9 Eylül 2009

Çalın, Çırpın Kayıtdışı Patlasın

Çekinmeyin; yazın, çizin, ağaçların canını alın...
Bu reklam sloganının benzerinin söylendiği reklamda merkez bankası eski başkanı olan tonton amca oyuncak satıyor fakat ne fatura veriyor ne de fiş. Sorarım sana tonton amca kayıt dışı mı krizin etkilerini yok edecek. Lütfen lütfen amaa...




Şu "değişiklik yapma hakkını saklı tutar" lafından çok sıkıldım.


Düşünsene birden değişiklik yapıyor sonrada sakladıydım bozulacaktı çıkardım yaptım diye savunuyor kendini. Sırf bu yüzden ne bir kampanyaya katılasım var ne de bir promosyon ürününü biriktiresim. Ben o kadar kapak biriktireyim sonra adamın saklı haklarından dolayı o kapaklar bana kapak olsun. Olacak iş değil vallahi...




Deterjanın biri reklamında kendi önceki formülünü göstererek bakın önceden ne kötüymüş bu yenisi bu daha iyi bunu kullanın diyor. Aslına bakarsan ben demiştim bunun olacağını aylar önce. Hep sıradan deterjanı kötüleyen zamazingolar şimdi kendi eski formüllerini kötülüyorlar. Bak kaç aydır sana ne kadar kötüsünü veriyormuşum al bu bundan iyisi çıkana kadar iyi gibi bizce...






Flash tv yine farkını ortaya koydu ve sadece marjinal olmak adına saçma sapan şeyler yapmaya başladı. Sırf izlensin diye at gibi hatunun tvye koyup sonra ramazan eylencesi diyorlar. Oda yangın var ben yanıyorum deyip ülkemizin genç güruhunu su tutma yarışına sokuyor. O da yetmezmiş gibi programın sonunda "Bu programda sanal reklam uygulanmıştır" diyor. İş işten geçince yani. Ha ha uyguladım bile der gibi...






Beni yazın sayfalara yazın şarkılara,


Adım Potasyum Fıtrat olsun,


Küreğimin yokluğuna hüzün çokluğuna,


Peder çare bulsun...






Acun Ilıcalı'nın şu meşghur programı "Var mısın Yok musun?" da harcanın mumun haddi hesabı yok. Her gün 24 kutu mumlanıyor arada kazara açılanları falanda düşünürsen 30 kutu mumlansa. Her kutuya 50 gr mum (500 bin olanlara ise 100 gr) gitse günde 1.5 kg mum gibiyor demektir. Bu yarışmanında aylardır sürdüğü düşünülürse işin içinden çıkılmıyor sevgili blog.




Belgesel kanallarından birini izlerken bir haber duymuştum yıllar önce; yağmurlu bir havada yıldırımlardan biri oltanın üzerine düşmüş. Şaşırdığım konu yağmurda balık tutmak hangi akla hizmet. Sonra bu sorudan vazgeçerek bu bilgiyi adeta benimsedim. Üstüne daha sonra programın benzerini ve bu seferde kurtulma yollarından bahsedenini izleyince dedimki artık bunu halkla paylaşmalıyım. Evet açıklıyorum.


Yağmurlu havalarda yıldırımlar en çok oltalara düştüğünden mütevellit yağmurlu havalarda yıldırımlardan korunmak için balık tutmayın... Bu tezimi ilk duyan sizler değilsiniz ben bu varsayımımı ne zaman statik elektrik konusu açılsa bangır bangır bağırdım.. Bunu duyan kişiler var burada bu blogu okuyan. Hadi artık dağılabilirsiniz bitti... :)



Kral tvde günün sanatçısı olmak için klip yayınlatmak gerektiğini düşündükçe bir garip oluyor içim. Klibin yoksa günün değil anın bile sanatçısı olamıyorsun saymıyorlar seni. Sanatçıysan klip çevir.

4 Eylül 2009

Kabı ayrı olanın dadı ayrı olur...

Sana yine daha önce hiç yazmadığım bir yerden yazıyorum sevgili blog. Malum üzümler başlamıştı ve bende zengin olma hayalleriyle köye üzüm işinde "amele"lik yapmaya gelmiştim. Bu gün 5. gün blog şöyle bir hesap yaparsak aylığı 900 ytl den 5 gün çalıştım diyebilirim :)

Kayıtlar 24ünde sonmuş bu sevindirici bir 5 6 gün daha çalışabilirim demek oluyor. Kısacası para para ve para...
Aynı gün hem şeftali hem incir hemde üzüm reçeli yapılsın diye incir üzüm ve şeftali topladım sonra hepsininde sırayla tadına baktım. Üzüm reçeli gayet güzel daha önce hiç yememiştim. Tavsiye ederim.


Kuru üzümün kilosu 2.5 liraya kadar çıkmış (alış) bu sene sanırım para kazanan sadece ben olmayacağım gibi duruyor. Ama ne demişler komşuda pişer bizede düşer.


Günlerden 1 eylül salı biz halamlarin bağında üzüm kesiyoruz daha doğrusu kadınlar kesiyor biz keleterleri taşıyoruz.(kelter) İşin bitmesine yakın halam bana bakıp serkan al şu üzümü de şurda çalışan kadına götür sabah beri orda işleniyor falan diyor. Bende tanıdığını sanıyorum kim bu hala diyorum fakat halam bilmem halam sabah gördüm orda çalışıyordu işte diyor. Üzümü götürüyorum ha gitmeden halam tembihliyor sor bağları var mı yok mu diye varsa kabı ayrı olanın tadı ayrı olur de ver yoksa yine ver.

Gidiyorum kadın bağımız yok diyor bende bu manalı sözü söyleyecek başka bir fırsatın elime geçmeyeceğini anlayınca direk kabı ayrı olanın dadı ayrı olur diyorum veriyorum üzümü. 15 dk sonra o üzüm verdiğimiz kadın elinde bir poşetle geliyor ve içinde domat var yenge afiyet olsun küçüklerden verdim artık kızmayın büyükleri kalmamış diyor.

Kısacası burda para geçmiyor sevgili blog. Burda domates isteyen başka bir yiyeceğe sahip olmak zorunda. Aynı şekilde dut lazımsa sende yumurta olması yeter veya peynir istiyorsa canın kabak ver gitsin komşuya. En garip takas içinde incirle gelen tabağı anneannemin tavuk etiyle geri göndermesiydi. Karlı olup olmadığımızın bir önemi yok önemli olan ihtiyacının olup olmaması.
ha bu arada ev tuttuk 3+1 evin eşyasını falan her şeyini aldık birden deli gibi borcun altına girdik hadi hayırlısı bakalım...
Neyse blog kal sağlıcakla...

30 Temmuz 2009

I u.k. lie Prince 'in dash ini?

Son gözlemlerime göre şunu anladım ki, çığrından çıkmış bir trafik her şeyin yolunda gitmemesinin nedeni olabilir. Hele şöförlerde çaresizce beklerlerse. Çözülmesi çok zor bir denklemmiş gibi birbirlerine bakan 2 ESHOT şöförü ve 2 otobüs dolusu yolcu. Otobüslerin numaraları, modelleri ve sanırım kaderleride aynıydı. Daha önce bir kaç kez gerçekleşmiş olmasına rağmen bu sorundan kurtulmanın yolunu bir daha orda karşılaşmamak olarak alan belediye şöförleri bir hata yapmışlardı. O daracık yolda 2 uzun mercedes burun buruna geldiler. Trafik başlarda fazla sıkışık değildi fakat şöförlerin birbirlerine uzun süre bakışmaları sırasında bir hayli sıkıştı ve otobüsler artık geri bile gidemez hale geldiler. Uzun uzun baktılar birbirlerine kornalar çalındı küfürler edildi dükkanların güneşlikleri falan kapatıldı biz kaldırıma çıktık ve bir evin balkonundan içerisini görecek kadar yaklaştık. Kadın sarma sarıyordu içeride beni balkonunun alt kısmında ona bakarken görünce baya şaşırdı ama alışık olması gerekiyor çünkü bu gibi durumların olacağı ev sahibi tarafından onlara anlatılmalıydı bence. (-kira 300 lira,-- aa neden o kadar ucuz,-- balkondan otobüs geçiyor orayı ortak kullanıyoruzda ondan.)



Her neyse eğer cam açık olsaydı sarma (zeytinyağlı dolma) saran ev hanımına o sarmalar serçe parmağı büyüklüğünde olacak derdim ama işte otobüste pencere açık değildi.



Ayrıca şikayetçi olduğum kadar trafiğin sıkışmasından aldığım büyükte bir haz var. Böyle normal olmayan olayların olması bana apayrı bir zevk veriyor ki anlatamam. Kafamı çevirip 2. kez bakacağım şeyler vardır mesela,

Polis arabasının kaza yapması.

Park halinde bir tır,

Karpuz kavun ve otomobil taşıyan bir kamyonet,

Büyük iş makineleri ile yapılan bir kazı çalışması,

Resmi hizmete mahsustur yazılı ford kamyonetler,

gibi gibi gibi...

27 Temmuz 2009

Ata erkile içir otu ana erkile sarksın olacak şeymi

Nedir bu ata erkil ana erkil arkadaşım günlerdir insanların ağzında. Hani bazen denk gelir ya böyle kelime devamlı insanların ağzında dolaşıyormuş gibi gelir size. Hıh işte banada şu aralar öyle geliyor. Bu ata erkildir ana erkildir almış başını gitmiş anasını satayım. Her konunun sonunda ata erkilci veya ana erkilci oluşumuza bağlanıyor.

Bundan önce bana böyle hissettiren son söyleyiş şuydu. "Suyu koy olursa olur olmazda çay yaparız." Bu lafı öğreneli 2 hafta olmamıştır ama analitik geometricisinden internet kafecisine, manavından kontör satıcısına kadar herkesi söylerken duydum. Onlar öncedende söylüyorlarmıydı yoksa benimle bir mi öğrendilerde cümle içinde kullanıyorlar anlamak zor. Analitik hocası tahtaya çizdiği şekile hocam o şey kare değil dikdörtgen olmuş dediğimde sildi tekrar çizdi ve sordu
-oldu mu şimdi?
--olmuştur herhalde hocam.
-oldu oldu olmadı çay yaparız.

Tahmin edersiniz ki ne diyeceğimi bilemedim. Sınıfta lafı anlayan 2 kişiydik (veya gülen).


Bi ot buldum tam afrodizyak. Sevgili blog okuyucuları otun adını burada sizlere verirdim ama biliyorsunuzki avrupa birliği uyum yasaları gereği artık bloglarda ot adı vermek yasak. Mesela fesle-en diyemiyorsunuz. Dersenizde aha böyle diyorsunuz.
Yok lan şaka yaptım otun adıı Mira otu. Bir tütsü sanırım. Bizim aktarda vardı aldım kullandım işe yarıyor fakat ürün kadınlar üzerinde daha etkiliymiş. Denemek isteyen varsa bir aktara sorabilir Mira otu (tütsü) ya da çok yaşlı bir aktarınız varsa otun osmanlıca adınıda söyleyebilirsiniz. Evet otun adıı Mürrisafi'dir.

Yemeyin yalnız tadı bir hayli acıdır. Kullanılışına gelince tütsü halinde bulursanız yakın oldu ya bulamadınız yine yakın :) Sarsın koku evin her yanını :)

25 Temmuz 2009

Orman Değiliz Artık Milli Parkız

Uzuun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim sevgili sevgililerim. Şaşırmayın düzenli olarak yazmayacağım ama yazacak bir kaç şeyim var elbet.

Hava çok sıcak çok sıcak ve çok sıcak. Unutmadan söyleyeyim hava çok sıcak.





Karman Çorman-1;
Sormaya çekindiklerim (sormayı unuttuklarım)

--1--Golf bir spor mu?
O zaman birilerinin yorulması gerekmezmi. Yorulmadan yapıyorsa diğer oyuncu sporcu ya da yarışmacı her neyse onlara haksızlık olmuyor mu. Eğer zaten herkes yorulmadan yapıyorsa bu mereti bunun neresi spor. Tamam top var sopa var fakat sopayla bir deliğe sokmak için vurduğun topun nereye düştüğünü görmeye arabayla gitmek niye. O kadar üşengeçsen topa bırak ben vurayım sen yürüyerek git bakmaya en hızlı giden kazansın. En azından heyecan olur hemde birileri yorulur. Golfe alternatif olabilir bence bu spor. 5 makine 5 sporcu ve 5 top. Toplar atılır sporcuları topun düşüş yerlerini tahmin ederek koşarlar top hafiftir ve yere düşmesi 20 25 saniye alır e hafif olduğu içinde çok uzağa gidemez tabi yukarı çıkar. Sporcuda topu eliyle tutmaya çalışır tutarsa illaha ki bir delik olmalıysa topun sokulması gereken gitsin mavi deliğe soksun. Böyle ilerlesin oyun işte. En azından golften daha eğlenceli olur ve o kadar çok para kazandırmaz. Ne lan bu dünyanın en zengin sporcusu bir "golfer" bu terim de armağan olsun spor terminolojisine.


--2-- Deterjan reklamlarında neden hep restoran sahipleri oynatılır?
Bildiğiniz veya bilmediğiniz bütün deterjan markalarının reklamlarında en az bir restorant sahibi karı koca (elti gelin, kayınvalide görümce) oynamıştır. Hikaye hep aynı restorant bir aile restorantıdır. Balık malık takılıyorlardır işte. Müşterilerde sadıktır reklam boyunca her gece gelirler otururlar ve hep aynı, yağlı tuzlu lekesi ASLA çıkmayan yiyeceklerden yerler. Margarin reklamları ile deterjan reklamları aslında birbirlerini kötülüyorlarmış gibi ama aynı amaca hizmet ediyorlar. Yani yakında ben bekliyorum o çamaşır makinesi üreticisinin bu deterjanı önermesi gibi bu margarinin öbür deterjanı önermesini. Düşünsenize slogan şu "lider deterjan üreticileride bu margarini tavsiye ediyor" niye? (sebepsiz) aslında bunu biraz açsam daha güzel şeyler çıkar burdan mesela bir dondurma markasının klima üreticisini tavsiye etmesi gibi. "lider dondurma üreticileride bizi tavsiye ediyor bizden sonra onuda yiyin diyor" veya "lider lastik üreticileri holo ıslak mendilleri öneriyor" en kötüsüde bu herhalde "lider ped üreticileri bu bebek bezini zor zamanlarınızda bizi bulamazsanız e hadi kullanıverin diyerek öneriyor"
Dönelim yağ ve deterjana...
Biri yağlı yiyecekleri döküldüğünde masa örtüsünü batıracak diye yenmesini istemiyor diğeri kalbine zararı olur diye. Her neyse işte senaryo hep aynı karı koca işletirler ufacık restorantı loş ışık falan amanın oda ne gelen misafirlerden (müşteri=misafir) birinin muzur oğlu "ben kola içiceeeem" diye yırtınırken birden halasının oğlunun önündeki zeytinyağlı dolmaya dirseği patlatır. Tabak pat masaya ters kapanır. Sonra saatlerce bekler ki leke iyice sinsin örtüye sonra dükkanın sahibesi gelir ve bütün misafire girişir sonra hepsini çamaşırhaneye sokar bir yandan kırbaç diğer yandan masa örtüleri eski misafir yeni sigortasız personelin canına okumaktadır. Tak der canına ve sendikalaşmaya başlarlar haklarını ararlar ama bulamazlar....

İşte hepiniz biliyorsunuz senaryoyu sahibe gelir ve aaa ne demek gelsin çocuk başıma sıçsın ne olacak der ama olan olmuştur bir kere masa örtüsü batmış ve kadın bu lekeyi nasıl çıkartacağını kara kara düşünmektedir. Bulamaz ama o arada ya biri gelir ya da ayşe kadın fasulye girer araya ve der ki al bir de bunu dene ey sahibe, bak kesin memnun kalacaksın demedi deme.
Sahibe hiç tereddüt etmez kapıdan elini kolunu sallaya sallaya giren ayşe kadının verdiği ne deterjanı makineye koyar. İşte her şey yeni başlamıştır. Makine sanki daha önce hiç deterjan görmemiş gibi yıkar masa örtüsünü yıkarda yıkar günlerce. Sonra kumaşa hiç ama hiç zarar vermeden lekeyi çıkartır. Önceleri bu lekeleri çıkartmak için bir "servet" harcayan dükkan sahibesi "mehlika" hanım artık deterjandan tasarruf ederek dükkanı geceleride açmaya başlamıştır. Ama bir şeyi unutmuştur dükkanı gece açmanın bedeli çok ağır olacaktır. Mehlika hanım ve ailesi dükkanı gece açtıkları ilk ay tam 15549 tl elektrik parası ödemişler ve ayşe kadına bolca sövmüşlerdir. Ama reklam çoktan çekilip gitmiş ve yayına girmiştir. Televizyonda ayşe kadının mehlika'ya götürdüğü deterjanın adı bas bas bağrınmaktadır.

Mehlika kullandı ilacı, kaldı çok memnun,
Açtı restorantı kırdı parayı hatun,
Arşa deydi ayşe kadının başı,
Kaçtır acaba Mehlika'nın yaşı?


Otobüste kız cebinden telefon çıkartırken bana dirsek attı (bildiğin dirsek) hani şu futbolda sarı kart sebebi olan hareket. Sonra döndüm suratına baktım acaba tanıdık mı dedim, yok değil e dedim sapık o zaman yok oda değil sonra en kötüsü aklıma geldi evet gözlerinize inanamayacaksınız ama o bir "kaba"ymış. İnsan pardon der lan öküz. Parfümün güzel ama dirseğin benimkinden iyi vuruyor. Biraz daha dikkatli olurmusunuz dedim, nasıl yani dedi dirseğiniz dedim az önce vurdunuzda onu diyorum dedim. mi demedim mi bilmiyorum durak geldi otobüsten indim :)

Oturduğum koltuk deri altımdaki kıyafet resmen terden ıslandı burdan kalkmak için havanın kararmasını bekliyorum hadi hayırlısı. Korkmayın canım kıyafet koyu renkte ama işte yinede tedbir bakarsın kızın biri beni görür ay der donu yaş bunun vazgeçer vermekten. Yani telefonunu :)

Serdar ortaç şarkıları dinleyesim var. Hatay beni yoruyosun be güzelim.

23 Haziran 2009

Hiç Aklımda Yoktu...

Yine size bir internet kafenin 13 numaralı masasından yazmaktayım. Siz bu yazıları okurken ben muhtemelen bisikletime binmiş eve doğru yol alıyor olacağım. Bu dediğim hemen gerçekleşsin diyede yazıp hemen kalkacağım. 1 haftadır köydeydim Salihli'de bağların arasında. Yaprak topladım. O zeytinyağlıları yaptığınız yapraklardan belki bir kaçını ben toplamış bile olabilirim. Yalnız fazla güvenmeyin pek temiz olduklarını söyleyemem. Hani tap tazede değiller ama arada var yine iyileri. Seçerek alınız. Sabahın 4 buçuğunda kalkıp 5 te daha güneş yeni yeni doğarken o asmaların arasından yaprak toplamak gerçekten çok can sıkıcı bir şey. Hayır bir zaman sonra eliniz alışıyor ve her yaprağa el atıyorsunuz. Dut yapraklarına kavak yapraklarına erik yapraklarına el atıp toplamaya kalkıyorsunuz. Sabah 5 ten öğlen 11 e kadar aralıksız topluyoruz 65 70 kg kadar. Kilosu 60 kuruştan satılıyor. İzmir'de fiyatını soruyorum salamur yaprak neredeyse bizim orda sattığımızın 5 katı hatta daha fazla. Sonra düşünüyorum ve anlıyorum ki e olum sen adam gibi yaprak mı topluyorsunda adam hepsini satabilsin. Benim topladıklarımın yarısı iyiyse yarısı kötü (ama hepsi yenir) e adam kötüleri salamura yapacak değil ya iyileri seçiyor kaybettiğinide ekliyor fiyata, taşıma,işçilik derken oluyor 5,6 katı fiyat. Neyse efendim zeytinyağlı sarma yerken beni aklınıza getirin artık. Belkide o yaprak sabah saat 6.30 sularında benim ellerimden geçmiştir :) Afiyet olsun.

Ha şimdi dedim ya 65 70 kg topluyoruz kilosu 60 kuruş. Siz hemen kaba bir hesapla oh anasını satayım 1 ay toplasa 1500 lira para yapar hemde yarım gün çalışıyor.
1. Yaprak her gün alınmıyor.
2. Yarım gün çalıştıktan sonra hiç bir şey yapacak hal kalmıyor.
3. Bazen halde çalışan tüccarlar yaprakları alıp kaçabiliyorlar. (Fiyasko)(Yediğiniz yaprak çalınmışta olabilir yani :) )
4. Hadiyiniz oradan o kadar çok para kazanmadım.

Neyse bir daha görüşünceye dek hoşçakalın...
Yazacak o kadar çok şey vardı ki aklımda günlerdir gittim yaprak anılarımı yazdım oysa hiç dememiştim içimden aaa bunuda bloga yazarım bak iyi bu diye. Ama işte kısmet.

9 Haziran 2009

Yüksek Sıcaklık Sendromu apokaliptik evre...

Evde oturmaktan sıkıldım dışarıda çıkamıyorum hava sıcaklığı neredeyse nemle birlikte 50 derece hani dışarı çıplak çıksam ölürüm o yüzden giyiniyorum desem yeridir.

Keşke şöyle 3 e 5 boyutlarında bir havuzum olsaydıda orda boğulsaydım bu sıcakta. Ne NTV açıyor beni bu sıcakta ne de cnbc-e nin dizileri. Analitik ise uzak ihtimal ama başlamam lazım.

Her neyse galiba şimdi biraz esiyor hava kıllarım kıpırdadı.

Tam zıt zamanlarda gidiyorum aslında Kütahya'ya orada yazın yaşamak var sular soğuk gölgeler serin burda su bile ısındı ya oha.

Sadece sıcak...

2 Haziran 2009

Rise Of Soup (Çorbanın yükselişi)

Merhaba blog.
Neler yaptın ben yokken nasıldı tatilin güzel geçti mi?
Ben sen yokken inekledim,hiç sorma. Bir şeyi daha farkettim ki çalışınca harbiden oluyor bak blog. Bayadır ders çalışıyordum karşılığını almamla sana yazmaya başlamam bir oldu. Artık sana daha çok bağlandım ben blog. Sen benim ödülüm oldun. Notlar yükselmeden sana yazmamaya söz vermiştim kendime. Tuttum sözümü yazmadım sana notlar yükseldi sonunda burdayım. İnşallah bir daha böyle sözler vermek zorunda kalmam sevgili ve saygılı blog.

Air France uçağı düşmüş blog. Yani artık düştü diyebiliriz bence 30 saattir havada uçamayacağına göre kesin düştü. İnse haberimiz olurdu yani. 228 kişi birden gitti gibi geliyor bana kurtulan varsa ağır yaralıdır ama oda o yaralarla bu kadar süre yüzemez. Su sıcak ama yinede mucize lazım. Her neyse uçaklara diğer taşıtlardan daha çok güvenmeme rağmen ya hep ya hiç prensibiyle çalışmaları beni biraz korkutuyor. Ya nehire iniyor miden bile bulanmadan kurtuluyorsun ya da atlantiğe çakılıyor cesedini bile bulamıyorlar...

Lan şu toprak kiralamayı tapu dairesinde veri giriş elemanı olarak çalışırken farketmiştim. 44 veya 49 ya da 99 gibi hep pek yuvarlak olmayan rakamlarla devletler toprakları kiralıyorlar. Kamu menfaati falan deniyorda nasıl bir menfaat bu anlamadım. Mayın temizletiyorsun temizlediğin toprağı al bir süre sen kullan diyorsun. Aslında hani bir yönden işi iyi yapmasını garanti altına alıyorsun yani adam kendi kullanacağı toprağın mayınını itinayla özenle temizler. Fakat bu ne perhiz bu ne lahana turşusu sen sözde 2 milyar dolar için o toprakları 44 yıllığına kiralıyorsun. 2 milyar dolar bir devletin karşılayamayacağı bir miktar değil açıkçası. Tamam belki bütçeden gözle görülür bir şekilde para çıkacak ama en azından bu iş bittiği an orası kullanılmaya başlanacak. Diğeri gibi 44 yıl beklenmeyecek toprak oradaki halka kullandırılmak için. Ayrıca orayı kullanan firma oraya ne yapacak bunun da bir açıklaması yok. Yani istediğini yap diyoruz. Yabancı bir firmanın alıp oraya (aslında bana kullanışsız topraklar gibi geliyor yani uzun ince bir toprak parçasına ne yapılabilir ki? tarım? hayvancılık?) fabrika kurup (belki) oradaki halkı çalıştıracağı ne malum. Ne taslakta ne de usulde böyle bir yaptırım yok. Açıkçası toprağın 44 veya 4 hiç farketmez hiç bir kurum veya kuruluşa verilmemesi taraftarıyım. Nihayetinde toprak milletindir. Ayrıca madem bu hükümet için bu kadar kolay toprak kiralamak bundan sonra bu yöntemi benimsesinler. Her toprak arazi işinde işin ücreti karşılığı 14 19 29 yıllığına kiralayalım toprakları. Bu nasıl kamu menfaati anlamadım hadi hayırlısı...

Özelleşen türk telekoma param olunca dava açacağım. Kapattırmaya gidiyorum arızalı işlem yapamıyoruz diyor 1 gün daha fazla para ödüyorum. Bunu ödemek istemediğimi ve bu sorundan kendilerinin sorumlu olması gerektiğini söyleyerek kapatma işlemini bu günden itibaren işleme koyulmasını istiyorum. Olmaz diyorlar. Allahtan mekan klimali ferah ve güzel kokular var o yüzden kabalaşamadım. Müşteri hizmetleri yetkilileri (genellemeden) bir şeyden anlıyorlarsa kendimi saat kulesine zincirlerim. Telefon görüşmesinin yarısı "bilgilerinizi kontrol ediyorum sizi bekleteceğim" anonsuyla geçti. İşime yaradılar mı peki telefonu kapattığımda tabiki hayır. Ama olsun canları sağolsun.

Bu arada bizim burda hala millet türk telekoma ptt diye sesleniyor. Telefonu hala ptt nin sağladığı bir hizmet olarak görüp posta çeki havalesi yaptırırken internet sorunlarını dile getiriyorlar. Gerçekten neyin ne olduğunu hala anlamamış insanlar var. Ayrıca telefon hattı olmadan verilmeyen internetin ben taaaaaaaaaaaaaa. Ama yakındır sanırım açılan dava kazanılmış. Yakında telefon olmadan internet bağlantısı bizleri bekliyor. Hoş türk telekom bu insanları tek'elinde yönettiği sürece bir yere varmaz bu.

Kızdım evimde interneti kestirdim Kütahya'ya döneyim ev tutayım internet bağlatayım ordan sana yazacağım blog. Arada souprise (çorbanın yükselişi rise of soup) yapabilirim.


İzmir fuarı gaziemire taşınınca fuarın şimdiki bulunduğu yer yeşil alan olarak kalsın. Çok süper yer orası ya koşu parkurunun tadını yeni yeni almaya başladım. O palmiyeler daha bi güzel gözükmeye başladı gözüme... Hadi hoşçakalın...

24 Nisan 2009

Somali'de Bir Gece

bugün o garip rüyalarımdan birini gördüm. Somali'deydim eroin kaçakçılarına karşı devletin tuttuğu bir ajanım sözde. Somali şeriata geçmiş (ki yeni geçti) sokakta başı açık gezen kadınları gidip zabıtalara söylüyorum sonra arkalarından gülerek ha ha ha alın size avrupa alın size özgürlük diyorum. Neyse efendim kadınlara olan kinimi bu şekilde Somali'de çıkarttıktan sonra Somali açıklarında bir yerlerde kaçırılmış (Fransa'dan) bir yat var ve içinde eroin kaçakçılarının en başındaki adam var. Yat 4 katlı ve her katında kilolarca eroin var. Ben gemiye elektrik tamircisi olarak giriyorum. İçerde beni kimse tanımıyor ki normal olarak operasyonun başarılı olması içinde bu şart. Ben sağ salim geminin elektronik aksamlarına ulaşıyorum ama tek yaptığım mavi mi kırmızı mı diyerek tereddütte kalmak oldu. Neticede hiç bir kabloyu kesmeden ayrıldım o havasız odadan sonra yanımda getirdiğim dizüstünde ortamın fotoğrafını çekip Somali adalet bakanına gönderdim. (var mı?) O da anında AİHM e gönderdi ben daha dizüstümü toplayıp yatı terketmeden "the yuesey armi" diyen zenci bir adam sanırım the unit üyesiydi daldı odaya omzuyla e benide tanımıyor tabi herkes ellerini havaya kaldırsın falan saymaya başladı bende kimliğimi açıklayıp sonraki potansiyel işlerden olmaktansa kaçmayı yeğledim. Atladım yatın 4. katından çivileme denize. Yüzmeyide hayvanlar gibi biliyorum. Suya girişim hiç ses çıkarmadı kimse anlamadı suya düştüğümü beni atlarken tek gören eroin kaçakçılarının başıydı ama o da the unit e söyleyemedi bunu çünkü o zenci o adamın bi yumrukla çenesini kırmıştı...
Suya atladım ama su sığmış ters döner dönmez ayaklarım yere değdi. Boğulacağımı düşünüp panik yaptım çırpındım ve yukarı doğru çıkan su kabarcıklarını patlatarak su yüzünde bir hareketlenme olmasını önledim. Denizin dibinden yüzerek olay yerinden 1 km uzaklaştım. (yunustum sanırım o sıralar) Kafamı suyun yüzüne çıkardığım zaman bir de ne göreyim artık Somali açıklarında değil okyanusun tam ortasındaydım. Somali açıklarından fazla açılmıştım. 1 km ben yüzmüştüm akıntının hızıda eklenınce ebesinin şeyine varmışım. Parmağımı yaladım havaya kaldırdım esen rüzgarı buldum ve sırtımı ona vererek kulacımı attım. Muhtemelen fazla yüzersem dünyanın yuvarlaklığından ve konumumdan dolayı hiç kara parçasına ulaşamadan dönerek aynı yere geleceğimi düşündüm ve o esnada uyandım. Uyandığımda terlemiştim ve parmağım ıslaktı :)

Keşke devamını görebilecek kadar uyusaydım diyorum şimdi. Somali'li korsanlar diye film senaryosu yazacam "Karayip Korsanları"'ndan daha fazla tutmazsa gemi kaçırır fidye isterim Hollywood ya da Bollywood'tan :)

23 Nisan 2009

Abu Dabi Hadise'si

Kendimi sarı sayfalara ilan verir gibi hissediyorum buraya yazarken. Sebebi ise internet kafelerin hayrına değilde parayla çalışmaları. Evinde interneti olan ama evde olmayan bir ademoğlu olarak bu yerlere para verdiğimi düşündükçe fena oluyorum :) Yok canım abartmayayım en azından evdeki internetten hızlı :)

Fazla bir şey yazmak istemiyorum yani ayemef İMF %-5.1 büyüme oranı vermişken canım ülkeme daha ne denir ki :) Tören yürüyüşlerindeki uygun adım yürüyüş kaldırılmış lan benim bundan bu sabah haberim oldu.

Abu Dabi'ye taşınıyorum hoşçakalın artık ordan yazacam saçmalıklarımı.
Her aldığım gazetede Hadise var her gün. Ülkede 2 hadise var zaten biri ergenekon diğeri harbi hadise. Kadındaki bacak resmen göze giriyor ya o kadar mı gösterilir bir bacak yani bakmadığım zamanlarda bile (default modda) gözüküyor bacakları hanımefendinin.


Oturalı 1 saat olmuş 80 kuruş bayılayımda kalkayım hadi görüşürüz...

14 Nisan 2009

Kanada doğumluyum annem Sudan'lı babam Bahreyn, Şimdi ise Budapeşte'de oturmaktayız,Yarışmaya evden katılıyorum dil bilmiyorum ama ezberim kuvvetlidir

Sanırım dişlerim ağzıma büyük gelmeye başladı. Damağımı yedim resmen, ısırmayı geçtim kütürt diye ses geldi dişlerimin arasında ezilen damağımdan canımın yanmasıda cabası. Bunlar hep kabuklu elma yemekten oluyor ama vitamini ben kendimi bildim bileli kabuğunda. Mesela vitamini kabuğunda olan başka meyvelere örnek vermek gerekirse muz onunda küçükken kabuğunu dişlerimle sıyırırdım tatsız olurdu ama rengi içinin renginden daha tatlıydı. Soymaya üşendiğime inanmasam patatesinde kabuğuna vitaminli derdim ama patates kızartması kabuklu pek hoş olmuyor.

Haydi rektörler gözaltına diye bir şey duydum :) Bir an bizimkide gidermi dedim ama yok zaten bizimki Gül'lük döneminde "iktidara" geçti. Köşk atadı yani kısaca. O da beni atayanı bende atarım dedi ve gerekli bölüm başkanlıklarına gerekli adamları atadı. Aman fazla uzatmayalım zaten bozuk olan elektronik cihazlarıma el koymasınlar. Ben onlarsız ölürüm metris falan der gelir yani.

Söylüyorum aha burdan şu malum davanın 13. dalgasıda gelecek hatta o yetmezmiş gibi bu sonsuza dek sürecek sonra bi bakmışız malum davada 564. dalga operasyon yapıldı son operasyonda cumhurbaşkanı ve başbakan göz altına alındı. 563. dalgada savcıların kendi kendilerinin evlerini arama kararı çıkarttıkları ve kendi kendileri gözlerinin altına aldıkları bilindiğine göre 564. dalgayı kim başlattı. İşte akıllardaki soru işareti bu sayın seyirciler. Unutmadan hatırlatalım 500. şeref dalgası flash tv nin ana haber spikerini vurdu. Onu özel olarak 500. dalgada aldılar gözlerinin altına ki sansasyon olsun. Uzun araştırmalarımızdan sonra anladık ki flash tv ana haber sunucusunun 500 m(kare) lik bir muz bahçesi varmış. İnanamadık bir daha baktık ve onlar muz değil haşhaşmış :) Asparagas haber ekibi olarak birbirimize bakarak aman allahım dedik. Yanımızda yabancı basın mensubu arkadaşlarda vardı onlar daha holivud vari bir gayretle şaşkınlıklarını dile getirdiler. Shitler havada uçuştu.

Yediğim elmayı tabaksız getirdiğim için odaya her ısırıkta üstünde durması gereken alan daralıyor hep kabuklu tarafını masanın üzerine koyuyorum ama (vitamin kabukta ya) kabuğunu yedikçe nasıl koyacağımı şaşırıyorum o yüzden (siz farketmezsiniz ama) klavyenin üzerindeki elma püreleri yazdıkça daha diplere gidiyor. İhlas temizlik robotu yardımıma koş. İhlas temizlik robotu hızır gibi yetişti yüce yaratıcının kusursuz yarattığı insanın aklını kullanarak yapamayacağı şey yok sayın muhafazakarlar.

Ama ne demiş Thales "paralellik varsa oranlar sabittir"...

13 Nisan 2009

Krizekalılar ve Fısbolcular


Merhaba küresel krizden etkilenmiş ve bir o kadarda ısınmış kürenin insanları. Hepinizin krizi fırsata döndürme planları olduğunun cümle alem farkında. Bırakın bu ayakları uçak düşerse hepimiz ölürüz ya da lost olur 6 sezon karın tokluğuna dizi oluruz. Zamanında Morgül demişti Yes no Yes no reklam olduk loo diye ama pek ciddiye almamıştı bunu Erol Köse. Şimdi biri çıkmış Doğudan doğanım diyor ve ben ne demek lan bu diye sorup duruyorum. Sonra bu krizde küremizin seksi şarkıcısı Murat Boz ortama uyarak "para yok" adlı eserini veriyor türkiyenin video müzik kanalına.
Sponsorlar sizlere sesleniyorum kriz var zart var zurt var deyipte yaptığınız sponsorluk sözleşmelerini yenilemeyi unutmayın özellikle sosyal yardım kurumlarıyla olanları. Unutmayalım ki krizde en çok etkilenenler o sizin sponsor olduğunuz sosyal yardım kurumlarının üyeleri olacaktır.

Her neyse efendim son sözümü Galatasaray Fenerbahçe maçının bahtsız futbolcularına armağan ediyorum. 2 takımın taraftarları bence futbolculara ders vermeli çıksın amigolar oyuncularına desinler ki "ayıp ettiniz" sanırım oyunculara en büyük ceza bu olur. Federasyondan sanmıyorum ki adil bir karar çıksın.

Fitilleri ateşleyen Lugano'dur en fazla cezayı o almalıdır. Takımlara saha kapama cezası verilmelidir.(her ne kadar taraftara verilmiş gibi görünsede maddi cezanın en büyüğüdür) Basında da 2 takımı kınayan bir demeç verilsin TFF tarafından. Hakem anın heyecanıyla soğukkanlı olamayıp 4 5 kırmızı versede verilen kırmızı kart azdır. Ayrıca Lugano'nun takımının(takımımın) atacağı muhtemel bir golu engellemesi benide çok sinirlendirdi elime geçirsem o kafayı ben atardım ona. Maçtan sonraki en düzgün açıklamayıda kendisi yapmıştır o ayrı konu. Polat talihsiz bir açıklamada bulunarak 2 büyük takımı egale etme girişimlerinin olduğunu söyledi. Kıçımla güldüm.
Volkan yine talihsiz bir açıklama yaparak "neden bunlar ali sami yen'de oluyor" dedi. Alakası yok bir Fenerbahçeli olarak en az Lugano kadar Volkan'ıda bu konuşmasından dolayı kınadım. Bi kırmızıda ona verdim ama iyi maç çıkardı...

12 Nisan 2009

Bisiklet Binip Tek sayıların Kuvvetlerini Hesaplayın

Kaçınız bisiklet biniyor ey okuyucu.Tamam ben cevabımı aldım ve sizleri kınayarak,(anlatım bozukluğu yapmamak pahasına) sizlere Kiko Rodrigez'den Aramızda Dağlar var'ını atfediyorum. Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu düzenlendi İstanbul'da acaba kapatılan yollara küfür edipte sonra birine sorup ve sonra bunu öğrenenleri saymazsak kaç kişinin haberi var bu organizasyondan. Neden şu saçma sabah koşusu (ardından yapılan ölümüne kahvaltı) o kadar moda oluyorda bisiklet binmek bu kadar önemsenmiyor. Neden dötünü kaldırıpta 2 pedal atmaya üşenen mahalli gençler onun yerine hemen bi (sinek ilacı vazifesi gören) mobilet alıp sokakları dumana boğuyorlar. Mobilet derken aklıma mobidik geldi neyse ne desek boş. Sanmıyorum ki Cumhurbaşkanı bu bisiklet organizasyonunu "çok" ciddiye alsın. En azından kendisini bisiklet binerken bir poz vermesi hem kendi imajı bakımından hemde ülkeye çevreci şucu bucu mesajlar verme amacı güden siyasetçilere de bir yol göstermek için iyi bir jest olabilirdi. Daha önce dediğim gibi çıksa ya başbakan bisikletle bi tur atsa hatta onuda geçtim bütün kabine toplansa "demeç" vermekten bıktık yahu gelin bisiklet binelim dese. Basın masın herkes bisikletle turlasa şöyle misal İstanbul'da. Sonra belki bisiklet tekerleklerinin arasına kaçtığı mazgallara düşerlerde öğrenirler bisiklet binmek ne kadar zormuş Türkiye'de.

Niye mi bu kadar çırpınıyorum, çünkü tekerleğim mazgala sıkıştı allahtan yavaş gidiyordumda ne bisiklete bir şey oldu ne de bana. Sonra etrafımda bana gülerek bakan insanlara dönüp nutuk atasım geldi ama anlayacaklarından ve konuşmalarımı "bir hollyvud filmindeki açıklama bekleyen halk" modunda dinlemeyeceklerinden vazgeçtim hallerine gülüp geçtim.

Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu yarın İzmir'den başlayacak ertesi günlerde de Aspendos ve kuşadasına geçecek. Yakın olanların izlemelerini tavsiye ederim zira yüzlerce bisikletçi kaldıkları otellerle bile ülkeye büyük gelir sağlamaktalar. Ve bir şey daha var TRT yarınki yayınında 10 kişiye bisiklet verecek yarış esnasında ekranda çıkan şifreleri okuyun. Hoş ama bisiklete binmedikten sonra ne yapacağız değil mi bunu...

Neyse efendim son olarak size bir başka saçmalıktan bahsedeceğim. Fermat'ı bir çoğunuz duymuştur. Şu çözülemeyen teoremlerin yazarı. Bilmeyeniniz varsa diye tekrar edeyim mesela 3 ün ve 4 ün karelerinin toplamı 5in karesine eşit olması durumu aynı özellikler sağlandığında farklı sayılar için küp kuvvetleri için geçerli değildir demiştir. yani a nın kübü artı b nin kübü hiç bir zaman eşit olamaz bir c nin kübüne.

--Ancak 3 sayının kübü toplanırsa bir başka sayının kübüne eşit oluyor. Hah işte tam burada kurcalarken şu çıktı ortaya aslında bu durum tek sayı bazlı bir özellik. Şöyle ki 1 hariç her tek sayının 2 ve diğer kuvvetleri mutlaka ardışık 2 sayının kareleri farkı olarak ifade edilebiliyor.
9 un karesinin 41in karesinden 40ın karesinin çıktığı zaman elde edilmesi veya 9 un kübünün 365 ve 364ün karelerinin farkına eşit olması gibi. Bu şekilde sonsuz tane eşitlik bulabilirsiniz. Aha işte buralara kadar geldimde devamında varsa fikir yürüten ya da benden önce (mutlaka) buralara kadar gelmiş olan başka biri.

Göründüğü üzere artık matematik konuşuyoruz blog "her saçmalığın mantıklı bir açıklaması vardır" misyonuyla ün yapacak sizde beni yaratanlar olarak yanımda yer alacaksınız yakında valla bekleyin derim ben...

26 Mart 2009

Sevgili Boy Tabanlarım

Seçinlere bildiğiniz gibi saymasını bilen için sayılı günler kaldı ama bizim seçin psikolojimizde böyle karamsar durumlara yer yok. Seçim çalışmalarımızı son akşam yapıp sabaha kadar uyumayıp sabah seçime girip %50yi geçip başarıyla seçimden çıkmak istiyoruz. 1 i yedek olmak üzere 2 kalem 1 i kokulu olmak üzere 2 silgi ve 1 i yarım saatte bir çalmak üzere 1 saat aldık yanımıza. Bunların gerekli inclelemelerini cern şimdilik hızlı bir şekilde yapıyor. Sınav esnasında herhangi bir arıza oluşursa bunun tek sorumlusu cerndir demek için kendimizi hazırladık. Hatta bize seçimi kaybettiren cern dir diye de ysk ya dava metni bile gönderdik galiba bizi ciddiye aldılar çünkü bu sabah kapımızda belediye zabıtaları geldi. Sonra anladık ki zabıtların bu olaydan haberi yok onlar sadece kapımızın önüne bırakılan seçim el ilanları mahallenin azına etmiş o yüzden şikayet edilmişiz. Zabıtlara kime oy vereceklerini sordum tabiki sap"a dediler ama gözülerinde korkuyu gördüm. Sıradan Adam Partisi en büyük rakibimiz. Diyarbakır'ı ve İzmir'i vermem desemde almaya çalışıyor ama vermem işte. İzmir'e emekli olunca gidip yerleşecem özellikle İnciraltı'nda biri sabit olmak üzere 2 villa alacam. Birini denize salacam salınsın dursun.,,

Her neyse sevgili deve tabanlarım(oy tabanlarım) sizlerle seçimden önce son konuşmamı yaptım. Mitingime kimse gelmedi ama önemli değildi benim için 81 televizyondan canlı yayınlandığına eminim çünkü gözlerimde inanılmaz spot ışığı vardı ve hınca hınc dolu meydan gözükmüyordu tek gözüken kanepeler ve koltuklardı. Biliyorum oturacak yer bulamadınız ama mühim değil seçimden sonra bir miting daha yaparım ben sizin için. Eğleniriz hep birlikte az gelir bize kanepelşer koltuklar.

Bay bayın sevgili deve tabanlarım...

25 Mart 2009

Dekolteli Matematik Olmaz Değişkenler Gözükür...

Fermat bana bir deterjan markası gibi geliyor, vize kağıdına fermat (tam otomatik çamaşır makinaları için kullanılan bir deterjan markasıdır menşei Macaristan'dır) yazasım var ama yanlış cevap olarak nitelenmesinden korkuyorum :)


Hay'dan gelen Huya gitmiyormuş Hu ya gidiyormuş. Huyum kurusun ki bunu çok alakasız bir yerde yaşıtlarıma empoze etmeye çalıştım olmadı tabi kimse anlamadı :)

Sınıf başkanına yeni slogan ürettik "sen matematikçisin böyük düşün" Pak başkanlar marka sınıflar da alternatifi.

am is ve are ı yanlış yerde kullanmaya başladım çoğulluk ve tekillik artık ayrılmaz bir çizgide benim için. Ya Sıfır (0) ya da (1) sin.

Yaz geldi kızlar bele kadar dekolteyi koyverdi hadi bakalım hayırlısı. Bakış açısı geniş ve at gözlüğüne karşı bir adam olarak her dekoltede bir ben. :) Ama sakinim sorun yok...

24 Mart 2009

Matematik Ormanı

Bugün hem Kütahya'nın havasını bir nebze olsun temizlemek adına hemde nevruz'u bir nebze olsun(baharın gelişini) kutlamak adına 500 fidan dikiyoruz. Hani daha önce dikmedim mi diktim e o zaman neden bu kadar büyütüyorum derseniz hemen açıklarım. Kütahya kışın geceleri sokakta 1 saat gezdikten sonra anlınızdan elinizle is sildiğiniz bir yer. Havası çok kirli. Doğalgaz yeni gelmiş olduğundan henüz kirlilik devam ediyor. Olmayan matematik klübü olarak üniversitenin karşısındaki koruluğa fidan dikeceğiz. Ben bu satırları yazarken dışarda fidanlar tırdan indiriliyor. Basının büyük ilgisi var 3 fotoğraf çekildi şimdiye dek saydım :) Yandaş medyam olsaydı kendi reklamımı yapardım diktiğim ağacın ürettiği oksijeni akademisyenlere hesaplattırır sonrada insanlığa aha bu kadar yararım oldu diye övünür övünür ve övünürdüm. Yani yandaş medyayın yanı olmak gerçekten güzel bir şey...


Hadi kalın sağlıcakla bende meşe ve çam dikeyim dikili 2 ağacım olsun.

19 Mart 2009

Kompozit Bir Seçim Olsun, Diş Tabibleri Kazansın Bence

Yine aylardan mart,
Bu pırasalar çok kart,
Gözümde tütüyor vallahi,
Şöyle olsada yesek bir meyveli tart.

Şair böyle tanımlamış bu güzide ayı M.Ö. 999 da yazdığı 13 ciltlik ansiklopedisine.

Belediye bursum kesildi yaşasın. Resmi gazetede yayınlanan kadar öderiz demişlerdi gerçekten ödediler. Bu davranışlarından dolayı "İzmir Büyükşehir Belediyesi Piriştina Eğitim Yardım Sandığı"na teşekkür ediyorum. Oysa tamda Vakıfbanktan kart alacakken kesilmesi iyi olmadı ama ne yapalım resmi gazete yazmış bir kere vermeyeceksin.

Dünya lideri, davos fatihi, ingilizce katili geçenlerde İzmir'deymiş. Ama kendi dedi İzmir gavur diye e yine gavur inadıyla CHP diyecek muhtemelen hemde geçen seferkinden daha fazla % ile.

Bi batak oynarken birde namaz kılarken kendimi huzurlu hissediyorum diyen bir oda arkadaşım var ve çok fena batak oynuyor :)

Başka insanların telefon rehberlerinde adımın başında sonunda bir ek yazılması sanki beni sadece yazan o ekle alakalı bir durumda aranan biri yapıyor. Arıyorum serkan yurt yazınca adam hemen diyor "aha yurt taksidini ödetecek" diyormuş gibi geliyor...

Tamam hadi bitti. Artık propaganda çalışmalarına ağırlık vermem gerekiyor miting yapcam 81 ilde. Kaldı 10 gün günde 8.1 mitingle işi bitiririm hatta günde 9 miting yapar o arada çıkan 9 mitingide 3 büyük ile 3 er 3 er üleştiririm :)

3 Mart 2009

Adını Sen Koy!

Öklit dedi geometri, pisagor hemen destekledi. Sıfırı bile sonradan bulduk ki o bir yokluk amblemi. Deste düzine dalya dendi fermatın fendi herkesi yendi. Lagrange döndü ardına bir bakıs attı hatuna, rolle donakalmıstı edison bobini yeni sarmıştı. Boyle Mariotte olur mu değişkensiz denklem durur mu? Gauss dedi bu çok soyut eklemeli biraz boyut. Einstein izafi davrandı kritik ortayı yaptı ofsayta düşen Arf yan hakeme saldırdı, kırmızıyı görünce saha dışına alındı. Galileo dedi yuvarlaktır ama, söyletmediler devamını yıllarca. Kamajuan durdu düşündü her denklemde tanrı dedi bilinmeyenin varlığını bana gösteriyorsa işte o zaman vardır anlamı. Kimisi akrobattı kimisi yüzücü kimisi anfetamin kullanırdı kimisi vitamin. Deli dendi defalarca Tesla saldı elektriği havaya duymaya görsün Thomson hemen dedi atoma pasta. Acıkmıştı belli ki oysa yemeliydi pasta bulamıyorsa ekmeği. Maradona neder bilinmez ama onu "o"nun eli bile kurtaramaz bu paradoxta. Giritliye yalancı dediler altın oranı alet ettiler. Raydberc sabitlemek için Rutherford'u duramadı kafayı kodu. Microsoftta calıssaydı Fahrenayt hiç olmazdı belkide outside. Newton'a demişler elma yermisin? kırarım kafanızı demiş dalga geçmeyin. Pascal bir gün formdan düşmüş hemen kolundan yaveri tutmuş. Durun dememiş Sokrat içerken baldıranı tutarlılıktı onun altın oranı.
Sayılar hastalanmış bir gün, gitmişler Hipokrat'a hemen o gün, demis üstad birde sen bak Sina demiş hemen katarakt. Götürelim hemen Behçet'e bir göz atsın, Amper meşaleyi yaksın ortalık aydınlansın. Volt takmış kafaya o kızı alacak yoksa bulaşıkları kim yıkayacak. Kalmadı Bell'de derman hissetmiş Richter arçıyı o an. Aynı yerden biri bakmıs bezelyeye diğeri gezegene. Birisi demiş "ey roma dönüyoruz" demişler o eskide kaldı artık biliyoruz. Gay lussac'ta yüzünü dönmüş kaleye vermemiş topunu Pele'ye. Pastör almış Pavlov'un itini vermiş ezme ile şekeri. Yemiş köpek kör olmuş yardımına Vespuçi koşmuş. Sormuşlar Sinan'a nasıl olmalı lebiderya "hedef Akdeniz" demiş Mustafa.

Kalmamış elinde yara yüzünde ala sormamış hiç nedir diye Zeus Afrodit'e tarhana. Coloumb bakarmış uzaktan Curie'e ne güzel kız demiş hemde uğraşıyor kimya ile. Daha bir sürü rivayet varmış esasen dememiş hiç birini ericsson.Moupassant yazmış göndermiş e-postayı okuyamamış bunu Cern laboratuarı. Karşıda madde var yandan geç boing ile getir biraz araç gereç. Shakespeare'e sormuşlar bu nedir cevap gecikmemiş hemen demiş bu bir "lacivert" ama kelepir. Aramışlar çıkışı Keops'ta bulmakmış aslında amaçları tonlarca para. Artemis bile adını vermiş tapınaga sadece pisayı yamultmakla kalmamış Vatikan'lı Roma. Çin sed dikmiş girmesinler diye diyememiş burdan bizde çıkamayız diye. Velhasılı kelam diyelim artık burada küre ısınıyormuş kutuplarda. Salınıyor otalığa karbondioksit kurtaracakmı bizi acaba otohibrit. Az geliyor bulunanlar hep daha çok istiyoruz ama hikayeye göre söylemesi en zor kelimeymiş "EUREKA"


Nasıl ama iyi dem vurdum değil mi :)


Parçadaki bütün isimler bir şekilde isimlerini dünyaya duyrmuşlar. İsimler buluşlarıyla alakalı yerlerde irdelenmişler gerekli isimleri arayarak ne bulduklarına ya da neden burada olduklarına bakabilirsiniz.

Misal anfetamin kullanan bir matematikçi var mesela kimdir o? 96 da öldü. Aynı şekilde 9 top çevirebilen bir akrobatta var ve o da matematikçi.

Bir gece ansızın yazdım :)

23 Şubat 2009

Yine yeniden selam dünyalı dostlar. Aylardır ben ve ekip arkadaşlarımın üzerinde çalıştığımız farazi icat sonunda bitti. Norveç'li bilimadamlarından gres yağı özlü krem yapmalarını rica ettim. Bağlantılarımı devreye sokarak işimi hallettim. Yaşasın yandaş medya.

Karşılaşmaların neden hep 3 te 2 si geride kalır ki ya da spiker kendini 3 te 2 lik bölüm geride kalınca bunu söylemek zorunda mı hisseder.

Farkettiğiniz gibi hiç yazasım yok :)... Sanırım zengin oluyorum artık blok yazmak blok yazarken girdiğim internetin parasını bile ödemiyor. (hiç ödemedi) Ben ona yazıyorum ama onda tık yok. Daha bir gün görmedim bugün ben yazdım al bak hemde baya komik valla dediğini.

Yabancı gelindeki Loren sana sesleniyorum. O dekolteni yerim senin evlenemezsin ona göre. Hadise niye jartiyerli poz veriyor TRT geleneksel kıyafet diye diretmiyormu yoksa...

13 Şubat 2009

Sevgili Sağduyulu İnsanlar ve Diğerleri

Dear Bilok

Uzun zamandır ne için yaşadığımı düşünüyordum. Paradoxlar ve diğerleri beynimi adeta zikercesine zapdetmişlerdi. Mutluydum asosyaldim ve noktalı harflere karşı bir alerji baş göstermişti. Beginnar'dan K.O. ya kadar ilerlemişken bir şeyin farkına vardım. Saçmaydı ama farkına vardırıyordu. Gözlüklerim yağmurda ıslanmıştı üfledim damlacıklar camlardan aksın misinaya takılsın sonra buharlaşsın deyu. Ama üflemek gözlük camlarımı buhara boğdu. Üfürüğüm ortamdan daha sıcaktı sanırım her şeyin sebebi buydu. Evvelle ahir birbirine girmişti o an. O sabah yağmur vardı Midyat'ta. Midyat'ta yağmurun sebebinide buldum sonda düşününce orada pirinç tarlaları vardı. Gidip görmemiştim ama bir atasözüne konu olacak kadar üne sahipse kesin vardır dedim iç dünyama sessizce.

Sonunda kararımı vermiştim tüm mal varılığımı bir taksiciye bağışlayacaktım ama taksiye binmeye karkuyordum çünkü yanımdaki para beni hiç bilmediğim bir yerde bırakacak kadar götürürdü. Emindim bundan ya otobanda indirirdi taksici beni ya da baz istasyonlarının bile çekmediği bir kör noktada. Şaşkınmıydım? Hayır. taksicilerin benim mal varlığımdan haberdar olmadıkları için böyle yaptıkları açıktı. Elbet biri bir gün iyilik namına beni "olsun genç ben seni bırakayım gideceğin yere kadar bu da benden olsun" diyecekti. İşte o zaman bende taksiciye "en yakın merkez bankasına çek" diyecektim. Hep çorabımın arasında tuttuğum vatikan bonolarını gidip bir merkez bankasına bozduracaktım. Bir kağıdı en fazla kaç kere katlayabilirsen katla bir çoraba en fazla 10 tane bono sığıyor ama ben 2 çorap giyer hem soğuktan korunu hemde tek ayapımda 20 bono taşırdım. Bonoların tanesı 10 bin riyaldi. Vatikan neden riyal para birimini benimsemişti bilmiyorum ama farketmez para paradır demişti bir kere napolyon. Bonomu verecek taksici arıyorum kısacası sayın blok.

Kütahya küçükşehir belediyesi başkan adayı olmaya karar verdim. Oylarınızı bana verin size yol vereyim. Kütahya'yı farklı bir rejimle "lahana rejimi" ile yöneteceğim. Her yer lahana olacak "kara, beyaz". Lahana çorbası içip lahana tava yiyeceğiz. Artık şeker fabrikasında şeker üretilmeyecek halkımın sağlığını düşünerek şekeri yasaklıyorum. Bulursak esmer şeker yiyelim o daha faydalı. Nah tam buraya kampüsün içine bir havayolu şirketi şubesi açacam. France Airlines, The Arab Emirates Airlines ve Siirt Jet havayolu şirketleriyle anlaşıp uçaklarını üstümüzden geçmelerini sağyalacağım. Binmek size kalmış. Ben pilotlarla konuştum "yavaşlarız abi" adlı bir birifing verdiler bana. Ben memnun kaldım hatta seçim günü akşam Siirt Jet havayolu uçağı olan Konya Tokyo uçağını üstümüzden geçirttiricem sonra binmeyi deniyeceğim. Bilet içerde kesilecek sayın seçmenlerim. Havayolu şirketimin şubesi sadece uçağın ne zaman tepemizde yavaşlayacağını söyleyecek sizlere. Tabiki eğer beni bundan sonraki seçimlerdede başkan seçmeye devam edeceğinize dair kontrat imzalarsanız hepinize kotasız internet vercem. Arkasını sormayacam vallahide billahide. Youtube girebilmeniz için evinize hacker göndercem. Belediyemize ssk lı hacker çalıştıracağız bundan böyle. Sinirlendiğimiz belediyeye "sibersavaş" açacağız böylece sanal dünyadaki gücümüz everestin zirvesinde duran bir kartalla simgeleşecek. Belediye bilişim tezgahı adı altında hizmet verecek 540 hacker hemşehrimiz 657'ye tabir tutulacaklar. Ne fazla ne eksik her birine 3 asgari ücret ödeyeceğiz aylık. Çocuklarınızı hacker yapın bize verin bizde patriyot yapıp diğer belediyeye atalım.
Sağduyulu Kütahya halkı gözlerinizdeki coşkuyu görür gibiyim. Miyop olmama rağmen gözlük kullanmadan 234 metre uzağı görebiliyorum. Yani demek istediğim inanınca oluyor. İnanalım ve bendenizi Kütahya küçükşehir belediye başkanı yapalım. Hadiyin. Sloganımız şöyle olsun dedim ben
"Gözümün feri, evimin eri,
Damımın karı, Ağacımın narı,
Duymuş karşı parti adayı,
Toplamış tası tarağı.

Geliyor kripto gülen gözlere,
Işık veriyor şebekesiz evlere,
Doğayla barışık otobüsleriyle,
Meydanlara koşuyor seçmeniyle diz dize."

Bunu ezberleyin sonra mitinglerimde ben başlıcam siz devam edeceniz sağduyulu kütahya halkı. Bundan 500 bin adet parşömente bastırdım şehrin umulmadık her yerine astırcam. Otobüs giydircem. Heykel diktirtcem, evet yanlış duymadınız elinde elektronik terazi tutan bir heykel. Dünyanın teknoloji ve elektoronoloji merkezi yapacam Kütahya'yı. İnanırsak olur benceee...

Ben ilk oku atıyorum gerisi sizde hadiyin.

ve Legolas her şeyin farkındadır...

6 Şubat 2009

Yep Yeni Bir Açılım Buldum Türk Siyaset Tarihine Armağan Olsun

Yep yesyeni bir açılım buldum hayırlısıyla bu seçimlerden 1 ay önce partilerden en çok para verene satacam açılımımı. Açılımımın adı "Binom Açılımı"... Halk böyle açılabilen bir partiye bırakın oyu .... bile verir. Şöyle ki; parti başkanı her mahalleye binom açılımını bilen 3 5 kişi gönderecek bu kişiler de ev ev gezip herkese binom açılımını anlatacak. Sonra ne mi olacak söyliyeyim; halkın refay seviyesi artacak işsizlik azalacak fabrikalar açılacak ve ihracatın dibini bulacaz her şeyimiz yok satacak yani Norveç balık almaya bize gelecek o derece bak. Çok önemli bu binom açılımı lütfen beni takın sayın baykal, bahçeli, erdoğan :)

Duydunuz mu YSK saçmalamış neymiş o seçim pusulalarını doldururken yanınızda cep telefonu veya fotoğraf makinesi bulundurabileceksiniz. O ne lan öyle ben mesela gider halktan bir bölüme derim gidin bana oy verin fotoğraflayın sonra bana getirip gösterin alın size bilmem ne ama tabi seçilirsem. Bunu niye akıl edememiş bu YSK gerçekten yazık. Hani akıl vermek gibi oluyor ama bu birilerinin aklına mutlaka gelmiştir yani şu her şeyi demokratik ve bu kadar dürüst sandık görevlisi olan ülkemizde.

Wanted filmini yeni seyrettim ancelina yine konuşturuyor dudakları. Kurşuna falso verdirmek mümkün müdür? Tenis topuna vurursun bi şekilde falso alır futbol topuna aynı şekilde ama kurşun bu ya o kadar hızlı giden bir cisim nasıl senin el hareketinle falso alsın allah aşkına. 20 mt uzakta bir dart var. onun 10 mt önünde bir koyun ama maşallah bizon gibi, dartın ortası gözükmüyor sadece kenarlar gözüküyor yani vurmak imkansız. Hadi ordan vuruyorlar işte tam karşıdan hemde. Elini sallayarak tabancayla ateş ediyor kurşun koyunu solundan geçiyor dartın ortasına saplanıyor.

Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ'ın oynadığı "Haybeden Gerçeküstü Aşk" gerçekten güzel bir oyundu. Hatırlayanınız var mı bilmem ama ben hatırladım tekrar seyrettim dün :)

Tren biletimi aldım sevgili blog tekli koltuklarda yer kalmamış 28 numara aldım cam kenarı olduğunu hesapladım az evvel inşallah yanıma ya hiç konuşmayan biri oturur ya da soracağım soruların cevabını verebilecek biri. Olur ya belki blogu okurda hazırlanıp gelir. İzmir 9 eylül treni Pazar akşamı saat 7:30 da Ulukent'ten kalkacak bense 4. pulman 28 numarada olacağım yanımdaki arkadaşa yol boyunca başarılar...

Kardeşimin telefonunu aldım bir kaç gün telefonsuz gezmesi için evde bir yere sakladım bilgisayar masasının altındaki kırmızı telefonun arkasında duruyor. Okursa bulur sayfayı açık bırakıp gideceğim :) Siz söylemeyin lütfen ama kendi bulsun taaam mııı?

5 Şubat 2009

Uzatma Blanka O Tabaktaki Bitecek...

Geçen yine Vegas'taydım. Dostum Fişır, Armoni, ve Suzan ile birlikteydim. Vegas'a Fişır'ın babasının Reno Burodveyi ile gittik. Kurpiyer kazanana tavuk bedava dedi durdu ama şansımız yaver gitmiyordu ve 4 kişi MGM Grand'da pişti oynadık sonuç hiç te şaşırtıcı olmadı sonunda masa kazandı.


Çilekeş kelimesinin anlamını bilmiyordum belli bir yaşa kadar. Çilek-eş diye ayırır kendimce anlamaya çalışır anlayamayınca bu kelimeyi o zamanlar duyduğum Emrah filmlerini değiştirir Hugo ve Tolga abiye bakardım ama aklımdan çıkmazdı. Çilek-eş ne yahu? Sonraları bazı vesilelerle Esrar-keş kelimesini duydum ve beydimde Osram ampuller yanmaya başladı. Çilek-eş değildi Çile-keş ti o kelime. Sonra o vesileler bana "keş" kelimesininde tek başına bir anlamının olduğunu gösterdi hatta daha da ileri gittiler...

Ntv tarih aldım okudumda okudum sanırım dergi yayımcıları benim gibi bir okuyucu istemiyorlardır en azından amacı sadece para kazanmak olmayanları. Dergiyi macera veya gerilim romanı gibi hızlı hızlı okuyup sonuna geliyorum. Sonraları ya şurda bu yazıyordu hangi dergiydi o demedim hiç. Gerçekten beğendiğim bölüm "eski Şubat'lar" diye bahsedilen bölümü. Mesela Şubat ayı olması sebebiyle tarihte Şubat'ın 1. 2. 3. ... günlerinde neler olmuş hep yazıyordu. Şubat 28 çektiği için ise 28 olay yer almış bu ay dergide :)

20 Şubat 1914 te İstanbul'da kurulan Tramvay İşletmeleri 1939'da İETT (İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri) adını aldı. Ben merak ediyordum mesela açılımını. Elektrik ve Treövay olduğuna emindim misal Eshot var İzmir'de Elektrik,Su,Havagazı,Otobüs,Troleybüs kelimelerinin baş harfleri. Zamanla ne kadar dilin içine karışıyor bunlar. Oysa şimdi sadece otobüs işletmesi olarak faaliyetini sürdürüyor.

1946 yılının sevgililer gününde dünyanın ilk elektronik bilgisayarı tanıtıldı. Böyle anlamlı bir günde böyle anlamlı bir zamazingonun tanıtılması gerçekten güzel olmuştur :)
Umarım Ntv Tarih bu lezzette devam eder diyor ve sözü hünerli ellere bırakıyorum.


Eveeet sevgili hanımlar bugün mönümüzü allah sizi inandırsın ben dahil hiç bir arkadaşım bilmiyor. Önümde kereviz var zahir kereviz yapacam. Yanında patates olmasıda bu tezimi destekler nitelikte ama öncesinde bir reklam arası verelim ardından kereviz yemeğiyle karşınızdayız.

Bu arada farkettim bizim evdeki oyun kağıtlarından kupa kızı kaybolmuş. :) MGM'e kendi destemi götürmüştüm aslında Fişır itiraz etti ama Suzan göz kırpınca abaza hemen kabul etti. Suzan'ın arkasından konuşmak gibi olmasın ama çok ors..u bence. Herkese göz kırpıyor istediğini yaptırtıyor. Bana göz kırptı kurpiyeri dövdüm Armoni'ye göz kırptı ama Armoni görmedi bunu ben üstüme alındım ve kurpiyeri değiştirmeleri için kumarhane müdürünü çağırdım. Sebebi ise Suzan'ın göğüslerine bakmasıydı. Çok kıl oldum olum ben ona. Her neyse olay tatlıya bağlandı. Suzan kumarhane müdürüyle yattı bizide oradan yaka paça attılar. Suzan artık Las Vegas kızıydı Ben dostum Fişır ve Armoni evimize döndük.

Son olarak gözüm kaşınıyor sanırım arpacık çıkıyor. Ne demiş Mr Ocean "hep masa kazanır ta ki büyük bir el gelip oyun oynayana kadar". Mr Ocean aslında hep böyle manasız sözler etmemiştir mesela "horoz çok olan yerde sabah erken olur" demiştir ki taktiri hakeden bir sözdür. Hep kullanırım yerli yersiz :)

2 Şubat 2009

Sineye Çekilen Fosforik Asit Zamanla Depresyona Yol Açar mı? Sorduk...





500. yazımı kaleme alırken çok garip duygular içerisindeyim ve bu 500. yazım şerefine bu yazıyı okuyan 500. kişiye 500 kişilik düğün salonumda düzenleyeceğim bir tertipte lahana turşusu hediye edeceğim. Doya doya afiyetle yesin deyü. O lahanalar ona lezzet ve gerekse sağlık eyleyü...


Üst komşum tarafından Harry Poter olarak kodlanmışım. Ben hiç kendileriyle yüzyüze gelmememe rağmen onlar benim ecdadımı öğrenmişler. Ben bunu annem bana anlattıgında öğrendim. Kızı karabiber almaya gelmiş geri dönerken merdivene takılmış düşmüş karabiber dökülmüş anneminde daha sonra içi rahat etmemiş ve düşen kızın sağlık durumunu kontrol etmeye çıkmış yukarı. O da ne anneme Harry Poter nasıl demişler bütün aile. Annem şaşkın tribünler ayakta. Kim demiş sadece Nil'de yolculuk yapan sessiz ama sessizliğinin nedeni o uzun yoldan geçip okyanusa varırken enerji kaybetmemek olan su damlaları gibi. Ortam birden kararmış ve komşumuzun ağzından o kelimeler çıkmış "senin oğlan, biz ona Heri Potır diyoz çok benziyo kız". Annemin şaşkınlığı geçmiş zira tribünlerin ayakları ağrımıştı :)

Yani demek istediğim aslında Cem Karaca daha önce demişti "Hayat ne gariiip oooh hayat çoook gariiip" diğimi diğimi diğimi...

Yıllar yıllar önceydi çok eskilerdeydik özel tv kanalları yeni yeni yaygınlaşıyordu ama biz hala marşlarla açılıp kapanan TRT nin müptelasıydık. Dur durak bilmeyen Yenidoğan medyası boyna kanal açmaktaydı. Medya elinde oldumu ortalığın azına edersin önermesini benimsemiş olacaklar ki gazetesinden tv sine her basın yayın organına maydanoz olmaktaydılar. Yine o kanallardan birinde "bana bi şey lazım ama kim getirecek ki acaba?" {\ne kadar gereksiz uzattım ama :)\} adlı programa rastladım. Ne kadar acayip bir programdı o arkadaşınızdan bir şey getirmesini istiyorsunuz telefonda ve bunun karşılığında size eğer arkadaşınız getirirse para veriyorlar. E ne ki bu demeyin sizden öyle saçma sapan şeyler istiyorlar ki inanamazsınız yani. Mesela ben olsam şubat ayında taze börülce nisan ayında da "muşmula" isterdim. Yiyosa getirsin len 10 bin ytl veririm valla bak. Bulamaz valla bulamaz hele muşmula ne önce onu öğrensin arkadaşım sonra bulur. Muşmulanın ne olduğunu bilen arkadaşım ise zaten onu getiremeyecek kadar uzaktadır yani her şey üst üstüne gelmiştir kahretsindir allah.


Yakında yep yes yeni bir formatla karşınızda olacağım Prime taym izleyicisini kendime bağlamazsam seda sayan beni programına çağırsın. Türkiye'nin en güvenilir adamı olacağım Davos'a kayak yapmaya gideceğim ve son olarak Dubai'den "fahri hemşehrilik" isteyeceğim. Dı buruk el arab da bir gecede olsa konaklamak isterim doğrusu. Sonra kandemir konduk diye birisi yaşamış mı onu araştıracağım birde safiye soyla ile hafiye ayla kim bunu da çok merak ediyorum zamanım olsa hep araştıracam bunları. Buraya yazıyom işte yapmazsam önüme sürün bu dediklerimi.

3 kornel 1 penaltı, gol atan kaleye, dokuz aylık, atanalır büyükşehir belediye sipor, orta kafa gol, kaleci oyuncu ve daha nice mahalle futbolu terminolojisine girmiş sözcük ve söz öbeği şu sıralar bir gıda firmasının elinde kirlenmektedir kurtarın yapmayın etmeyin.


Kendimi Vedat Milor gibi hissediyorum allah sonumu hayır etsin. Lokantaya girip sizin özel tarifiniz varmış çok övdüler bende tadına bakmaya geldim görüşlerimi bildireceğim ve size belli bir derecelendirmeyle puan vereceğim onu bilerek hizmet ediniz teşekkür ederim dedim ve daldım bir italyan lokantasına. Makarnaya ne koyarsan koy hepsi sos diye gider bunu öğrendim sonra 2 3 fotoğraf çektim kendimle ve garsonlarla ve dedim şamdanda yayınlanacaksınız bu hafta puanınızı orada görürsünüz. Fotoğraflarıda daha sonra gönderirim dedim 2 hafta oldu yediğim makarnaların tadı hala damağımda :)

fiyat:3 yıldız
lezzet:4 yıldız
servis:5 yıldız
kandırılma potansiyeli: 5 yıldız
boş boğaz garson potansiyeli:5 yıldız
ortam dekorasyonu: Yıldızsız

Haftanın mekanı olarak bizim evin mutfağını seçtim annem aynı şeyleri söylememe kanmadı ve bana yemek yemem için ekmek almam gerektiğini söyledi garip oldum birden. Ben vedat milör sen kim oluyorsunda bana bunları diyorsun kadın dicektim "kaç tane alacam" deyiverdim...

23 Ocak 2009

Ayrı Kaldığım Dönemde Guantanamo Oscar Ödül Törenindeydim


Sevgili film eleştirmeni ya da kendini öyle hisseden maşalar, selam hepinize nasılsınız?
Bundan önceki Papua Yenigine ödül töreninde uğradığım şaşkınlığı aynının biraz fazlasını Guantanamo'da da yaşadım inanırmısınız?
Nalaka demeyin canınızı yakarım. Bunu okumadan önce onu okuyun onu okuyup bitirebilirseniz bunu okursunuz çünkü öyle şeyler dicem ki öbürünü okumadan bunu okuyorsanız okumanız bittiğinde hiç bir b.k anlamamış olacaksınız. Evet yaparım bunu...


Yolculuğumuz Adnan Şenses Havalimanı'ndan başladı. Thy'nin 0900 sefer sayılı ve Meyhaneci lakaplı uçağı ile first class bölümünde yolculuğum başladı. Daha havalanmadan içki servisi başlamıştı uçakta. Hostes kumraldı ama biraz şişmandı. Sicil numarasını alıp hemen müşteri ilişkileri temsilcisini aradım thy nin. Dedim ki sizin hosteslerden bilmem kaç sicil numaralı hostes boyuna göre çok kilolu neden bu böyle? Bana içki servisi yaparken yanımdan geçti kalçası koltuğuma çarptı koltuk sallanınca rahatsız oldum şikayetçiyim. Bana verilen cevap ise içler acısıydı müşteri ilişkileri temsilcisi görüşmemizin kayıt altında olmadığını belirtti ve ağzına geleni söyledi sonrada gülerek oh be dedi hep siz mi stres atacaksınız anasını satayım. Bu seviyesiz konuşmayı daha fazla uzatmadan kapattım ve hostesin sicil numarasını unutmaya zorladım aklımı.

Yolculuk başladı ve kalktık daha önceki uçak deneyimlerimden farklıydı bu çünkü firstin clasında uçuyordum. Hizmet sınırsızda hosteste aynı oranda sınırsızdı. Sanki yürüdükçe şişmanlıyor şişmanladıkça kalçaları koltuğuma daha hızlı çarpıyordu. Dayanamıyordum arkamı dönüp bayan butlarınıza sahip çıkın dememek için kendimi zor tutuyordum. Sonra uyumuşum...

Bir ara gözlerimi açtığımda baktım ki daha İtalya'nın üstünden yeni geçiyoruz dedim yok artık. İtalya'yı tanımam uzun sürmedi. İlk defa yukardan atlaslardaki "İtalya'fiziki haritası"'nı gördüm. Derin yerler koyu mavi kahverengi yerler dağ yeşil yerler ormandı evet bütün veriler tutuyordu yaşasın ben harita okumayı biliyordum...

Hostes yanıma gelerek "parmesan peynirli risotto mu yoksa ahtapot ızgara mı yersiniz" dedi. Bende bir ahtapot ızgara yanınada beyaz şarap alayım dedim. Anladığını ima eder gibi kafasını salladı ve yanımdan ayrıldı. Şarap geldiğinde tadına baktım hemen. Hafif bir zerdaçal kokusu aldım başta bende nalaka dedim ama öyle bir tat vermişki inanamazsınız yani bi şalgam suyu birde beyaz şarap bana bu tadı vermişti :) Biraz salladıktan sonra derin bir nefes alıp kokladım ve şarabın yapıldığı bağdaki asmaların yapraklarından yapılan sarmayı kimin yediğini bile gördüm sanki o derece içimde hissettim şarabın kokusunu.

Sonunda Guantanamo'dayız. Kapatılma emri verilen cezaevinin yanından geçerken bir hatıra fotoğrafı çektirdim bakarsınız bir daha gelemeden kapanır falan. O bamaya çok kırgınım bütün ortadoğu ülkelerinde görev yapan meslektaşlarını aradı erbabına selamı çaktı ama benim yılbaşı kartımda "There isn't Santa" yazıyordu. 7 dil bilmeme rağmen acaba O bama noel babanın olmadığını mı ima etmeye çalışmış yoksa bunlar boş işler sen sok o genişler demeye mi çalışmış anlamadım...

Guantanamı kışları kurak yazları serin ilkbaharı sonbaharından farksız, 12 saat gündüz 12 saat gece olan bir yer. Oscar ödülleri neden burda verildi inanın bilmiyorum. Mühim olan Nikolas Keycin beni arayıp Guantanamo Devlet Opera ve Bale Salonunda yapılacak Oscar Törenine davet etmesiydi. Nikolas'ı yıllardır hiç kırmadım sağolsun oda hep beni çağırdı böyle yerlere.
Yine 5 filmle girdim Oscar ödüllerine. En iyi karamsar katilin masum arkadaşı kategorisinde adayların hepsi benim 5 filmimdendi bu beni çok gururlandırdı. En iyi uydurma senaryo dalında The Curious Case of Benjamin Button'ın adaylığı beni çok gururlandırdı çünkü çok beğenmiştim o filmi ve bunuda Şamdan'ın pazarekinde dile getirmiştim. Ülkemde çok tutarlı bir sinema eleştirmeni ya da onun gibi bir şeydim.

En Sarışın Kadın Oyuncu kategorisinde 5 adayda İran'lıydı bu beni çok şaşırttı hatta tören sırasında bu konuyu Bred ile Ancelina'ya açtığımda öpüşerek bu sorumdan yırtmaya çalıştılar.
Ancelina'nın dudakları küçülmüş bu gözümden kaçmadı ama ikizlerinin yanında bunu söyleyemedim. Annelerinin mükemmel olmadığını öğrendikleri an hafızalarından bir ömür boyu silinmezdi biliyorum. Misal ben annemin mükemmel olmadığını öğrendiğim zaman tam 6 aylıktım. Ağlıyordum ve karnım açtı annemse daha yeni emdin oğlum altına mı yaptın diyerek devamlı altıma bakıp beni kıl etmekteydi. Be kadın insan 2 milupa verir dimi ama ne bilyon belki daha yicem. İşte sevgili okurlar benim annem mükemmel değil yani bunu biliyorum artık.

Oscar Ödülleri için Guantanamo yetkililerinin Devlet Opera ve Balesi Salonunu ayarlaması inanın çok doğru bir karar olmuş. Kliması yoktu koca salonun ama çok egzotik bir kokusu vardı. Her nefeste ahududu limon ve kavun portakal esansını bir arada sinüslerime çekiyor mest oluyor mest oldukça arka koltukta oturan Adrian Alima'ya dönüp "hi girls how r u?" diyordum. O da sıkılmış olacak ki kadınlar tuvaletini göstererek "ı give you in der" demez ben kadınlar tuvaletine koştum zaten fakat içeride Emm Avatsın ve Bratz kızlarıda vardı kısacası ben Adrian Alima ile kavuşamadım :) Şaka bir tarafa şırfıntıyı severim tatlı kızdır.
Galiba bu şırfıntıyı sadece ben sevmiyorum :)

Guantanamo izlenimlerim arasında mesela; oranın ev hanımları mikrokredi desteği ile overlok yapıyorlar. Tükkan açıp overlok yapılır diye tabela yazdırıyorlardı kapı önlerine. Odun kıran kadın görmedim herkes hidrojen yakıt kullanıyor. Mesela sordum bir beyfendiye Guantanamo'ca dedim ki "neylen ısınıyonuz?" bana babasından kalan bir hidrojen sobasının olduğunu ve en son hidrojeni babasının kattığını anlattı gözlerim doldu inanamadım ağladım acıdılar bana aşure verdiler :) Yedim içinden bakla çıktı cüzdanıma koydum.

Son olarak Oscar'dan 5 oscar alarak döndüm. En iyi karamsar katilin masum arkadaşı kategorisinde ödülü almasını bildim tabiki diğer oscarlar zaten benim her sene aldığım oscarlardı. Pek bir heyecan yaratmadı yani diğer 4ü bende. En iyi karamsar katilin masum arkadaşı kategorisinde ödülümü Antoni Banderas'ın elinden aldım aldıktan sonra bu ödülü benim kendi kurtuluş destanlarının adını almış bir örgüt ile boğuşan ülkeme armağan ediyorum dedim. Herkes anladı ve ağladı. Ancelina'nın ikizleri ne olduğunu anlamamış gibi etrafa bakarken Bret baba yüreği dayanmıyor anlatmam gerek diyerek ikizlerine anlattı sahnedeki adamın (yani benim) bir film eleştirmeni olduğunu ve bu aldığı oscarın kaçıncı oscar olduğunu unuttuğunu anlattı. İkizler anlamamalarına rağmen ağladılar bu beni çok etkiledi ve dönüş yolunda aynı hostesi anımsadım bir an dedimki sonra insanları görünüşleriyle yargılamak hiç bana yakışmıyor sayın okur. O hostesi bulup terfi ettirmeliyim ama hosteslikten terfi edersen ne olursun onun mantıksal cevabını bulamadım e bulamayıncada bu kararımı erteledim...

Sevgiyle kalın sevgili film eleştirmenleri ya da kendini öyle sanan maşalar...

22 Ocak 2009

İdare Edemem Anne :)

2 yıl olmuş bu video piyasaya düşeli ama benim haberim yeni oldu :)
Annesinin verdiği şekerle idare edemeyen küçüğümüz isyan bayrağını çekiyor sanırız başka bir şeye sinirlenmiş ve sinirini annesinden çıkartıyor yoksa şekerle bal gibide idare edebilir :)
Aynısını bugün anneme ben yapacam saçımı başımı yolacağım önünde bakalım onun tepkisi ne olacak. :)

İşte Video;

Yoksa Keke Sen Mi Geldin?

"Planlanmış Hizmet Dışı Kalma Saati 4:00 Pm" Yanında da daha fazla bilgi edinin yazıyor deli oluyorum.

Aşure'nin yapılma dönemi gelmiş küçükken benim için hep heyecanlıydı bu aşure dönemleri. Annem uğraşır yapardı komşularla kocaman bir kazanımız vardı tüp biterdi pişene kadar ilk tabağı yiyenin işi hep iyi gider diyede bir şey uydurmuştum kendimce hep ben yerdim içinde bakla bulunca cüzdanıma koyacam cüzdanım hiç parasız kalmayacaktı. Bu batıllığı kendi lehime çevirerek 25 lt lik kazanda bakla arardım kepçeyler sonra bulur tabağıma koyar yerken çıktı mı aa dişime bir şey battı der çıkartır herkesin içinde gösterirdim sonra cüzdanıma koyardım. Demek istediğim her şeyin başı sağlık sevgili blog.
Ne demiş Yıldız Tilbe "naklen mutluluk istiyoruz"

Kral tv artık adam gibi klip yayınlayamaz oldu sanırım kiriz onuda vurdu. Konser görüntülerini koyup klip diye yutturuyorlar. Eskilerden çalıyorlar "bak sana bu defa kesin söylüyorum...kuş uçtu uçacak ahme" diyen deniz seki var mesela.

September-Cry For You var bilirmisiniz. Bilemediysenizde dinleyin bir kere. Genelde yabancı dillerdeki şarkıları anlamak için kulak yatkınlığı gerekiyor ama bu şarkı öyle değil hani sanki dil okullarında çocuklara pratik yaptırtmak için okutulan bir şarkı edasında. :)

Barış Manço dinleyesiniz geldi mi bugünlerde hiç aklınıza? Benim nedense geliyor. Özellikle arkadaşım eşek.

Kaç yıl oldu saymadım köyden göçeli,
Mevsimler geldi geçti görüşmeyeli.
Hiç haber göndermedin o günden beri,
Yoksa bana küstün mü unuttun mu beni.

Dün yine seni andım gözlerim doldu,
O tatlı günlerimiz bir anı oldu.
Ayrılık geldi başa katlanmak gerek,
Seni çok çok özledim arkadaşım eşek...

Bir de böyle deneyin

Kaç yıl oldu saymadım dağdan ineli,
İstedim vermediler o hippi güzeli.
Siyo olman gerekli alman için beni,
Dedi bana hippi kız kaşıda deliktii.

Ben de hemen vazgeçtim, o günden beri,
Aramaktan yoruldum kız gibi birini.
Biri çıktı karşıma bildiğin ren geyiği,
Çık üstüme tepin dedi bilmezmiş gibi.

Çıktım çıktım tepindim, olmadı gelmedi,
Köyden ısmarladığım bebek pusetii.
Oysa dedem hemen, kargoya vermişti,
Niye gelmedi anlamadım 9 aydan berii.

Çarpışma "Crash" adlı fimi seyrettim yakın bir zamanda. En iyi film dahil 3 dalda Oscar almış olmasına rağmen, sonunu tahmin etmesi en kolay filmdi benim için. Oscar ödüllerinde sonu tahmin edilemeyen en "bilinmeyenli" film kategoriside olmalı bence. Irkçılığı fazla abartıp yok artık dedirtiyor. Bir beyaz bir beyaza hiç bir zaman beyaz demez adamım sen hiç gördün mü hey beyaz bugün akşam hard rock kafede takılalım belki bir iki melez düşürürüz diyen bir beyaz. Paradoksal bir diyalog oldu :)

Afrikalı ve Amerika'da yaşıyorsa afro-amerikan oluyormuş Afrika'da yaşıyorsa afrikalı afrikalı olarak tanımlanıyormuş. Ne demek lan bu. Sonunda bende ırkçılık yapıcam galiba kimse nasıl yapılacağını bilmiyor :)

19 Ocak 2009

İki yiğit çıktı meydane ikiside birbirinden merdane gel etme güzelim yiğidin gönlü muhabbet ister kahve bahane...




Blog inanırmısın şuan sana yazdıklarımı görmüyorum hani geçen anlatmıştım ya ekran kartım zırt pırt kafayı yiyor diye aha yine yedi. Sabahın güzel bir saatinde çok mühim bir görüşme esnasında çokta keyifliykene sen tut ekran kartı arıza yap ekran karar. Bi git bi gel yan sön. Sonra reset attım makinaya nuninuk benzeri bir ses çıkart. Açılma açılda ekrana görüntü verme bak şuan nasıl yazıyorum biliyormusun görüntü bi gidiyor bi geliyor her geldiğinde k.çımı kaşıyorum nazar deymesin diye ama işe ayramıyor. Tahtalara vuruyorum ama yine nafile.

Bu arada bu sanal alemin benim başıma bu kadar iş açacağı hiç aklıma gelmezdi yani resmen sürünüyorum bu blog ve emesen memesen yüzünden. Ben sizi bu kadar ciddiye almazken siz gidin beni benden alın. Bloga yazamaz oldum her şeyi unutmaya başladım. Otobüste telefonla konuşuyorum ki yasak sonra azar yiyorum özür diliyorum. Çok pişmanım lan tamam uzatma diyor haksız duruma tekrar düşüyorum.

Hani benim dünyayı karavanla gezme dolaşma hayalim vardı ya eskiden aha o yine depreşti bende. Bi böle içim gıcıklanıyor arada karavanım ve ben şikago gümrükteyiz geçemiyoruz sebep torpidomda şikago semt pazarından aldığım maydanoz var ve bu maydanozun içinde eser miktarda esrar var. (hep bunu demek istedim ben bunun için yaşadım) Polisler torpidomdakini görünce her yeri aramaya başladılar bozuk para atınca sekecek haddeye gelmiş çarşafımı bozdular altını aradılar çok alındım düzeltmeden gittikleri için.

Park lambaları önceden bana bi mutluluk verirdi. Çocukken yani yandılarmı hep suratım parantez olurdu şimdi ne park lambası görüyorum ne de suratım "gerçekten" parantez oluyor. Park lambalarının o kimisi yanıp sönen kimisi kırmızı kimisi sarı yanan ışıklarını özledim inanırmısınız? Patlak olupta yanmayanlarını bile özledim. Yandıkça rengi değişen beyazdan sarıya sarıdan kırmızıya geçen sokak lambalarını özledim.

*Elektriğin kesilip mum yaktığımız günleri özledim. Yanan mumla oynamayı sonra fiskosun üstüne mum damlatıp annemden azar işitmeyi özledim.

*Meşe oynamayı özledim parmağım yara olurdu üstümdeki mont sağa sola sürtünmekten çamur olurdu ellerim üşür hohlaya hohlaya oynardım kazanırdım ama değerdi üşüdüğüme. Ne mi kazanıyordum içinde renkli kağıt olan yuvarlak cam kürelere. Elim çok sertti benim eldeşlik(eldelik) ile vurdum mu şaptaki meşeyi kırardım. (bilye,cincik,misket) eldeliğimin kenarları hep çizik ve kırıklarla doludur ama hala bana çok cezbedici gelir. Zamanım ve ortamım olursa benim gibi bile bir kaç manyak bulup oynamayı düşündüğüm güzel bir oyundur meşe.

*Benim kardeşim büyümüş...

*İlkokul 2. sınıfa giden bir kızcağız ile mantık yarıştırdım mantıksız ısrarları beni çileden çıkardı yastıkla ağzını bastırdım ve "haksız damgası" yedim. Yaşasın basit harmonik hareket kanunları.

*Telefona mesaj gelmeden önce hoparlörlerin dırıdıt dırıdıt demesi bence gayet güzel bir şey...

*Taşınır mal beyanının almak isteyen kişiye memur tarafından yöneltilen "araban, motorun veya motorlu her hangi bir taşıtın var mı" sorusuna alınan cevaba göre verildiğini bilseydim benim babam memur o bana sorar bende ona kocaman bir yok derdim uğraşmazdım koskoca gün kaymakamlık aramakla...

*Şarz olmayan bir telefonum var elime aldım mı şarz kesiliyor kıpırdatamıyorum bile telefon şarzdayken telefona yaklaşımım gerçekten çok narin oluyor. Parmak uçlarımla yazıyorum ve telefonu sabitlemem gerekiyor cunku basarken tuşlara yükleniyorum ve şarz kesiliyor çıldırıyorum ve çıldırıyorum adeta. Beni bi bu telefon anlıyordu onunda şarzı bitti şarz tutmuyor...

*Arf değişmezi paranın üzerinde durduğu gibi durmuyor adamın canına okuyor benden söylemesi...

*Sakal bırakmak ayrı bir şey sakallı gezmek ayrı ben bunu farkettim sakal bırakmaya başlayınca...

*Deodorantla soba tutuşturarak (odunların üstüne 7/24 sıktım etkisini hemen gösterdi) kırılması güç bir rekor olan üşengeçlik rekorunu kırdım...

*Son olarak "Kütahya Yurt-Kur Yurt müdürlüğü 5. blok 13 numaralı oda arkadaşlarıma ve yurt müdürümüz sayın adınıunuttum soyadınıdaunuttum beyfendiye ve kapı güvenliklerinden kır saçlı abi ve yanındaki acil yardım görevlisi abi ye selamlarımı iletiyorum. Kredi Yurtlar Kurumu Yüksek Öğretim Öüüürenci Yurtları Nevresim Takımları Kokusunu çok özledim haberin olsun blok...

17 Ocak 2009

Külhanbeyi ve Kahve

Şöyle ki;
Kahvenin bir dönem ki bu dönem 4. murat dönemi olur yasaklandığını ve insanların içip içmediğinin kontrol edilmesi içinse bacaların koklandığını bilirmiydiniz? Ya da koklanma ihtimali aklınıza geldi mi? Çünkü eskiden kahve piştimi her yere kokusu yayılır şimdiki gibi ketılda su ısıtılmazmış. Odun ateşinde dakikalarca pişen ve sürülen (4,5 kez ki bunada okkalı kahve denir) kahve e bırakalımda bacadan koku salsın :)

Külhanbeyi'nin anlamı; eskiden hamamlarda ocağın başında duran su ve ortamı ısıtmak için yakılan odunun külünü bir yere toplayan yeri geldiğinde yanında yatan yeri geldiğinde oturan ve yüzü kapkara olan bir adam düşünün sonra bu adam kalksın traşını olsun esansını sürsün yumurta topukları taksın çıksın ceket omuzda gezsin. Biz bu külhanbeyinin sadece bu kısmını alıp yapıştırmışız anlamı oysa külhanbeyleri fakirdirler ve şuanki külhanbeyleri gibi ağa değildirler. Bu hamamlarada "külhan" dendiğinde olurmuş.


Aspa Ragas

Durdukları yerde duramayan ve devamlı Norveç'li balıkçıların işlemekten çirkinleşen ellerine krem üreten bir marka bu seferde geldi anneannemin ellerine baktı fakat "anaydentifayıt crying object" dedi. tanımlanamayan ağlayan nesne denmesinin nedeni anneannemin 2 avuçiçi bir araya gelince ağlayan bir kadın resmi oluşuyor kırışıklıklar resmen orda tablo yapmışlar yani. Öyle böyle değil. Yediniz mi

Ttnet müşteri hizmetlerinin insanın stresini alan bir servis olarak görev yaptığı son yapılan soruşturmada yalanlandı. Oysa gün içinde stres atmak isteyen "ttnet adsl abonesi" kardeşlerimiz malum numarayı arayarak içlerini boşaltıyorlardı bunun sonucunda savcılık açtığı soruşturmada sonunda böyle olmaz ttnet git bir bildiri yayınla dedi."noluyor lan" başlıklı bir bildiri yayınladı. Bildirinin pek bir şey bildirmeyip müşteri kalitesi zırtı pırtı için kayıt altına alınan konuşmalara cevap verir nitelikte olması kimsenin gözünden kaçmadı.


Terete3 e Alaska'dan bağlanan Kriptograf ortalığı yine karıştırdı. Günlerdir gündemde gazze savaşı ile kapışan dandanakan örgütü hakkında şoke edici açıklamalarda bulunacak gibi yapıpta kocaman "elektrik faturasından pay alan tek televizyon kanalı"yla dalga geçtiği için bol bol küfüre mahkum edildi. Arkasından sövenlere şöyle(benim için ne düşünüyorsanız allah size 10 katını versin hatta durun 1 dk ben mit ajanıyım yerim hepinizi bu kafamdakide peruk) seslenen kriptograf konuşmasının sonunu getiremeden indirildi.


Hadise'nin köyüne röportaj yapmaya giden Asparagas haber ajansı eli boş döndü. Köyde ne Hadise'yi tanıyan vardı ne de Erovizyon şarkısından haberi olan. Kolundan tutulup çevrilen bir amcaya yöneltilen soru şöyleydi. "Merhaba amcacım Hadise'yi bilirmisin hani erovizyon şarkıcımız bu sene bizi moskova'da temsil edecek ve düm tek tek diyecek olan güzel kızımız?"
amcanın cevabı ise içler acısıydı.
"tanımıyorum ve erovizyon mu ne haltsa geçen sene oy attık burda telefon hatları kesik olduğu için gitmedi oysa bizim oyumuz İtalya'nındı bence İtalya geçen sene süperdi ben şarkısını çok beğendim. Televotingin allah bin belasını versin. Özür diliyorum aslanım biraz kaba oldu ama zaten kaldırmışlar artık. Jüri oturtmuşlar oraya onlar oylayacakmış öyle bir söylenti var doğru mu?"

amcanın Hadise'den habersiz olupta erovizyon hakkında muhabirimizden daha fazla bilgiye sahip olması Asparagas haber ajansı (AHA) olarak bizi derinden yaraladı.

AHA bugünlük bu kadar demeden önce Obama'nın başkanlık kutlamalarına kamerayı çeviriyor.
Evet Gülgün Obama ve arkadaşları zaferi nasıl kutluyorlar? Bize oradaki durumu bildirirmisin?

Sayın Gırca burada herkes bir şaşkınlık içinde. Çünkü ne biyons var ne u2 ortalıkta bir b.k yok afedersin sahnede amatör bir rak grubu var "dalgalandımda duruldum" diyor ama ses sistemleri zayıf olduğundan ses yayın yaptığımz yere kadar bile gelmiyor şuan bağırıyorum çünkü ben böyle konserlerde hep bağırarak haber sunmaya alıştım ezberimi bozdular şerefsizim...

Gülgün'ün muhteşem anlatımıyla Obama ve Zaferdaşları saat 03:32 den sonra tekrar yayınıyla Aspragas Tv de karşınızda olacak isterseniz izleyin çok farketmez bizim için...



Bu arada 03:32 deyip geçmeyin o saatte güzel programlar olabiliyor "bazen".
misal o programların birinden edindiğim bilgiler hoş internette de aynıları var ama birinin diliyle anlatması daha güzeldi.
En baştaki 2 paragrafı okuyun.:

15 Ocak 2009

Cahit Arf, Şirin Baba ve Kırk Haramiler

ilkokullarda öncelerde yani benim zamanımda masallar tiyatrolaştırılır çocukar eğlensin diye oynatılırdı. Kül kedisi, pamuk prenses ve yedi cüceler pinokyo vesaire. Şimdi ilkokul 2. sınıfa giden bir küçük kızdan aldığım duyumlara göre sınıfta "selena, kayıp prenses ve bez bebek" oynatılıyormuş bana bunları aktaran kızımızda kayıp prensesteki kraliçe olmuş. Duru imiş kayıp prensesin adı. Defne'de bizimkinin adıymış. Selena oynarken müstesna olmuş yine bizimki bol bol rencide edilmiş evin hanımı tarafından. Selena'nın kim olduğunu sorduğumda ise öğretmenleri selena olmuş.

Şimdi kafamı iki yumruğumun arasına koyup ağlayasım geliyor ama yapamıyorm anlıyormusun blog. Neden bu kadar kapıldık lan biz bu kara kutuya. İzle geç usta napyon ya sen gerçek hayata uyarladın elin ütopyasında deçen olayı. Lan hadi böyle mistik karakterler falan yapacaksınız insan biraz teknik kullanır he gizemli şeyin yanında bir duman ciuv sesinden şaşmaya ışın kılıçları ve hep kötü adam ve kadınlar. Oysa kimin kötü kimin iyi olduğu belli olmasaydı dizi inanın daha çok izlenirdi. Hem büyükler hem küçükler tarafından. Bu arada eleştirirken farkettim ki bende çok tv seyrediyorum yoksa bunların hepsi kulaktan dolma bilgiler olamaz yani :) Evet seyrediyorum çünkü kahvaltı salonda yapılıyor ve evet seyrediyorum çünkü kahvaltı ederken kumanda genelde tvde şu eleştirdiğim programları seyredenlerde oluyor. Muzo'nun dediği gibi "annemde onlardan biri"...

Şekerler ağzımda kırılmadan durmuyorlar artık şekerleri kırmadan yiyemiyorum nedenini ise varsa aynı dertten muzdarip başka biri, soruyorum.

Yeni Türk Liralarımız piyasaya biraz geç giriyor sanki yani ytl daha güzel bir görüntüye sahipti kanımca. Bu yeni gelenler ebatça küçülmüş ve hiç orjinal olmamışlar. Tasarımlarında kullanılanlara lafım yok hatta taktir ettim zira kaç kişi biliyordu Cahit Arf'in adını. En azından bu kim ki paraya koymuşlar dur bakayım gogıldan der bir kaç işgüzar. Bilir belki "arf değişmezi" nin Cahit Arf'in işi olduğunu. Cahit Arf'in bir geometrici olduğunu Cahit Arf'in zamanının tek türk ordinaryusu olduğunu.

Şu avrupa yakasının cemi seslendirmeden en çok para kazanan adam sanırım. Ne kadar yabancı filmlerde barmen varsa hep o adam seslendiriyor len yok böyle bir şey ya hepsi aynı sesli barmenlerin. Düşünsenize ramboyu seslendiren adam gerçek hayatta karşınıza çıkıyor ve sizle memleket meselesi konuşuyor. Psikolojikman teslimsiniz o sese çünkü o 5 seridir ortalığın azına eden bir adamın sesi olarak yerleşmiş bilinçaltınıza. Şirin babanın sesini duydum geçende adamı dikkate alasım gelmedi bu da öyle bir şey mesela...

11 Ocak 2009

The beats going düm tek tek,

Selam dünyanın en saçma bloğu nasılsın bugün. Tam tahmin ettiğim gibisin. Seninle gündem konuşmayalı epey vakit geçmiş. Tabi gündemden kastım benim özel yaşamım değil dünyanın özel yaşamı. Aslında belkide dünya dışı yaşam formlarından okuyan vardır bu bloğu.

Neyse efendim şimdi gündem ben yazmayalı o kadar çok değişti ki yazasım gelmiyor yani. Başbakanın oraya buraya viuv zıpavn şeklindeki seyahatleri bir gün dünme otururken diğer gün birandın dil sürçmeleri benim daha çok ilgimi çekiyor. FokSON unutmama gerek tabi son haber bülteni yapıyorlar yapacak haberleri bitiyor youtubedan görüntü araklayıp ahanda koyunları korkutan koyun "bu da oldu sonunda" kategorisinde sizlerle diye haber yapıyorlar.

İsrail'in Gazze'yi vurmasımı daha kötü yoksa İngiltere'nin "fazla abartmayın" dan fazla bir telkinde bulunmaması mı bilemedim. Hoş hangi avrupa ülkesi "israil ayıp ettin bizi kaybettin" dedi ki. Kesin düşmüştür elinize "danone,cocacola,ipana,nestle..." gibi markaları boykot edelm israil batsın konulu broşürler. Benimde geldi ordan biliyorum. Hani neyin nerden geldiğini biliyoruz sonrasında birde boykot edip almıyoruz. Eyvallah sözüm yok buna. Bunu marifet sanıp "bugün diş macunu alcaktım gittim hardal aldım, çünkü israil ve abd malı olmayan diş macunu satılmıyor bizim bakkalda" diyen adamlara çok sözüm varda neyse.
Savaşlar neden başlar neden biter ortada bir formül yok ama kesin tek şey var savaşları yapılan bir yanlış başlatır ve doğru yapılana kadar devam eder. Doğru barışı getirir ama günün şartları önemlidir. Doğrular göreceli olmakla birlikte bazen yok bile olabilirler.

Medyadan duyduğum kadarıyla olaylardan haberdarım ve bütün söylediklerim bir düzine medyanın haberinin derlemesi niteliğinde yoksa gidip yerinde görmüşlüğüm yok.

"AsPa Ragas" (o bir palavra duayeni)((yepyeni oluşum))(((son dakka golü gibi)))

Dünya first ladylerinin doplanıp avrupa devletlerine "israile dur deyin aslanım" konulu ikindi çayından sonuç alındı sarkozy gitti eşit fırsatlar bakanı olan karısına ne çayı lan benden habersiz dedi ve konu kapandı.

Yılbaşında kanaldyi 2009a sokan kiboş mezarıma gelme istemem deyince halk galeyana geldi ve ibraamdan "gelmezsen gelme" dedi.

Her yere açılan hükümet sonunda aç açılımı yaptı ve bütün açları maaşa bağladı ama açlar yemedi bunu ve hükümete sktri çekti afedersiniz...

Nokla diye telefon markası çıkmış n91 olmuş n99 aynısını yapmışlarda türkçeye çevirirken sözlük anlamlarını kullanmışlar. mesela "power" aynı zamanda güç ve misal teyplerde açma düğmesidir ya oraya aç yazması gereken her yere "güç" yazmışlar. Kutlamışlar sonra birbrilerini.

Tcdd nin 2 hafta süren seferleri varmış ohaymış çüşmüş...


kapanış konuşmasının ordinaryus prof dr sayın değerli kıymetli (bu kadar ünvanı almak için çok fazla akademik kariyer yapmak gerekiyor yani ona göre) Hadise'ye bırakıyoruz.

Evet hadise söz sende...

Baby you perfect for me,
...
feels like there’s no way back

anayanlar anamayanlara şeyetsinler...

hadise sahneden inerkene "televolting(televoting) yok mu lan harbi mi diyon sçtık o zaman" der gibi baktı :)
Selam blogseverler yine saçmalardan seçmelerle karşınızdayım sonunda okulun güz dönemi bitti ve hali hazırda 1 dersten kaldım :) "Soyut Matematik" ortalamayı yalayarak ff almamda emeği geçen bütün sınav kalemlerime teşekkürü bir borç bilir bunun acısını fizik ve tarihte çıkartıp AA düşüreceğime şerefim ve namısım üzerine and içerim :) Sen nasıl matematikçisin be adam demezler mi adama derler de ben mantığı tutturamadım daha bu üniversite sınavlarında. Hocaya sınav sorusunun cevabını sormak için odasına gittim kağıdına bakmak istiyorsan dilekçe yaz dedi yani ne demek istedi anlamadım. Bu aralar çok dengesizim blog. İngilizce bilmesem desem bile en azından high school un 6. sınıfta girilip lise bitene kadar okutulan bir okul oldugunu bilmem lazımdı. Gidipte primary schoolu neden işaretledim hala bilmiyorum. 100 alıp ortalamaya dahil olmamak vardı ama işte :) olmayınca olmuyor.

Bekle beni soyut matematik yaz okulunda ananı ağlatacam senin :) İzmir'deyim size çok manyak haberler vereceğim yakında... Buralarda olun :)

bana acilen bir laptop lazım evdeki bilgisayarım haşat olmuş. Hibe etmek isteyen var mı acaba? :) Deneyimlerime dayanarak söylüyorum kadınlara bilgisayar emanet etmeyin sakın. Klavyemden nestle bitter ve fıstık kabuğu çıktı ters çevirip çırpmaya korkuyorum... sizce daha ne çıkacak?

a)saç düzleştirici"si"(tiricisi mi tirici mi ?)
b)tırnak makası
c)rimel
d)tığ
e)3 numara şiş