleri dallarından toplayıp ağızlarına atar olmuşlar. Acı tatlarıyla hayalleri yıkısa da sonradan alışmışlar tadına. Hatta sabah kahvaltıda annelerinin zorla yedirmeye çalıştığı zeytini bırakıp dalındaki acıyı yemeye başlamışlar günlerce. Günde 2 belki yiyebilirlerse 3 zeytini mideye indirmişler. Acıymış ama tadı devam etmelerine engel olmuş.

Bir limona aşılanan mandalinayım bugün. Orda olmamdan mutlu olanlar olmayanlardan fazla ama beni yiyecekler olgunlaştığımda. Olmama sevindiler. Olmasaydım bana hissetme şansı bile vermeyeceklerdi bu duyguları. Hepsine şimdiden teşekkürler. Dala aşılanmıştım diğer limonların yanına. Limonların ne düşündüğünü inanın anlamıyorum. Bizde öyle kendi aramızda sadece mandalinalar anlaşırız. Siz insanlar gibi. Düşünüyoruz bazen acaba diğer bitkilerde bizim gibi kendi aralarında konuşabiliyorlar mıdır diye?


O sabaha yazı tipi olarak uyandım hemde Türk isimli bir yazı tibi olarak. T harfim biraz tepesi oval ve sağ sol yanına doğru sivrilen bir şekilde olmuştu. U harfimin sağındaki çizgi o kadar netti ki neredeyse U kalın bir I gibi gözüküyordu. K larım kollarını açmış bekleyen bir kadındı. A larım ise düzdü dümdüz.B lerim gözlüğe çok benziyorlardı. C ise tam bir hilal.


O sabah yağmur olarak uyandım gökkuşağına. Gözleri ağlamaklı bir kıza düştüm ki yanındakilere çaktırmasın ağladığını diye.

O öğlen avans olarak düştüm işçinin cebine ama sonrada hibe olacaktım patron tarafından.

O ikindi balkona düştüm ömrünün sonuna gelen bir kelebek olarak. Evin küçük oğlu buldu beni kuşu vardı kafeste ona verdi yem oldum. Ölmeden hemen önce.

O akşam baba oldum eve elinde kirazla giden.

O gece kadın oldum ütü masasını daha ne kadar uzun süre kullanırım diye düşünen.

O gece yarısı zengin oldum yattığım yeri bilmeyen.

O sabah yine yağmur olacaktım ağlamaya başlayacak olan birine konacaktım isterse ya da kalacaktım havada biri ağlamaya niyetlenene dek. Çok beklemezdim zaten dünya insan denen kanseri yenesiye dek daha çok inecektim yere onların arasına.


Bitti.