Cevapları kendimiz bulacağız,Doğru cevaplar biz kesin bir cevap bulduktan sonra açıklanacak.Herkes soru cevabını soru numarasını yazarak yorum yazsın.
Her hafta 3 soru!
Soru no:(1)Temel'e kaç çocuğu olduğunu sormuşlar. O da "Çocuklarımın ikisi hariç tümü kızıl, ikisi hariç tümü kumral, ikisi hariç tümü de sarışın..." Sizce Temel'in kaç çocuğu var?
Soru no:(2)Her iki hanesi de aynı rakamdan oluşan esrarengiz bir sayı, 99 ile çarpılıyor. Son derece gizemli soru ise şöyle: Bu çarpım sonucu çıkan 4 haneli ve onlar basamağında 3 rakamı bulunan sayı nedir?
Soru no:(3)2'den büyük bütün çift sayılar 2 asal sayının toplamıdır.
İstek üzerine asal sayı:1 ve kendisinden başka sayıya bölünemeyen sayılardır ve 1 asal sayı olarak kabul edilmez.
Bu teori kanıtlanabilir mi?
Afiyet olsun...
31 Ocak 2008
NG:Siyahi Firavunlar
İÖ 730'da Piye adında bir adam, Mısır'ı Mısır'dan kurtarmanın tek yolunun onu istila etmek olduğuna karar verdi. Bir kurtarıcı gelene kadar her yer fena halde kana bulanacaktı.
"Ahırınızdaki en iyi atları hazırlayın"diye emir verdi komutanlarına. O muazzam piramitleri inşa eden muhteşem uygarlık yoldan çıkmış, küçük kabile şefleri tarafından parçalanmıştı. Piye, yirmi yıldır Afrika'daki büyük bölümü günümüz Sudan'ında yer alan Nübye bölgesinde kendi krallığını yönetiyordu. Ama kendisini aynı zamanda Mısır'ın gerçek hâkimi, II. Ramses ve III. Tutmosis gibi firavunların uyguladığı ruhani geleneklerin meşru varisi olarak görüyordu. Piye belki de Aşağı Mısır'a hiç gitmediği için onun bu iddiasını ciddiye almayanlar da vardı. Ve şimdi Piye, yozlaşan Mısır'ın boyun eğişine ilk elden tanık olacak, daha sonra da "Aşağı Mısır'ın güçlü parmaklarımın tadına bakmasına izin vermeliyim"diye yazacaktı.
Piye'nin askerleri Nil Nehri'nin kuzeyine yelken açtı. Yukarı Mısır'ın başkenti Teb'de karaya çıktılar. Kutsal topraklarda savaşa girmenin bir adabı olduğuna inanan Piye, askerlerine savaştan önce Nil'de yıkanarak arınmalarını, en kaliteli keten giysilerini kuşanmalarını ve vücutlarına kendi koruyucu tanrısı olarak tanımladığı koç başlı güneş tanrısı Amon'a adanan Karnak'taki tapınağın suyundan serpmelerini söyledi. Piye kendisi de bir ziyafet verdi ve Amon'a kurbanlar sundu. Böylece günahlarından arınan komutan ve adamları, yollarına çıkan bütün ordularla savaşmaya başladı.
Bir yıl süren seferin sonunda Mısır'daki bütün liderler silahlarını bıraktı. Aralarında Piye'ye haberci göndererek, "Merhametli ol! Bu utanç günlerinde senin yüzüne bakamam; ateşinin karşısında duramam, haşmetinden korkarım"diyen Nil deltasının güçlü kabile şefi Tefnahte de vardı. Yenilenler, hayatlarına karşılık Piye'den kendi tapınaklarında ibadet etmesini, en değerli mücevherlerine el koymasını ve en iyi atlarını almasını istedi.
O da bu isteklerini yerine getirdi. Ve ardından, tir tir titreyen yeni tebaasının önünde, "İki Ülkenin Efendisi"olarak henüz kutsanmış olan Piye, beklenmedik bir şey yaptı: Ordusunu ve savaş ganimetlerini toplayıp güneye, Nübye'ye yelken açtı ve bir daha da Mısır'a dönmedi.
Piye 35 yıl süren hükümdarlığının ardından İÖ 715'te yaşamını yitirdiğinde, tebaası onu isteklerine uygun olarak yanında çok sevdiği dört atı ile birlikte Mısır tarzı bir piramide gömdü. 500 yıldan uzun süredir ilk kez bir firavun bu şekilde gömülüyordu. Ne yazık ki, önemli başarılar kazanan bu büyük Nübyelinin yüzü kelimenin gerçek anlamıyla tarihin sayfalarından silindi. Mısır'daki fetihlerinin anısına, granit taş levhalara ya da stellere özenle kazınmış betimlerinin ortadan kaldırılmasının üzerinden çok zaman geçti. Nübye'nin başkenti Napata'daki tapınakta yer alan rölyefte Piye'nin sadece bacakları duruyor. Görünüşü hakkında öğrenebildiğimiz tek şey var, o da teninin siyah olduğu.
Piye, siyahi firavunlar diye anılan ülkenin 25. Hanedanı'nın bir üyesi olarak Mısır'ı üç çeyrek yüzyıl boyunca yöneten bir dizi Nübye kralının ilkiydi. Gerek Nübyeliler gerekse düşmanlarının steller üzerine kazıdıkları yazıtlardan, bu hükümdarların kıta üzerinde bıraktıkları büyük ayak izlerini saptamak mümkün. Siyahi firavunlar, parçalanan Mısır'ı yeniden birleştirip ülkeyi görkemli anıtlarla donattılar ve güneyde günümüz Hartum'undan, kuzeyde Akdeniz'e kadar uzanan bir imparatorluk kurdular...
"Ahırınızdaki en iyi atları hazırlayın"diye emir verdi komutanlarına. O muazzam piramitleri inşa eden muhteşem uygarlık yoldan çıkmış, küçük kabile şefleri tarafından parçalanmıştı. Piye, yirmi yıldır Afrika'daki büyük bölümü günümüz Sudan'ında yer alan Nübye bölgesinde kendi krallığını yönetiyordu. Ama kendisini aynı zamanda Mısır'ın gerçek hâkimi, II. Ramses ve III. Tutmosis gibi firavunların uyguladığı ruhani geleneklerin meşru varisi olarak görüyordu. Piye belki de Aşağı Mısır'a hiç gitmediği için onun bu iddiasını ciddiye almayanlar da vardı. Ve şimdi Piye, yozlaşan Mısır'ın boyun eğişine ilk elden tanık olacak, daha sonra da "Aşağı Mısır'ın güçlü parmaklarımın tadına bakmasına izin vermeliyim"diye yazacaktı.
Piye'nin askerleri Nil Nehri'nin kuzeyine yelken açtı. Yukarı Mısır'ın başkenti Teb'de karaya çıktılar. Kutsal topraklarda savaşa girmenin bir adabı olduğuna inanan Piye, askerlerine savaştan önce Nil'de yıkanarak arınmalarını, en kaliteli keten giysilerini kuşanmalarını ve vücutlarına kendi koruyucu tanrısı olarak tanımladığı koç başlı güneş tanrısı Amon'a adanan Karnak'taki tapınağın suyundan serpmelerini söyledi. Piye kendisi de bir ziyafet verdi ve Amon'a kurbanlar sundu. Böylece günahlarından arınan komutan ve adamları, yollarına çıkan bütün ordularla savaşmaya başladı.
Bir yıl süren seferin sonunda Mısır'daki bütün liderler silahlarını bıraktı. Aralarında Piye'ye haberci göndererek, "Merhametli ol! Bu utanç günlerinde senin yüzüne bakamam; ateşinin karşısında duramam, haşmetinden korkarım"diyen Nil deltasının güçlü kabile şefi Tefnahte de vardı. Yenilenler, hayatlarına karşılık Piye'den kendi tapınaklarında ibadet etmesini, en değerli mücevherlerine el koymasını ve en iyi atlarını almasını istedi.
O da bu isteklerini yerine getirdi. Ve ardından, tir tir titreyen yeni tebaasının önünde, "İki Ülkenin Efendisi"olarak henüz kutsanmış olan Piye, beklenmedik bir şey yaptı: Ordusunu ve savaş ganimetlerini toplayıp güneye, Nübye'ye yelken açtı ve bir daha da Mısır'a dönmedi.
Piye 35 yıl süren hükümdarlığının ardından İÖ 715'te yaşamını yitirdiğinde, tebaası onu isteklerine uygun olarak yanında çok sevdiği dört atı ile birlikte Mısır tarzı bir piramide gömdü. 500 yıldan uzun süredir ilk kez bir firavun bu şekilde gömülüyordu. Ne yazık ki, önemli başarılar kazanan bu büyük Nübyelinin yüzü kelimenin gerçek anlamıyla tarihin sayfalarından silindi. Mısır'daki fetihlerinin anısına, granit taş levhalara ya da stellere özenle kazınmış betimlerinin ortadan kaldırılmasının üzerinden çok zaman geçti. Nübye'nin başkenti Napata'daki tapınakta yer alan rölyefte Piye'nin sadece bacakları duruyor. Görünüşü hakkında öğrenebildiğimiz tek şey var, o da teninin siyah olduğu.
Piye, siyahi firavunlar diye anılan ülkenin 25. Hanedanı'nın bir üyesi olarak Mısır'ı üç çeyrek yüzyıl boyunca yöneten bir dizi Nübye kralının ilkiydi. Gerek Nübyeliler gerekse düşmanlarının steller üzerine kazıdıkları yazıtlardan, bu hükümdarların kıta üzerinde bıraktıkları büyük ayak izlerini saptamak mümkün. Siyahi firavunlar, parçalanan Mısır'ı yeniden birleştirip ülkeyi görkemli anıtlarla donattılar ve güneyde günümüz Hartum'undan, kuzeyde Akdeniz'e kadar uzanan bir imparatorluk kurdular...
Ormanların Kanatlı Kralı
Bir türün, geri dönüşü olmayan bir şekilde, nadir olmaktan soyu tükenme aşamasına geçişinin gezegenimizin dokusunda bir yırtılmaya neden olduğu düşünülürse, Filipin kartalının kaybının oluşturacağı delik acaba tam olarak ne büyüklükte olurdu? Niyetim güneşlenen yeşil kızböceğine ya da ince çizgili cepkitabı midyesine saygısızlık değil, çünkü bütün yaratıklar -ve bitkiler- biyosfer çarkının dönmesine yardımcı oluyor. Ama bu muhteşem kuş yok olursa, dünyanın harikalarından bir şeyleri de beraberinde götürecek. Filipin kartalı, tek yaşam alanı olan Filipinler'deki yağmur ormanlarının ağaç tepelerinde beklenmedik bir çeviklikle süzülürken, güçlü kanatlarını iki metre açıyor. Yeryüzündeki en büyük yırtıcı kuşlardan biri olan bu nadir kuşu tarif ederken "muhteşem" sıfatını kullanmayan olduğunu sanmıyorum. Ancak, doğa korumacıların aşina olduğu ironi şu ki, bu kuşu muhteşem kılan evrimsel uyumlar, onu aynı zamanda gezegenimizin tehlike altındaki avcı kuşları arasında ilk sıralara yükseltmiş. Tek yuvası olan Filipinler'de av için kaplan, leopar, ayı veya kurt gibi rakipleri olmaması onu yağmur ormanının kralı yapmış. Bu ekolojik boşluğu dolduran kartalın boyu bir metreye, ağırlığı ise altı kiloya kadar ulaşmış. Yuvalanan bir çift, hem kendilerini, hem de her iki yılda bir yaptıkları tek yavruyu beslemeye yetecek kadar avı -uçan lemur ve maymun gibi memeliler ile yılan ve diğer kuşlar- bulabilmek için 70-130 kilometrekare arası ormana gereksinim duyuyor. Bu kartallar üzerinde kapsamlı araştırmalarını sürdüren Filipinli biyolog Hector Miranda, "Kuşlar, adanın tamamına sahipti ve burada iyice büyüdüler," diyor. "Ama bunun bir bedeli de vardı, çünkü onları yaratan orman neredeyse yok olmuş durumda. Ve orman yok olunca... nasıl desem, sonunda onlar da evrimsel bir çıkmaza girmiş olacaklar."
28 Ocak 2008
Cenk ve Abuzer
Sabahları 6:00 da yayına başlayan bir program.Radyo Tatlıses'te program yapıyorlar.Dinlemeniz gereken programlardan gerçekten.Programın adı Abuzer Radyo Okulu.Hele sabahları bir tatlı oluyorlar ki uykunuzdan feragat ettiğinize pişman olmuyorsunuz.Şuan sözde tatile girmiş olsalarda tek yapmadıkları konu anlatmamak.Hem tatildeyiz değil mi ne dersi.Cenk'i bilmezsiniz belki ama Abuzer adı ile yayın yapan Melih Ekener.Maskeli beşlerde ki Zeki olan hani :) Neyse sabah 6:00 8:30 arası yayın yapıyorlar,iyi yayınlar hocam.
26 Ocak 2008
Matematik
Bilinmeyenlerin üretildiği sonra bunları çözememenin kendi kendisini tutarsızlaştırdığı bir olgudur matematik.Tutarsız mıdır?Asla fakat bunu kavrayabilmek için gerçekten tamamen anlamak gerekiyor matematiği,sayılar değildir matematik sayılar sadece bir dildir matematik mandığını anlamada.Matematik soyuttur sadece anlaşılır somutlaştırılamamıştır ki çıkış amacı bu değildir.X bilinmeyenlerinin Y yi vermesi kimine göre karmaşık kimine göre ise bulmaca veya çerez gibi çözdükçe devam isteyen şeyler.Eylemsizlik kanunu gibi.Çözmeye başlamamışsan başlamazsın başlamışsan devam edersin.
Sayıların sonsuz olarak ifadesi de kimilerine göre çok mantıksız gelmektedir fakat ifade kabiliyetleri veya neden mantıksız geldiğini kendisine bile açıklayamadığı için sessiz kalmaktadırlar.Oysa sonsuzluk dünya üzerinde ki en mantıklı şeydir.Sonsuz sonunun bilinmediği mi yoksa sonunun olmadığı şey midir?.Sonu yoksa sonu bilinmiyor demektir o zaman her sonu bilinmeyen sonsuz değil ama her sonu olmayanın sonu bilinmiyor demektir.Yani bilmek alt kümesidir varlığın.Biliyorsanız kesinlikle sonludur.Bilmiyorsanız sonsuzdur.Bir şey var olmadan onun hakkında bilgi sahibi olamazsınız.Önce var olacaktır yani sonsuzluk sonlanacaktır sonra bu sonsuzluk hakkında bilgi sahibi olunacaktır.
0! (sıfır faktöriyel) in neden 1 olduğunu merak eden insanlarla bir araya gelmek istiyorum.Gerçekten bunu merak etmeye üşenen adamlarla tanıştım bu günlerde.
Bu temeli sağlam kuleyi çürütme çabası güden farklı düşüncelere ve onlara karşı çıkan akıllı fakat bu hareketi ile akıllılık statüsünden en azından benim attığım insanlara ve benzerlerine hayatta bol kemosentezli günler diliyorum.
Değişimin var ettiği bütün her şey bir gün yine anneleri tarafından bir kaşık suda boğulacaklardır.Yeni çocuğa karşı eskisi her zaman bir tehtid olacaktır.Yani değişmeyenin değişim olduğudur tek doğru olan.
Sayıların sonsuz olarak ifadesi de kimilerine göre çok mantıksız gelmektedir fakat ifade kabiliyetleri veya neden mantıksız geldiğini kendisine bile açıklayamadığı için sessiz kalmaktadırlar.Oysa sonsuzluk dünya üzerinde ki en mantıklı şeydir.Sonsuz sonunun bilinmediği mi yoksa sonunun olmadığı şey midir?.Sonu yoksa sonu bilinmiyor demektir o zaman her sonu bilinmeyen sonsuz değil ama her sonu olmayanın sonu bilinmiyor demektir.Yani bilmek alt kümesidir varlığın.Biliyorsanız kesinlikle sonludur.Bilmiyorsanız sonsuzdur.Bir şey var olmadan onun hakkında bilgi sahibi olamazsınız.Önce var olacaktır yani sonsuzluk sonlanacaktır sonra bu sonsuzluk hakkında bilgi sahibi olunacaktır.
0! (sıfır faktöriyel) in neden 1 olduğunu merak eden insanlarla bir araya gelmek istiyorum.Gerçekten bunu merak etmeye üşenen adamlarla tanıştım bu günlerde.
Bu temeli sağlam kuleyi çürütme çabası güden farklı düşüncelere ve onlara karşı çıkan akıllı fakat bu hareketi ile akıllılık statüsünden en azından benim attığım insanlara ve benzerlerine hayatta bol kemosentezli günler diliyorum.
Değişimin var ettiği bütün her şey bir gün yine anneleri tarafından bir kaşık suda boğulacaklardır.Yeni çocuğa karşı eskisi her zaman bir tehtid olacaktır.Yani değişmeyenin değişim olduğudur tek doğru olan.
Tek ekran kartı 6 monitör
FLATRON L206WU adı verilen modelin, bilgisayarı açıp ikinci bir ekran kartı takmaya gerek kalmadan, ikinci bir ekran ekleme (altı adede kadar ilave ekran bağlanabiliyor) imkânı sağladığı bildirildi.
Yapılan araştırmalar ikinci bir ekranın üretkenliği büyük ölçüde artırdığını gösteriyor. Ancak ikinci bir monitörün eklenmesi bilgisayara ikinci bir ekran kartının takılmasını gerektirdiği için, bu işlem masraflı ve güç bir prosedür olarak kabul ediliyor.
Basit bir USB kablosu kullanılarak bağanabilen bu yeni model monitör, bu zorlukları ortadan kaldırıyor ve birden fazla monitörü her bir bilgisayar kullanıcısının erişim alanı içerisine yerleştiriyor.
İki ekran yeterli olmadığı takdirde ise, kullanıcılar aynı anda toplam altı adede kadar monitör bağlayabiliyor.
Çok yönlü yeteneğe sahip bu monitör, USB’ye ek olarak içerdiği DVI-D ve D-Sub bağlantı seçenekleri sayesinde çok çeşitli bilgisayarlarla ve DVD player gibi başka cihazlarla da kullanılabiliyor.
Bağlanabilirlik özelliği, monitörün bilhassa dizüstü bilgisayarlarla rahatça kullanılmasına imkan veriyor. Bu özelliğiyle FLATRON L206WU, D-Sub ve bir dizüstü bilgisayar aracılığıyla ilave monitörler dahil sekiz adede kadar ekranı destekleyebiliyor.
Bu monitör aynı zamanda masalarında daha büyük bir arayüz isteyen dizüstü bilgisayar kullanıcıları için de mükemmel bir ürün. Çünkü kullanıcıların bağlanırken ve bağlantıyı keserken ekran ayarlarını değiştirmeleri gerekmiyor, ayarları hatırlayan monitör otomatik olarak uygun ayarları yapıyor.Ayarlamaya gerek duymayacağınız bir monitör ile yapacaklarınız daha kolaylaşacak.Çünkü gerçekten önemli monitör ayarı.
LG’nin yeni LCD monitörü, yüksek parlaklık seviyesi ve renk ayrımı sunan DFC 5000:1’lik yenilikçi bir kontrast oranına sahip.
2 ms yanıt süresiyle FLATRON L206WU, grafik olarak en yoğun içeriğin dahi kusursuz bir şekilde gösterimini sağlıyor.
Kriptoyrum:Her manyağa lazım cinsinden bir sistem,ben çok beğendim.
Yapılan araştırmalar ikinci bir ekranın üretkenliği büyük ölçüde artırdığını gösteriyor. Ancak ikinci bir monitörün eklenmesi bilgisayara ikinci bir ekran kartının takılmasını gerektirdiği için, bu işlem masraflı ve güç bir prosedür olarak kabul ediliyor.
Basit bir USB kablosu kullanılarak bağanabilen bu yeni model monitör, bu zorlukları ortadan kaldırıyor ve birden fazla monitörü her bir bilgisayar kullanıcısının erişim alanı içerisine yerleştiriyor.
İki ekran yeterli olmadığı takdirde ise, kullanıcılar aynı anda toplam altı adede kadar monitör bağlayabiliyor.
Çok yönlü yeteneğe sahip bu monitör, USB’ye ek olarak içerdiği DVI-D ve D-Sub bağlantı seçenekleri sayesinde çok çeşitli bilgisayarlarla ve DVD player gibi başka cihazlarla da kullanılabiliyor.
Bağlanabilirlik özelliği, monitörün bilhassa dizüstü bilgisayarlarla rahatça kullanılmasına imkan veriyor. Bu özelliğiyle FLATRON L206WU, D-Sub ve bir dizüstü bilgisayar aracılığıyla ilave monitörler dahil sekiz adede kadar ekranı destekleyebiliyor.
Bu monitör aynı zamanda masalarında daha büyük bir arayüz isteyen dizüstü bilgisayar kullanıcıları için de mükemmel bir ürün. Çünkü kullanıcıların bağlanırken ve bağlantıyı keserken ekran ayarlarını değiştirmeleri gerekmiyor, ayarları hatırlayan monitör otomatik olarak uygun ayarları yapıyor.Ayarlamaya gerek duymayacağınız bir monitör ile yapacaklarınız daha kolaylaşacak.Çünkü gerçekten önemli monitör ayarı.
LG’nin yeni LCD monitörü, yüksek parlaklık seviyesi ve renk ayrımı sunan DFC 5000:1’lik yenilikçi bir kontrast oranına sahip.
2 ms yanıt süresiyle FLATRON L206WU, grafik olarak en yoğun içeriğin dahi kusursuz bir şekilde gösterimini sağlıyor.
Kriptoyrum:Her manyağa lazım cinsinden bir sistem,ben çok beğendim.
En uzak galaksi?
Uluslararası gökbilimcilerin, evrende bugüne kadar bilinen en uzak galaksinin yerini tespit ettikleri bildirildi.
Şili Katolik Üniversitesi gök bilimcilerinden Leopoldo Infante, yaptığı açıklamada, en uzak galaksinin 12,5 milyar yıl önce oluşurken yaydığı ışık sayesinde tespit edildiğini söyledi.
Gök bilimciye göre, "A1689zD1" adı verilen bu galaksi, Dünya'dan 240 milyar ışık yılı uzakta bulunuyor.
Bu galaksinin bulunmasının kainatın yaratılış sürecini inceleyen bilimadamları için yeni bir araştırma alanı olacağını belirten Infante, "En uzaktaki galaksileri inceleyerek, bir galaksinin oluşum sürecini ve kainatın doğuşunda maddelerin nasıl bir araya geldiğini anlayabiliriz" dedi.
Şilili gök bilimci, "A1689zD1" galaksisinin kütlesinin Samanyolu'na benzediğini, ancak Samanyolu'ndan biraz küçük olduğunu ve çok fazla metal içermediğini söyledi.
İkisi de yörüngede bulunan NASA'nın Hubble ve Spitzer teleskopları ve Şili'nin kuzeyindeki Paranal gözlemevindeki teleskoptan bu galaksinin bulunması için faydalanıldığı belirtiliyor.
Kriptoyrum:
240 milyar ışık yılı uzaklık ışık hızına ulaştığımız zamanlarda bile gerçekten çok uzun mesafe kat etmemiz gereken bir yol.
Şili Katolik Üniversitesi gök bilimcilerinden Leopoldo Infante, yaptığı açıklamada, en uzak galaksinin 12,5 milyar yıl önce oluşurken yaydığı ışık sayesinde tespit edildiğini söyledi.
Gök bilimciye göre, "A1689zD1" adı verilen bu galaksi, Dünya'dan 240 milyar ışık yılı uzakta bulunuyor.
Bu galaksinin bulunmasının kainatın yaratılış sürecini inceleyen bilimadamları için yeni bir araştırma alanı olacağını belirten Infante, "En uzaktaki galaksileri inceleyerek, bir galaksinin oluşum sürecini ve kainatın doğuşunda maddelerin nasıl bir araya geldiğini anlayabiliriz" dedi.
Şilili gök bilimci, "A1689zD1" galaksisinin kütlesinin Samanyolu'na benzediğini, ancak Samanyolu'ndan biraz küçük olduğunu ve çok fazla metal içermediğini söyledi.
İkisi de yörüngede bulunan NASA'nın Hubble ve Spitzer teleskopları ve Şili'nin kuzeyindeki Paranal gözlemevindeki teleskoptan bu galaksinin bulunması için faydalanıldığı belirtiliyor.
Kriptoyrum:
240 milyar ışık yılı uzaklık ışık hızına ulaştığımız zamanlarda bile gerçekten çok uzun mesafe kat etmemiz gereken bir yol.
Neodim Nedir?
Periyodik cetvelde atom numarası 60 ,ağırlığı 144,24 olan Proseodim den sonra gelen element.
Cam üzerinde, mor renkten şarap kırmızısına ve griye kadar farklı renklerde gölgeler yapan bir renk vericidir. Bu camlardan geçen ışınlar, çok keskin emilim bantları gösterirler ve astronomi çalışmalarında kullanılırlar. Parlak mor camların ve kızılötesi ışınları süzen camların yapımında da neodim kullanılır. Praseodim elementiyle birlikte, kaynakçıların ve cam yapımcılarının kullandıkları koruyucu gözlüklerin yapımında kullanılır. Neodim tuzları da, emaye renklendirmede kullanılır.
Cam lazerde neodim (neodyme) (2) camla karıştırılır. Neodimyum-demir mıknatısları ancak 1980'lerde keşfedilmiştir ve 1990'lara kadar da yaygın olarak bulunamazdı.
Cam üzerinde, mor renkten şarap kırmızısına ve griye kadar farklı renklerde gölgeler yapan bir renk vericidir. Bu camlardan geçen ışınlar, çok keskin emilim bantları gösterirler ve astronomi çalışmalarında kullanılırlar. Parlak mor camların ve kızılötesi ışınları süzen camların yapımında da neodim kullanılır. Praseodim elementiyle birlikte, kaynakçıların ve cam yapımcılarının kullandıkları koruyucu gözlüklerin yapımında kullanılır. Neodim tuzları da, emaye renklendirmede kullanılır.
Cam lazerde neodim (neodyme) (2) camla karıştırılır. Neodimyum-demir mıknatısları ancak 1980'lerde keşfedilmiştir ve 1990'lara kadar da yaygın olarak bulunamazdı.
24 Ocak 2008
Online Yemek Siparişi
Bugün bahsetmek istediğim site online yemek sipariş sitesi yanlış duymadınız bunuda yaptılar :) 1200 seçkin restorantın bulunduğu bu site İstanbul'daki her semte ulaşıyor..
Sipariş vermek çok kolay üye oluyorsunuz sonra oturduğunuz semtin ismini seçiyorsunuz, karşınıza gelen açık restorantlardan birini seçip siparişinizi veriyorsunuz vermiş olduğunuz siparişler yan tarafta sizi takip eden bir sepete aktarılıyor sonra sepeti onayla seçeneğini seçiyorsunuz ve siparişiniz belirtilen saatte kapınızda.Aynı zamanda site değişik ödeme seçenekleri sunuyor gerçekten çok kullanışlı ve hoş bir tasarıma sahip bir site yorulmadan canınız ne istiyorsa sipariş verebilirsiniz şimdilik sadece İstanbul'da BuradaBiz gezdik beğendik şimdi sıra sizlerde...
Sipariş vermek çok kolay üye oluyorsunuz sonra oturduğunuz semtin ismini seçiyorsunuz, karşınıza gelen açık restorantlardan birini seçip siparişinizi veriyorsunuz vermiş olduğunuz siparişler yan tarafta sizi takip eden bir sepete aktarılıyor sonra sepeti onayla seçeneğini seçiyorsunuz ve siparişiniz belirtilen saatte kapınızda.Aynı zamanda site değişik ödeme seçenekleri sunuyor gerçekten çok kullanışlı ve hoş bir tasarıma sahip bir site yorulmadan canınız ne istiyorsa sipariş verebilirsiniz şimdilik sadece İstanbul'da BuradaBiz gezdik beğendik şimdi sıra sizlerde...
Bir Kaç Fıkra
Dünya'nın en yaşlı adamı...
Ortadoğuda bir dağ köyünde dünyanın en yaşlı adamının yaşadığı haberi gelmiş. Adamı alıp apar topar stüdyoya getirmişler. Bir televizyon kanalında ana haber bültenine çıkarmışlar. Spiker yaşlı adama sormuş;
-"Amca bu kadar sene yaşadın, bize en güzel anını anlatır mısın?" Adam anlatmaya başlamış:
-"Oğlum, bizim eşeğin sıpası kaybolmuştu, köyün gençleri toplanıp aramaya koyulduk... velhasıl sıpayı dağın arkasında bulduk. Hayvanı köye getirirken şeytan dürttü, serde gençlik de var. Eşek gözümüze güzel göründü oracıkta sıpayı..." Spiker adamı susturmuş;
-"Aman amca yavaş, başka güzel anın yokmu?"
-"Var tabi. Bir gün muhtarın kızı kaybolmuştu, aramaya koyulduk, kızı kuyunun başında bulduk. Köye getirirken şeytan dürttü, serde gençlik te var. Kız da güzel mi güzel, oracıkta..." Spiker yine kesmiş.
-"Amca senin bütün güzel anıların böyle ise, bir de kötü anını anlat bakalım."
-"Hiç sorma oğlum. Bir gün de ben kayboldum..."
Adamin biri issiz bir adaya duser, birden calilarin arkasinda kazanin etrafinda dans eden yerlileri gorur.
- aha simdi boku yedik! der.
o anda yaninda en ak sakallisindan bir dede belirir:
- dur evlat, daha boku yemedin. der
- al su taşi, su suslu koltukta oturan adamin kafasina tum gucunle at.
bizim adam dedenin dedigini yapar, kabile reisinin basina tasi atinca dans eden butun yerliler bi anda buna dogru doner.
ve ak sakalli dede finali yapar:
- aha evlat! simdi boku yedin.
Cennete 2 Kadın...
1- selam, benim adım wanda.
2- selam, benimkide slyvia, sen nasıl öldün?
1- donarak öldüm.
2- ne kadar korkunç.
1- yok o kadar kötü değildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya
başladım ve uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm.
2- peki sen nasıl öldün?
1- ağır bir kalp krizi geçirdim. kocamın beni aldattığını sandım,
onu iş üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına
televizyon seyreder halde buldum.
2- sonra ne oldu?
2- kesinlikle evde başka bir kadının olduğundan emindim, bütün
evi
aramaya başladım. çatıyı, yatakların altını ama her yeri aradım
fakat
bulamadım. ama aşırı yorulmuştum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
2- keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda
ikimiz de yaşıyor
olacaktık...
Ortadoğuda bir dağ köyünde dünyanın en yaşlı adamının yaşadığı haberi gelmiş. Adamı alıp apar topar stüdyoya getirmişler. Bir televizyon kanalında ana haber bültenine çıkarmışlar. Spiker yaşlı adama sormuş;
-"Amca bu kadar sene yaşadın, bize en güzel anını anlatır mısın?" Adam anlatmaya başlamış:
-"Oğlum, bizim eşeğin sıpası kaybolmuştu, köyün gençleri toplanıp aramaya koyulduk... velhasıl sıpayı dağın arkasında bulduk. Hayvanı köye getirirken şeytan dürttü, serde gençlik de var. Eşek gözümüze güzel göründü oracıkta sıpayı..." Spiker adamı susturmuş;
-"Aman amca yavaş, başka güzel anın yokmu?"
-"Var tabi. Bir gün muhtarın kızı kaybolmuştu, aramaya koyulduk, kızı kuyunun başında bulduk. Köye getirirken şeytan dürttü, serde gençlik te var. Kız da güzel mi güzel, oracıkta..." Spiker yine kesmiş.
-"Amca senin bütün güzel anıların böyle ise, bir de kötü anını anlat bakalım."
-"Hiç sorma oğlum. Bir gün de ben kayboldum..."
Adamin biri issiz bir adaya duser, birden calilarin arkasinda kazanin etrafinda dans eden yerlileri gorur.
- aha simdi boku yedik! der.
o anda yaninda en ak sakallisindan bir dede belirir:
- dur evlat, daha boku yemedin. der
- al su taşi, su suslu koltukta oturan adamin kafasina tum gucunle at.
bizim adam dedenin dedigini yapar, kabile reisinin basina tasi atinca dans eden butun yerliler bi anda buna dogru doner.
ve ak sakalli dede finali yapar:
- aha evlat! simdi boku yedin.
Cennete 2 Kadın...
1- selam, benim adım wanda.
2- selam, benimkide slyvia, sen nasıl öldün?
1- donarak öldüm.
2- ne kadar korkunç.
1- yok o kadar kötü değildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya
başladım ve uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm.
2- peki sen nasıl öldün?
1- ağır bir kalp krizi geçirdim. kocamın beni aldattığını sandım,
onu iş üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına
televizyon seyreder halde buldum.
2- sonra ne oldu?
2- kesinlikle evde başka bir kadının olduğundan emindim, bütün
evi
aramaya başladım. çatıyı, yatakların altını ama her yeri aradım
fakat
bulamadım. ama aşırı yorulmuştum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
2- keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda
ikimiz de yaşıyor
olacaktık...
Günlerden Perşembe
Bu gün normal bir haftanın normal bir perşembesi.Aylardan Ocak olmasına rağmen ben yaz hissediyorum mevsimi.Hava rüzgarlı ama bu sanki içimi okşayan sıcak bir rüzgar gibi geliyor.Tarifsiz bir mutluluk var içimde,belkide bunu dile getirince mutlu oluyorumdur bilemiyorum.
Bir arkadaşım var Oğuz adında onun vukaatları ile uğraşıyoruz bir kaç haftadır :).Biraz hayta bir arkadaşta karşı cinse karşı konulmaz ilgisini banada bulaştırdı beraber geziyoruz artık.Gün içinde en çok gördüğüm insanlardan kendisi.Onun babası benim kişiliğim hakkında her şeyi benim annem ve kardeşim ise Oğuz hakkında her şeyi biliyorlar.Bir anda o kadar çok şey anlatmışız ki ailelerimize her şeyi bilir olmuşlar.
Neyse ben bugun hiç birşey yapmamamı planlıyorum belki bir komedi belki bir aksiyon filmi seyrederim yarın karne alacağım.Öss ye de 4 ay kaldı of hadi hayırlısı...
Bir arkadaşım var Oğuz adında onun vukaatları ile uğraşıyoruz bir kaç haftadır :).Biraz hayta bir arkadaşta karşı cinse karşı konulmaz ilgisini banada bulaştırdı beraber geziyoruz artık.Gün içinde en çok gördüğüm insanlardan kendisi.Onun babası benim kişiliğim hakkında her şeyi benim annem ve kardeşim ise Oğuz hakkında her şeyi biliyorlar.Bir anda o kadar çok şey anlatmışız ki ailelerimize her şeyi bilir olmuşlar.
Neyse ben bugun hiç birşey yapmamamı planlıyorum belki bir komedi belki bir aksiyon filmi seyrederim yarın karne alacağım.Öss ye de 4 ay kaldı of hadi hayırlısı...
23 Ocak 2008
Ordan Burdan Ufak Anılar
İstanbul'da 1 hafta kaldım 1 hafta içinde gerçekten belki benim bakış açıma komik gelen bir çok olay yaşadım.En göze batanı tramvay raylarını kullanan şöföre aittir.
Hemen anlatmak istiyorum.Şimdi Ayasofya müzesinin yanında yürüyorum,yolda raylar var bu da benim ilk defa gördüğüm bir durum.Her neyse devam ediyorum aşağıya doğru yürümeye bir yandan da yan tarafımdan akan ray ve kara ulaşım araçlarını bir arada görmenin zevkini yaşıyorum ta ki aracın biri ray üzerinden benimle aynı yönde aşağıya doğru gidiyor arkasından da metro geliyor bir kaç zil çalıyor şöförde bir kıpırtı yok,metro makinisti dayanamıyor ve patlıyor 35.xxx.xx boş gitme bari duraklardan yolcu al diyor ben bir kahkaha atıyorum önünden geçtiğim deri dükkanı sahibi Welcome welcome come on cheap leather diye bağırmaya başladı.Thanks dedim ve devam ettim kıramadım söyleyemedim benim türk olduğumu adama :)...Adını unuttuğum o aşağıya vardım karşıda kadıköy var galiba galata köprüsü vardı orada otobüs duraklarına gidiyorum ve en bol bulduğum adamlar olan otopark bekçilerinden bir tanesine soruyorum abi 100. yıl köp otobüsü nerden kalkıyor diye.Bana cevap şu meydandan geçerken cüzdanına sahip çık diyor.Ben vaz geçiyorum otobüs falan ellerim arkada taksi duraklarına yöneliyorm.Çok param gidiyor mu biraz ama korkmadan gelebiliyorum eve :)
Yağmurlu bir günde yakın bir arkadaşım çok yorulduğunu söylüyor bizde yürüyoruz yolumuzda biraz var bir kahvenin önünden geçiyoruz sandalyeler ıslak yaşlı bir amca oturmuş kahvenin tepesi sarmaşık ile sarılmış kısmına yağmuru seyrediyor,arkadaşa otur diyorum ıslak diyor ve amca patlatıyor cevabı senin ateşin söndürür orayı kızım otur sen[Arkadaş ta naif birisi yani öyle yanınızdan geçse dönüp 2. kez bakacağınız tiplerden değildi ama işte amcamın gördüğü ateşli tipler arasına girebilmişti]Tam 1 yıl dalga konum olmuştu hala gülüyorum o anı hatırlayınca...
Ne kadar inanırsınız bilmem ama doğum sancısını kim çeker tartışması yapan 2 arkadaşım var,gidiyorum soruyorum peki diyorum 1. ihtimal anne yani doğumu gerçekleştiren peki 2. ihtimali nerden buldunuz da böyle bir tartışma yarattınız el cevap:doğan bebek te sancı çekiyor mudur acaba...O andan sonrası biraz şiddetti anlatmak yersiz olur şuan.
Okan Bayülgen'in programına da gitmiştim İstanbul'da iken Deniz Akkaya ve bir yabancı hanım konuktu emin olun zaman zaman bende dahil bütün Deniz Akkaya arkası seyircileri programı özetleyemezler çünkü izlediğimiz yer yabancı bayanın kırmızı tangası ve Deniz hanımın resmen traverten görünümlü bacaklarıydı yorumlar hep bu konular üzerine idi,yabancı bayanın tangasını görmek için çaba sarfetmiyorduk çünkü pantolonun üstüne giymiş gibi gözüküyordu.Neyse güzel bir programdı.Tekrar yanımda oturan Selin'e teşekkür ediyorum belki okuyordur kim bilir çünkü Deniz hanımın travertenlerini onun sayesinde keşfetmiştim.
Şimdi yemek yemek zamanı hoşça kalın.Fevkalade sabahlar,uyanmak istemeyeceğiniz uykular ve akşam olmasını istemeyeceğiniz gündüzler dilerim...
Hemen anlatmak istiyorum.Şimdi Ayasofya müzesinin yanında yürüyorum,yolda raylar var bu da benim ilk defa gördüğüm bir durum.Her neyse devam ediyorum aşağıya doğru yürümeye bir yandan da yan tarafımdan akan ray ve kara ulaşım araçlarını bir arada görmenin zevkini yaşıyorum ta ki aracın biri ray üzerinden benimle aynı yönde aşağıya doğru gidiyor arkasından da metro geliyor bir kaç zil çalıyor şöförde bir kıpırtı yok,metro makinisti dayanamıyor ve patlıyor 35.xxx.xx boş gitme bari duraklardan yolcu al diyor ben bir kahkaha atıyorum önünden geçtiğim deri dükkanı sahibi Welcome welcome come on cheap leather diye bağırmaya başladı.Thanks dedim ve devam ettim kıramadım söyleyemedim benim türk olduğumu adama :)...Adını unuttuğum o aşağıya vardım karşıda kadıköy var galiba galata köprüsü vardı orada otobüs duraklarına gidiyorum ve en bol bulduğum adamlar olan otopark bekçilerinden bir tanesine soruyorum abi 100. yıl köp otobüsü nerden kalkıyor diye.Bana cevap şu meydandan geçerken cüzdanına sahip çık diyor.Ben vaz geçiyorum otobüs falan ellerim arkada taksi duraklarına yöneliyorm.Çok param gidiyor mu biraz ama korkmadan gelebiliyorum eve :)
Yağmurlu bir günde yakın bir arkadaşım çok yorulduğunu söylüyor bizde yürüyoruz yolumuzda biraz var bir kahvenin önünden geçiyoruz sandalyeler ıslak yaşlı bir amca oturmuş kahvenin tepesi sarmaşık ile sarılmış kısmına yağmuru seyrediyor,arkadaşa otur diyorum ıslak diyor ve amca patlatıyor cevabı senin ateşin söndürür orayı kızım otur sen[Arkadaş ta naif birisi yani öyle yanınızdan geçse dönüp 2. kez bakacağınız tiplerden değildi ama işte amcamın gördüğü ateşli tipler arasına girebilmişti]Tam 1 yıl dalga konum olmuştu hala gülüyorum o anı hatırlayınca...
Ne kadar inanırsınız bilmem ama doğum sancısını kim çeker tartışması yapan 2 arkadaşım var,gidiyorum soruyorum peki diyorum 1. ihtimal anne yani doğumu gerçekleştiren peki 2. ihtimali nerden buldunuz da böyle bir tartışma yarattınız el cevap:doğan bebek te sancı çekiyor mudur acaba...O andan sonrası biraz şiddetti anlatmak yersiz olur şuan.
Okan Bayülgen'in programına da gitmiştim İstanbul'da iken Deniz Akkaya ve bir yabancı hanım konuktu emin olun zaman zaman bende dahil bütün Deniz Akkaya arkası seyircileri programı özetleyemezler çünkü izlediğimiz yer yabancı bayanın kırmızı tangası ve Deniz hanımın resmen traverten görünümlü bacaklarıydı yorumlar hep bu konular üzerine idi,yabancı bayanın tangasını görmek için çaba sarfetmiyorduk çünkü pantolonun üstüne giymiş gibi gözüküyordu.Neyse güzel bir programdı.Tekrar yanımda oturan Selin'e teşekkür ediyorum belki okuyordur kim bilir çünkü Deniz hanımın travertenlerini onun sayesinde keşfetmiştim.
Şimdi yemek yemek zamanı hoşça kalın.Fevkalade sabahlar,uyanmak istemeyeceğiniz uykular ve akşam olmasını istemeyeceğiniz gündüzler dilerim...
Uçurtmalı
Dünyanın dev bir uçurtma yardımıyla hareket eden ilk ticari gemisi yolculuğuna çıktı.
Beluga Skysails gemisinin 160 metrekare büyüklüğündeki uçurtması bilgisayar yardımıyla kontrol ediliyor. Teknenin tasarımcıları rüzgar gücünü kullanan uçurtma sayesinde yakıt tüketiminin beşte bir azalacağı umudunda. Tasarımcılar bunun hem çevre, hem de şirketin bütçesi için faydalı olacağını vurguluyor.
Dünyadaki karbondiyoksit üretiminin yüzde 4’ü gemilerin kullandığı yakıttan kaynaklanıyor. Bu rakam uçakların ürettiği karbondiyoksitin iki katı.
Dünyada 50 bin ticari gemi bulunduğu, uluslararası nakliyatın yüzde 90’ını bunların yaptığı belirtiliyor.
KLASİK YELKENDEN FARKLI
Beluga Skysails okyanus ötesi ilk seferi için Almanya’nın kuzeyindeki Bremerhaven’dan yola çıktı. Hedefiyse Venezuela’nın Guanta limanı.
10 bin tonluk Beluga gemisinin işletmecileri dev uçurtmanın klasik yelkenden çok daha avantajlı olduğunu, güvertede yelken direği bulunmasına gerek olmadığı için mal yükleme-indirme işleminin aksamadığını vurguluyor.
Uçurtmanın bir diğer avantajıysa, kaptanları rüzgarı arkalarına alma zorunluluğundan kurtarması.
Dev uçurtma yandan esen rüzgarlar olduğu zaman da geminin motorlarına enerji sağlayabiliyor.
Bu teknolojinin orta büyüklükteki kargo, seyahat ve balıkçı gemilerinde kullanılabileceği kaydediliyor.
Beluga Skysails gemisinin 160 metrekare büyüklüğündeki uçurtması bilgisayar yardımıyla kontrol ediliyor. Teknenin tasarımcıları rüzgar gücünü kullanan uçurtma sayesinde yakıt tüketiminin beşte bir azalacağı umudunda. Tasarımcılar bunun hem çevre, hem de şirketin bütçesi için faydalı olacağını vurguluyor.
Dünyadaki karbondiyoksit üretiminin yüzde 4’ü gemilerin kullandığı yakıttan kaynaklanıyor. Bu rakam uçakların ürettiği karbondiyoksitin iki katı.
Dünyada 50 bin ticari gemi bulunduğu, uluslararası nakliyatın yüzde 90’ını bunların yaptığı belirtiliyor.
KLASİK YELKENDEN FARKLI
Beluga Skysails okyanus ötesi ilk seferi için Almanya’nın kuzeyindeki Bremerhaven’dan yola çıktı. Hedefiyse Venezuela’nın Guanta limanı.
10 bin tonluk Beluga gemisinin işletmecileri dev uçurtmanın klasik yelkenden çok daha avantajlı olduğunu, güvertede yelken direği bulunmasına gerek olmadığı için mal yükleme-indirme işleminin aksamadığını vurguluyor.
Uçurtmanın bir diğer avantajıysa, kaptanları rüzgarı arkalarına alma zorunluluğundan kurtarması.
Dev uçurtma yandan esen rüzgarlar olduğu zaman da geminin motorlarına enerji sağlayabiliyor.
Bu teknolojinin orta büyüklükteki kargo, seyahat ve balıkçı gemilerinde kullanılabileceği kaydediliyor.
22 Ocak 2008
Nanoteknoloji Ürünleri
ABD'li bilim insanları, şimdiye dek bilinen en koyu maddeyi ürettiler.
ABD'nin New York eyaletinin Troy kentindeki Rensselaer Politeknik Enstitüsü'nden araştırmacıların geliştirdikleri yeni madde, tek bir karbon atomunun silindirleri kuşattığı karbon nanotüplerden üretildi.
Geliştirdikleri yeni maddenin, ışığı tüm açılardan ve tüm dalga boylarından soğurma özelliğine sahip ideal âma siyah maddeye en yakın özdek olduğunu belirten araştırmacılar, buluşlarının özellikle elektronik ve güneş enerjisi alanlarında kullanılabileceğini kaydettiler.
İlk olarak 1991 yılında ortaya atılan karbon nanotüp mimarisi, karbon atomlarının moleküler bir silindir biçiminde birleştirilmesiyle oluşuyor.
Nanotüplerin çapı 1 nanometre, diğer bir deyişle insan kılının 10 binde 1'i kalınlığında.
Araştırmacılar nanotüpleri, laboratuar ortamında bitki gibi yetiştirmeyi planlıyorlar.
Karadelikler aklınıza geldi mi hiç bu haberi okurken,ışığı her açıdan soğuran bir madde hızın anlamsız olduğu bir ortamın içinde olduğunuzu varsayın ya yok olacaksınız ya da radyasyon yayarak boyut değiştireceksiniz.Güneş enerji sistemlerinde gerçekten çok işe yarayacağı düşünülen bu sistem son yılların önemli buluşlarından.Kültür haber Michigan Kriptograf,teşekkürler Mantar...
ABD'nin New York eyaletinin Troy kentindeki Rensselaer Politeknik Enstitüsü'nden araştırmacıların geliştirdikleri yeni madde, tek bir karbon atomunun silindirleri kuşattığı karbon nanotüplerden üretildi.
Geliştirdikleri yeni maddenin, ışığı tüm açılardan ve tüm dalga boylarından soğurma özelliğine sahip ideal âma siyah maddeye en yakın özdek olduğunu belirten araştırmacılar, buluşlarının özellikle elektronik ve güneş enerjisi alanlarında kullanılabileceğini kaydettiler.
İlk olarak 1991 yılında ortaya atılan karbon nanotüp mimarisi, karbon atomlarının moleküler bir silindir biçiminde birleştirilmesiyle oluşuyor.
Nanotüplerin çapı 1 nanometre, diğer bir deyişle insan kılının 10 binde 1'i kalınlığında.
Araştırmacılar nanotüpleri, laboratuar ortamında bitki gibi yetiştirmeyi planlıyorlar.
Karadelikler aklınıza geldi mi hiç bu haberi okurken,ışığı her açıdan soğuran bir madde hızın anlamsız olduğu bir ortamın içinde olduğunuzu varsayın ya yok olacaksınız ya da radyasyon yayarak boyut değiştireceksiniz.Güneş enerji sistemlerinde gerçekten çok işe yarayacağı düşünülen bu sistem son yılların önemli buluşlarından.Kültür haber Michigan Kriptograf,teşekkürler Mantar...
Nüfus Verileri
2007 yılında adrese dayalı yapılan nüfus sayım denemesi kimi yerlerde ne kadar doğru uygulandı bilinmez ama ortada bir sonuç var evet Türkiye nüfusu televizyonlardan da duyduğumuz gibi tamı tamına 70 milyon küsur kişidir.İşte veriler sayın Kriptograf-
* Nüfusun 35,376,533'ünü erkek, 35,209,723'ünü ise kadınlar oluşturmaktadır.
* Ülkemizde ikamet eden nüfusun % 70.5'i şehirlerde yaşamaktadır.
* Ülkemiz nüfusunun % 17.8'i İstanbul'da ikamet etmektedir.
* Şehirlerde yaşayan nüfus oranının en yüksek olduğu il % 92.7 ile Ankara, en düşük olduğu il ise % 31.8 ile Ardahan'dır.
* İstanbul ilinde 12,573,836 kişi ikamet etmektedir.
*Türkiye nüfusunun yarısı 28.3 yaşından küçüktür.
* Ülkemizde ortanca yaş 28.3'tür.
* Ortanca yaş erkeklerde 27.7 iken, kadınlarda 28.8'dir.
* Şehirlerde ikamet edenlerin ortanca yaşı 28.4, köylerde ise 27.9'dur.
*Nüfusun % 66.5'i 15 ile 64 yaşları arasındadır.
*Türkiye'de kilometrekareye düşen kişi sayısı 92 kişidir.
*Ülkemizde 98,064 yabancı uyruklu kişi ikamet etmektedir.
*Türkiye'de ikamet eden nüfusun % 0.14'ü yabancı uyrukludur. Yabancı uyrukluların en fazla bulunduğu ilk beş il sırasıyla; İstanbul (42,228), Bursa (11,495), Ankara (7,166), İzmir (6,707) ve Antalya (6,343) illeridir.
* Nüfusun 35,376,533'ünü erkek, 35,209,723'ünü ise kadınlar oluşturmaktadır.
* Ülkemizde ikamet eden nüfusun % 70.5'i şehirlerde yaşamaktadır.
* Ülkemiz nüfusunun % 17.8'i İstanbul'da ikamet etmektedir.
* Şehirlerde yaşayan nüfus oranının en yüksek olduğu il % 92.7 ile Ankara, en düşük olduğu il ise % 31.8 ile Ardahan'dır.
* İstanbul ilinde 12,573,836 kişi ikamet etmektedir.
*Türkiye nüfusunun yarısı 28.3 yaşından küçüktür.
* Ülkemizde ortanca yaş 28.3'tür.
* Ortanca yaş erkeklerde 27.7 iken, kadınlarda 28.8'dir.
* Şehirlerde ikamet edenlerin ortanca yaşı 28.4, köylerde ise 27.9'dur.
*Nüfusun % 66.5'i 15 ile 64 yaşları arasındadır.
*Türkiye'de kilometrekareye düşen kişi sayısı 92 kişidir.
*Ülkemizde 98,064 yabancı uyruklu kişi ikamet etmektedir.
*Türkiye'de ikamet eden nüfusun % 0.14'ü yabancı uyrukludur. Yabancı uyrukluların en fazla bulunduğu ilk beş il sırasıyla; İstanbul (42,228), Bursa (11,495), Ankara (7,166), İzmir (6,707) ve Antalya (6,343) illeridir.
Ebola
Ebola:Bir virüs türü olan bu varlık bulaştığı zaman insan vücudunu kısa sürede etkisiz hale getiriyor.%85 ile 90 arasında öldürücü etkiye sahip virüs ile yapılan çalışmalar günümüze kadar kısıtlı idi fakat gelişen teknoloji sayesinde etkisi azaltılarak çalışılan ebolalar yarattı ve arkasıda geldi zararsız ebola virüsleri üretildi,kim bilir belkide böylece virüsün çoğalmasını sağlayan geni bulabilirsek her virüste denenebilir ve bir çok hastalığa sebep olan muhteşem organizmalar bir nebze olsun yararlı hale getirilebilirler.Kültür haber Budapeşte Kriptograf ,söz sende mantar...
Amerikalı bilimadamları, aşı geliştirmek ya da tedavi amaçlı kullanmak üzere, öldürücü Ebola virüsünün zararsız halini geliştirdi.
ABD'de yayımlanan "Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları" adlı dergide çıkan yazıda bilim adamları, Ebola virüsünden alınan tek bir genin virüsün kopyalanıp çoğalmasını engellediğini duyurdu.
Madison'daki Wisconsin Üniversitesinden bilim adamları, Ebola'nın 8 geninden VP30 adı verilen tek bir geninin çıkarılmasıyla, virüsün kendisini kopyalayıp çoğaltamadığını açıkladı.
Araştırmada, virüsün bulaşmadan çoğaltılabilmesi için de maymun böbreği hücrelerinden yararlanıldığı kaydedildi.
Araştırmacılardan Yoshihiro Kawaoka, değiştirilmiş virüsün normal hücrelerde büyümediğini, bu sistemin ilaç ve aşı geliştirmede kullanılabileceğini söyledi.
Araştırma, yine de bütün bilimadamlarını ikna etmiş değil. Texas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezinden Profesör Susan Fisher-Hoch, değiştirilmiş virüsün zararsız olabileceğini söyleyebilmek için daha fazla kanıt gerektiğini savunuyor.
Normalde, Ebola virüsü bulaştığında yüzde 80 oranında öldürücü oluyor. Ebolanın yer aldığı her türlü çalışma için "4'ün biyogüvenlik düzeyi" (BSL4) gerekiyor.
Araştırmacılar, yalıtılmış ve dışarıya göre düşük basınçlı bir odada, hava destekli biyogüvenlik giysileri giyiyor. Bu da küçük ölçekli bir araştırmayı bile oldukça zahmetli bir hale sokuyor.
Amerikalı bilimadamları, aşı geliştirmek ya da tedavi amaçlı kullanmak üzere, öldürücü Ebola virüsünün zararsız halini geliştirdi.
ABD'de yayımlanan "Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları" adlı dergide çıkan yazıda bilim adamları, Ebola virüsünden alınan tek bir genin virüsün kopyalanıp çoğalmasını engellediğini duyurdu.
Madison'daki Wisconsin Üniversitesinden bilim adamları, Ebola'nın 8 geninden VP30 adı verilen tek bir geninin çıkarılmasıyla, virüsün kendisini kopyalayıp çoğaltamadığını açıkladı.
Araştırmada, virüsün bulaşmadan çoğaltılabilmesi için de maymun böbreği hücrelerinden yararlanıldığı kaydedildi.
Araştırmacılardan Yoshihiro Kawaoka, değiştirilmiş virüsün normal hücrelerde büyümediğini, bu sistemin ilaç ve aşı geliştirmede kullanılabileceğini söyledi.
Araştırma, yine de bütün bilimadamlarını ikna etmiş değil. Texas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezinden Profesör Susan Fisher-Hoch, değiştirilmiş virüsün zararsız olabileceğini söyleyebilmek için daha fazla kanıt gerektiğini savunuyor.
Normalde, Ebola virüsü bulaştığında yüzde 80 oranında öldürücü oluyor. Ebolanın yer aldığı her türlü çalışma için "4'ün biyogüvenlik düzeyi" (BSL4) gerekiyor.
Araştırmacılar, yalıtılmış ve dışarıya göre düşük basınçlı bir odada, hava destekli biyogüvenlik giysileri giyiyor. Bu da küçük ölçekli bir araştırmayı bile oldukça zahmetli bir hale sokuyor.
Metan Gazlı İnekler!
[Hani dedim haberiniz olsun,bahsi geçtiğinde bilmiyorum demeyin diye yazıyorum]
İsveç'te bir üniversite, ineklerin çıkardığı sera etkisi yaratan gazları ölçmek için araştırma yapacak. Uppsala'daki İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi'nin, 400 bin avroluk projesinde 20 kadar inek kullanılacak.
Büyük baş hayvanlar, küresel ısınmaya sebep olan sera etkisi yapan gazlardan olan metan gazı çıkarıyor.
Araştırmacılar, çıkarılan metan gazının seviyesinin hayvanların yedikleri yiyeceklerin türüne bağlı olduğunu düşünüyor. Projenin başkanı Jan Bertilsson, araştırmada kullanılacak ineklere farklı türde gıdalar verileceğini ve boyunlarına takılacak bir cihazla, çevrelerindeki havada bulunan metan miktarının ölçüleceğini söyledi. Bertilsson, ineklerin metan gazının yüzde 95'ini ağız yoluyla çıkardıklarını belirtti. Araştırma hükümete bağlı İsveç Çevre ve Tarım Bilimleri Konseyi'nce finanse edilecek.
Küresel ısınmaya sebep arayan bilim adamları sorun ineklerde,hırpalamayın kendinizi kim deldi lan bunu kim ısıttı bu küreyi gibi sorularla.
İsveç'te bir üniversite, ineklerin çıkardığı sera etkisi yaratan gazları ölçmek için araştırma yapacak. Uppsala'daki İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi'nin, 400 bin avroluk projesinde 20 kadar inek kullanılacak.
Büyük baş hayvanlar, küresel ısınmaya sebep olan sera etkisi yapan gazlardan olan metan gazı çıkarıyor.
Araştırmacılar, çıkarılan metan gazının seviyesinin hayvanların yedikleri yiyeceklerin türüne bağlı olduğunu düşünüyor. Projenin başkanı Jan Bertilsson, araştırmada kullanılacak ineklere farklı türde gıdalar verileceğini ve boyunlarına takılacak bir cihazla, çevrelerindeki havada bulunan metan miktarının ölçüleceğini söyledi. Bertilsson, ineklerin metan gazının yüzde 95'ini ağız yoluyla çıkardıklarını belirtti. Araştırma hükümete bağlı İsveç Çevre ve Tarım Bilimleri Konseyi'nce finanse edilecek.
Küresel ısınmaya sebep arayan bilim adamları sorun ineklerde,hırpalamayın kendinizi kim deldi lan bunu kim ısıttı bu küreyi gibi sorularla.
21 Ocak 2008
Havlıyorum Sahip İyi Bak Ben Ne Diyorum?
Macar bilimadamları, köpek havlamalarını tercüme eden bir bilgisayar programı geliştirdiler.
Macaristan'ın Eötvös Lorand Üniversitesinde 14 Macar çoban köpeğinin 6 değişik durumda 6 binden fazla havlaması analiz edilerek hazırlanan program, köpeğin havlamasının "yabancı", "dövüş", "yürüyüş", "yalnız", "top" ya da "oyun" senaryolarından hangi anlama geldiğini tanıyor.
Havlamaların teybe kayıt edildikten sonra bilgisayarda dijital ortama aktarılmasıyla yazılan programın havlamaları doğru anlama oranının yüzde 43 olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, yazılımın yüksek bir oran yakalamasa da havlamaları insandan çok daha iyi anladığını kaydediyorlar.
Yazılımın, en doğru "dövüş" ve "yabancı" anlamına gelen havlamaları tanımladığı, en fazla ise "oyun" havlamasında hata yaptığı belirtiliyor.
Programın hazırlanması sırasında yürütülen analiz ve araştırmanın sonuçları da Animal Cognition adlı bilimsel dergide yayımlanırken, köpeklerin duygusal durumlarına bağlı havlamalarının değişik akustik özellikleri bulunduğu ifade edildi.
%43 başarı oranı ne kadar işe yarar bilinmez ama bir ilerlemedir hoş gerçekten köpeklerin havlamaları merak konum olmuştur benimde.Çok farklı şekilde havlamalarına şahit oldum her biri birbirinden farklı sesler sanki neyse bakalım devamı gelecek mi Macar bilim uşaklarından...Kriptograf kültürhaber Akçaabat söz sende Mantar...
Macaristan'ın Eötvös Lorand Üniversitesinde 14 Macar çoban köpeğinin 6 değişik durumda 6 binden fazla havlaması analiz edilerek hazırlanan program, köpeğin havlamasının "yabancı", "dövüş", "yürüyüş", "yalnız", "top" ya da "oyun" senaryolarından hangi anlama geldiğini tanıyor.
Havlamaların teybe kayıt edildikten sonra bilgisayarda dijital ortama aktarılmasıyla yazılan programın havlamaları doğru anlama oranının yüzde 43 olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, yazılımın yüksek bir oran yakalamasa da havlamaları insandan çok daha iyi anladığını kaydediyorlar.
Yazılımın, en doğru "dövüş" ve "yabancı" anlamına gelen havlamaları tanımladığı, en fazla ise "oyun" havlamasında hata yaptığı belirtiliyor.
Programın hazırlanması sırasında yürütülen analiz ve araştırmanın sonuçları da Animal Cognition adlı bilimsel dergide yayımlanırken, köpeklerin duygusal durumlarına bağlı havlamalarının değişik akustik özellikleri bulunduğu ifade edildi.
%43 başarı oranı ne kadar işe yarar bilinmez ama bir ilerlemedir hoş gerçekten köpeklerin havlamaları merak konum olmuştur benimde.Çok farklı şekilde havlamalarına şahit oldum her biri birbirinden farklı sesler sanki neyse bakalım devamı gelecek mi Macar bilim uşaklarından...Kriptograf kültürhaber Akçaabat söz sende Mantar...
Mp3 Caiz midir?
İnternetten MP3 indirenlere gözaltı
İnternetten şarkı indirme dönemi sona erdi!. Emniyet ilk kez internetten müzik indirenlerin IP'sini tespit ettiği 112 kişiyi gözaltına alındı..
Soruşturma, MÜ-YAP’ın (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği), telif hakkına sahip olduğu müzik parçalarının internet üzerinde dağıtımının yapıldığını söyleyerek şikayetçi olması üzerine açıldı.
Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından başlatılan soruşturmada, internet kullanıcılarının “LimeWire” isimli programı kullanarak korsan müzik indirdikleri ve yine bu parçaları başkalarının alabilmeleri için kullanıma açtıkları tespit edildi.
Polis tarafından IP numaralarından önce bağlantı için kullandıkları telefon numaraları daha sonra da adresleri belirlenen korsan müzik dinleyen 112 kişi, gözaltına alındı.
Savcılık kararı ile bu kişilerin bilgisayarlarına incelenmek üzere el kondu. İfadeleri alınan korsan müzik dinleyicilerinin yaptıklarının suç olduğunu bilmediklerini söyledikleri belirtildi. Bilgisayarında korsan müzik parçaları bulunan A.K. (27) ifadesinde, “Birkaç kez sitelerden şarkı indirmiştim. Ancak bunların kullanıma açıldığından ve başkalarının bilgisayarıma girmesine izin verdiğimden haberim yoktu” dedi.
Anlamadığım bir konu var bu sanatçılar kendi reklamlarının yapılmasını neden istemiyorlar sanki internetten indiren adam gidip kaset alamayacak.İnternete sahip olan ve suan kaset almadan butun muzıklere erişebilen adam internete sahip olmadan öncede gidip parası ile kaset almıyordu arkadaşından kopyalıyordu vs. bunu anlayamayan ya da laf çıksın diye konuşan sanatçıları anlamak gerçekten zor.Bu mp3 denen meret çıkmasa idi biraz zor çıkışa geçerdi bu müzik piyasası.Mp3 geldi millet müzik dinler oldu 1 yılda 60 70 şarkıcı çıkıyor bunun nedeni kaset satmaması olabilir mi.Satmasa bu kadar yeni adam çıkıpta kaset çıkartmazdı ama neyse talim terbiyelere takılmayayım... :)
İnternetten şarkı indirme dönemi sona erdi!. Emniyet ilk kez internetten müzik indirenlerin IP'sini tespit ettiği 112 kişiyi gözaltına alındı..
Soruşturma, MÜ-YAP’ın (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği), telif hakkına sahip olduğu müzik parçalarının internet üzerinde dağıtımının yapıldığını söyleyerek şikayetçi olması üzerine açıldı.
Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından başlatılan soruşturmada, internet kullanıcılarının “LimeWire” isimli programı kullanarak korsan müzik indirdikleri ve yine bu parçaları başkalarının alabilmeleri için kullanıma açtıkları tespit edildi.
Polis tarafından IP numaralarından önce bağlantı için kullandıkları telefon numaraları daha sonra da adresleri belirlenen korsan müzik dinleyen 112 kişi, gözaltına alındı.
Savcılık kararı ile bu kişilerin bilgisayarlarına incelenmek üzere el kondu. İfadeleri alınan korsan müzik dinleyicilerinin yaptıklarının suç olduğunu bilmediklerini söyledikleri belirtildi. Bilgisayarında korsan müzik parçaları bulunan A.K. (27) ifadesinde, “Birkaç kez sitelerden şarkı indirmiştim. Ancak bunların kullanıma açıldığından ve başkalarının bilgisayarıma girmesine izin verdiğimden haberim yoktu” dedi.
Anlamadığım bir konu var bu sanatçılar kendi reklamlarının yapılmasını neden istemiyorlar sanki internetten indiren adam gidip kaset alamayacak.İnternete sahip olan ve suan kaset almadan butun muzıklere erişebilen adam internete sahip olmadan öncede gidip parası ile kaset almıyordu arkadaşından kopyalıyordu vs. bunu anlayamayan ya da laf çıksın diye konuşan sanatçıları anlamak gerçekten zor.Bu mp3 denen meret çıkmasa idi biraz zor çıkışa geçerdi bu müzik piyasası.Mp3 geldi millet müzik dinler oldu 1 yılda 60 70 şarkıcı çıkıyor bunun nedeni kaset satmaması olabilir mi.Satmasa bu kadar yeni adam çıkıpta kaset çıkartmazdı ama neyse talim terbiyelere takılmayayım... :)
Bilin Bakalım Hangi Ünlüye Benziyorsunuz?
http://www.myheritage.com.tr/ Bugün bir arkadaş tavsiyesiyle tanıştığım bir sitede bir kaç saatte yaptığım analizi sizlerle paylaşmak istiyorum.En önemli özelliği olarak Yüz Tanıma Sistemini görüyoruz bu sistemde fotoğrafınızı kaydediyosunuz ve site resmini tarayıp yüz hatlarınıza en uygun ünlüyü gösteriyor :) ilginç bir sistem çalışma şekli 3 aşamadan oluşuyor vermiş olduğunuz digital fotoğraf sisteme yükleniyor daha sonra yüz algılama teknolojisi kullanılıyor son aşamada ise daha önce sisteme kayıtlı yüzleri tanımak için yüz tanıma teknolojisi kullanılıyor. 2. özelliği aileniz kendiniz yada çevrenizdekiler için bir site oluşturabiliyorsunuz isterseniz soyağacığınızı bile tasarlıyabiliyorsunuz resimler kaydedip bir albüm oluşturabiliyorsunuz. ayarlar bölümünden sitenize istediğiniz başlığı ekleyebilir içeriği ayarlayabilirsiniz ücretsiz üyelere verdikleri alan 250Mb sitenize 15 kişi üye olabilir soyağacına 1000 kişi ekleyebilirsiniz bu özellikler aylık ödemeler karşılığında artıyor. hoş vakit geçireceğinizi düşündüğüm tıklanası bir site örnek web sitesi uygarismailbati.myheritage.com inceleyebilirsiniz. Mutlu Günler
19 Ocak 2008
-Eğitim Öğretim Yıllarım-
Eğitim öğretimin milli eğitim bakanlığı çerçevesinde İlkokul 1. sınıfta başladım.İlk günü gerçekten hatırlamıyorum,mutlu veya hüzünlü değilmiş demekki benim için.İlkokulum çok civcivli geçti aslına bakarsanız,okul denen şeyi gidene kadar daha önce duymuş fakat hep geçiştirmiş birisiydim.Yalaka bir kaç insan bize orayı sevmemiz için elinden geleni yapıyordu.Ben açıkçası o adamlar yüzünden sevmiyorum okulu :)
İlk öğretmenim bayandı görünüşü sert ti biraz Sivas'lı idi arada şiveli konuşurdu sınıfta ama tabi ben hemen duraksardım ne demek bu diye sormazdım korkardım.
Sıra dayaklarında ilk 3 e geçerdim çabuk bitsin benden sonrakileri izleyeyim diye düşünürdüm.Herkes böyle düşündüğü için sanki önce ben dayak yemek istiyorum dermiş gibi devamlı 1. numara değişirdi.
Öğretmen 1 numaraya 2 tokat vurduğu günden beri 3 olmaya başladım bende 2 de baya rabet görmüştü benim nazarımda ama mütevazı olabildim o zamanlarda.
Yürüyerek gidiyordum o zamanlar okula sabah cayır cayır yayan kömür sobalı odadan çıkıp o lanet yere gitmek inanın çok zor geliyordu.Bildiğim küfürü ediyordum ve okul da tenefüslerde devamlı arasına yenilerini katıyordum.Oynadığımız her türlü oyunla alakalı küfür biliyordum o zamanlar.Pek kullanmazdım çünkü kullanmayı değil söylemekte ki amacı merak ediyordum.Ne zaman söyleniyor acaba bileyimde söylersem o an anlarım ne zaman söyleneceğini.Anladım ,sabahları okula sıcak yataktan giderken,buz gibi su ile elimi yüzümü yıkarken,annemin pantolonun altından giydirdiği ince pijamanın paşasının çorabımdan sıyrılıp yukarı sıvandığı an ne biliyorsam küfür ederdim içimden ama :D Çevremde akıllı uslu çocuk bilinirdim.Zekiydim ki hala öyleyim sınıfta ilk sınavlarım 4 5 sınavım hepsi bütün sorular doğru olarak vermiştim.Öğretmen 2. sınıfa gönderelim mi ister misin seni dedi.Neden bile demedim çünkü anlamadım 2. sınıf ne ki? Ben hep 1 i en üstte bilirdim en iyi en güzel e ben 2. 3. 4.5.6. olacaksam devamlı geriye düşülecekse okumuyorum.
"Yok dedim gitmesem olmaz mı?"Neden" dedi öğretmen o zaman bu kadar kelime dağarcığım olmadığı için cümlelerimde zarf tümleci ve ekeylem yok."Canım istemiyor dedim".
"İyi yarın anneni okula çağır bir konuşalım" dedi."Tamam"dedim.
Annem geldi falan filan sonuçta ben geçmedim 2. sınıfa sonra öğrendim ki annem benim canım istemiyor diye söylediğim cevap yerine "oğlumun her sınıfı tadında okumasını istiyorum burda durmakla zeka kaybedecek değil ya istemiyorsa kendi bilir"deyişini duydum.
Neyse geçmedim işte.Yıllar geçti biraz daha büyüdüm 4 5 oldum ingilizce diye bir ders koydular,arkadaşlardan yolda kalanlar ağır hasar ile kurtulanlar oldu 4 senede.Ama 1. sınıfta ki omurga ile 4 e geçtik :)
Bir kaç arkadaşım vardı baya samimi olduğum.Yeni gelenlerde olmuştu tabi.İşte İngilizce'yi o iyi arkadaşlarımdan biris ile devamlı atışarak öğrendim.İngilizce öğretmenime sulandım ama sadece ben bildim.Müdürümüzün arkasında oturuyorduk ve 3. evimizdi ben okula başlayalı.4. senede 3 ev değiştirmiştik.Babam kiracılığı seviyor :)
Müdür okulda ne olsa bana söylerdi sabah okula beraber giderdik.Toplantılar da görevli öğrenci olurdum falan filan.
6.sınıfta bir gün kantin ihalesine kimse katılmadı bizlere kağıt verildi okulda okul kendi adına satış yapacaktır velilere duyurulur.
Hayır diye yazıp gönderen olmadığına göre kbl edilmiştir dimi.Çünkü kimse itiraz etmiyorsa tammamdır bu iş diye müdür yardımcımız vardı o zamanlar :)
Okul kendi satıyordu ama ne satıyordu simit ayran peki başında kim duruyordu Ben :)
Tenefüslerim simit ayran satmakla geçiyordu ki ben sıkıldım gittim mdür yardımcısına dedim hocam şunu ortaokulda ki öğrenciler bari paylaşsınlar ben yoruluyorum böyle her gün dedim.İyi tamam demedi ama 2 gün sonra velilere 1 yazı daha malumununz serkan simit sata sata yoruldu yanına sizin çocuğunuzu alıyoruz.İtiraz etmeye gelen olmadığı için müdür yardımcısı mantığı ile bu işide çözmüştüm.Artık haftada 1 gün ben satıyordum 4 gün başkası.Hatırlıyorum da 30 simit 30 ayran geldi sabahtan ilk tenefüs bir tek ben yedim 2 ayran 1 simit.2. tenefüs 3. geçti 10 simit satıldı anca neden okulda kermes var :) 5. tenefüs oldu daha 15 e yakın simit duruyor baktım bizim arkadaşlar tenefüste benim oturduğum kantin ısıtmalı ,bizimkiler hafiften titriyorlar sanki :) çağırdım bizim sınıfı kantine topladım 15 simit ayranı paylaşarak yedik.Akşam hesap veriyorum müdüre.Müdürüm annem(müdürümüz kadın ve annemin baya yakın arkadaşıydı)"oğlum simit satarken parası eksik olan falan olursa onlara veriver zaten ne kazanıyor okul bundan"dedi öğretmenim.Arkadaşlarda geldiler sınıfça 15 simit parası verdiler biz 30 kişiyiz dediler bende paranız mı eksik diye sordum evet cevabını alınca 30 simiti birden vedim onlara onlarda 15 ini kendileri yiyorlar bakınız arkada diğer 15 inide parayla başkasına satmış keratalar.
Bende bugün 11 simit 4 ayran yedim,içtim.
Devamı var 7. ve 8. sınıf anılarla dolu...
İlk öğretmenim bayandı görünüşü sert ti biraz Sivas'lı idi arada şiveli konuşurdu sınıfta ama tabi ben hemen duraksardım ne demek bu diye sormazdım korkardım.
Sıra dayaklarında ilk 3 e geçerdim çabuk bitsin benden sonrakileri izleyeyim diye düşünürdüm.Herkes böyle düşündüğü için sanki önce ben dayak yemek istiyorum dermiş gibi devamlı 1. numara değişirdi.
Öğretmen 1 numaraya 2 tokat vurduğu günden beri 3 olmaya başladım bende 2 de baya rabet görmüştü benim nazarımda ama mütevazı olabildim o zamanlarda.
Yürüyerek gidiyordum o zamanlar okula sabah cayır cayır yayan kömür sobalı odadan çıkıp o lanet yere gitmek inanın çok zor geliyordu.Bildiğim küfürü ediyordum ve okul da tenefüslerde devamlı arasına yenilerini katıyordum.Oynadığımız her türlü oyunla alakalı küfür biliyordum o zamanlar.Pek kullanmazdım çünkü kullanmayı değil söylemekte ki amacı merak ediyordum.Ne zaman söyleniyor acaba bileyimde söylersem o an anlarım ne zaman söyleneceğini.Anladım ,sabahları okula sıcak yataktan giderken,buz gibi su ile elimi yüzümü yıkarken,annemin pantolonun altından giydirdiği ince pijamanın paşasının çorabımdan sıyrılıp yukarı sıvandığı an ne biliyorsam küfür ederdim içimden ama :D Çevremde akıllı uslu çocuk bilinirdim.Zekiydim ki hala öyleyim sınıfta ilk sınavlarım 4 5 sınavım hepsi bütün sorular doğru olarak vermiştim.Öğretmen 2. sınıfa gönderelim mi ister misin seni dedi.Neden bile demedim çünkü anlamadım 2. sınıf ne ki? Ben hep 1 i en üstte bilirdim en iyi en güzel e ben 2. 3. 4.5.6. olacaksam devamlı geriye düşülecekse okumuyorum.
"Yok dedim gitmesem olmaz mı?"Neden" dedi öğretmen o zaman bu kadar kelime dağarcığım olmadığı için cümlelerimde zarf tümleci ve ekeylem yok."Canım istemiyor dedim".
"İyi yarın anneni okula çağır bir konuşalım" dedi."Tamam"dedim.
Annem geldi falan filan sonuçta ben geçmedim 2. sınıfa sonra öğrendim ki annem benim canım istemiyor diye söylediğim cevap yerine "oğlumun her sınıfı tadında okumasını istiyorum burda durmakla zeka kaybedecek değil ya istemiyorsa kendi bilir"deyişini duydum.
Neyse geçmedim işte.Yıllar geçti biraz daha büyüdüm 4 5 oldum ingilizce diye bir ders koydular,arkadaşlardan yolda kalanlar ağır hasar ile kurtulanlar oldu 4 senede.Ama 1. sınıfta ki omurga ile 4 e geçtik :)
Bir kaç arkadaşım vardı baya samimi olduğum.Yeni gelenlerde olmuştu tabi.İşte İngilizce'yi o iyi arkadaşlarımdan biris ile devamlı atışarak öğrendim.İngilizce öğretmenime sulandım ama sadece ben bildim.Müdürümüzün arkasında oturuyorduk ve 3. evimizdi ben okula başlayalı.4. senede 3 ev değiştirmiştik.Babam kiracılığı seviyor :)
Müdür okulda ne olsa bana söylerdi sabah okula beraber giderdik.Toplantılar da görevli öğrenci olurdum falan filan.
6.sınıfta bir gün kantin ihalesine kimse katılmadı bizlere kağıt verildi okulda okul kendi adına satış yapacaktır velilere duyurulur.
Hayır diye yazıp gönderen olmadığına göre kbl edilmiştir dimi.Çünkü kimse itiraz etmiyorsa tammamdır bu iş diye müdür yardımcımız vardı o zamanlar :)
Okul kendi satıyordu ama ne satıyordu simit ayran peki başında kim duruyordu Ben :)
Tenefüslerim simit ayran satmakla geçiyordu ki ben sıkıldım gittim mdür yardımcısına dedim hocam şunu ortaokulda ki öğrenciler bari paylaşsınlar ben yoruluyorum böyle her gün dedim.İyi tamam demedi ama 2 gün sonra velilere 1 yazı daha malumununz serkan simit sata sata yoruldu yanına sizin çocuğunuzu alıyoruz.İtiraz etmeye gelen olmadığı için müdür yardımcısı mantığı ile bu işide çözmüştüm.Artık haftada 1 gün ben satıyordum 4 gün başkası.Hatırlıyorum da 30 simit 30 ayran geldi sabahtan ilk tenefüs bir tek ben yedim 2 ayran 1 simit.2. tenefüs 3. geçti 10 simit satıldı anca neden okulda kermes var :) 5. tenefüs oldu daha 15 e yakın simit duruyor baktım bizim arkadaşlar tenefüste benim oturduğum kantin ısıtmalı ,bizimkiler hafiften titriyorlar sanki :) çağırdım bizim sınıfı kantine topladım 15 simit ayranı paylaşarak yedik.Akşam hesap veriyorum müdüre.Müdürüm annem(müdürümüz kadın ve annemin baya yakın arkadaşıydı)"oğlum simit satarken parası eksik olan falan olursa onlara veriver zaten ne kazanıyor okul bundan"dedi öğretmenim.Arkadaşlarda geldiler sınıfça 15 simit parası verdiler biz 30 kişiyiz dediler bende paranız mı eksik diye sordum evet cevabını alınca 30 simiti birden vedim onlara onlarda 15 ini kendileri yiyorlar bakınız arkada diğer 15 inide parayla başkasına satmış keratalar.
Bende bugün 11 simit 4 ayran yedim,içtim.
Devamı var 7. ve 8. sınıf anılarla dolu...
Herş-eyden Bezdim
Hani bilmem sizede olur mu,bazen acayip hırslanırsınız gerçekten istediğiniz şeyi elde etme yolunda yapılacakları yapacağınıza inanırsınız ve başlarsınız.Pek geçmez üstünden bir dönemece girersiniz başarmanız için geçmeniz gereken bir dönemeçtir kesin son olmayacaktır ama sona yaklaştıracaktır sizi kaybeder iseniz moral bozukluğu ve biraz daha şevk kırılması ,kazanırsanız daha sıkı sarılmak ya da hafiflemek için bir neden.
İşte ordayım dönemeçte,hiç bir trafik lambası koyulmamış gayet yoğun bir araç trafiği var 1 yaya yolu var önümde ama ışık olmadığı için hangi şöför yavaş gelir diye gözlerinin içlerine bakıyorum bu yavaşlasada dursam ama önümden geçiş hızları bile 80 90 km.Sıkılmaya başladım ama sonucu öğreneceğim mecburum ya yolda çarpılıp ebediyete ya da ağır yaralı kurtulup bir çok şeyden vazgeçmeye gidiyorum.İndim yola...yarın ya ben buradayım ya da benliğim...
(Parçalanacak bir edebiyata sahip olmadığım için ben gayet normal konuşan bir adamım)
İşte ordayım dönemeçte,hiç bir trafik lambası koyulmamış gayet yoğun bir araç trafiği var 1 yaya yolu var önümde ama ışık olmadığı için hangi şöför yavaş gelir diye gözlerinin içlerine bakıyorum bu yavaşlasada dursam ama önümden geçiş hızları bile 80 90 km.Sıkılmaya başladım ama sonucu öğreneceğim mecburum ya yolda çarpılıp ebediyete ya da ağır yaralı kurtulup bir çok şeyden vazgeçmeye gidiyorum.İndim yola...yarın ya ben buradayım ya da benliğim...
(Parçalanacak bir edebiyata sahip olmadığım için ben gayet normal konuşan bir adamım)
Ben birşey buldum ama!...
Bilim tarihi rastlantılar ile doludur ,demek istediğim raslantı eserı bulunmuş icatlar kuramlarla dolu...Hepsi bir mantığa ve kurala dayalıdır ama ilk çıkışları önemlidir bence...
BKZ...
Penisilin.
İSKOÇYA'DA KEŞFEDİLDİ. ALEXANDER FLEMİNG ADLI BİLİMADAMI GRİBE ÇARE ARARKEN, İÇİNDE BAKTERİ BULUNAN BİR KAPTA MANTAR ÜREMESİYLE PENİSİLİN'İ KEŞFETMİŞ OLDU.
X-Ray Cihazı.
ALMANYA'DA KEŞFEDİLDİ. 19. YY'DA ALMAN BİLİM ADAMI WİLHELM RÖNTGEN RADYASYON İLE DENEY YAPARKEN KEMİKLERİN GÖRÜNDÜĞÜNÜ KEŞFETTİ.
Yapay Tatlandırıcılar.
NEBRASKA'DA KEŞFEDİLDİ. BÜTÜN YAPAY TATLANDIRICILAR, DENEY YAPTIKTAN SONRA ELLERİNİ YIKAMAYI UNUTAN BİLİMADAMLARI TARAFINDAN KEŞFEDİLDİ.
Brendi.
ORTAÇAĞ TÜCCARLARININ ŞARAPTAKİ SUYU KAYNATMALARIYLA KEŞFEDİLDİ. BÖYLECE, ŞARAP YOLCULUKLARDA DAHA AZ YER KAPLIYORDU.
Sertleştirilebilir Lastik(Sertleşmiş Lastik).
NEW YORK'TA KEŞFEDİLDİ. CHARLES GOODYEAR, 1839'DA, LASTİK-SÜLFÜR KARIŞIMINI YANLIŞLIKLA ISITILMIŞ OCAĞIN ÜZERİNE DÜŞÜRÜNCE, SERTLEŞTİRİLMİŞ PLASTİK DE ORTAYA ÇIKTI.
Mikrodalga Fırınlar.
MASAÇUSETS'TE KEŞFEDİLDİ. 1946'DA PERCY SPENCER ADLI MÜHENDİSİN CEBİNDEKİ ŞEKERLER, BİR MAGNETRON TARAFINDAN ERİTİLİNCE GÜNÜMÜZ MUTFAKLARININ VAZGEÇİLMEZLERİNDEN MİKRODALGA FIRIN KEŞFEDİLMİŞ OLDU.
Lsd(UYUŞTURUCU)
İSVİÇRE'DE KEŞFEDİLDİ. İSVEÇLİ BİLİMADAMI ALBERT HOFFMAN, DOĞUM ÜZERİNE YAPTIĞI ÇALIŞMALARDA BAMBAŞKA BİR SONUÇLA KARŞILAŞTI: EN YAYGIN UYUŞTURUCU MADDE OLAN LSD
Oyun Hamuru
NEW YORK'TA KEŞFEDİLDİ. 1940'LARDA BİR JAMES WRİGHT ADLI BİLİMADAMININ SAVAŞTA KULLANMAK ÜZERE "SENTETİK LASTİK" ÜRETME ÇALIŞMALARI, OYUN HAMURUNUN KEŞFİYLE SONUÇLANDI.
BKZ...
Penisilin.
İSKOÇYA'DA KEŞFEDİLDİ. ALEXANDER FLEMİNG ADLI BİLİMADAMI GRİBE ÇARE ARARKEN, İÇİNDE BAKTERİ BULUNAN BİR KAPTA MANTAR ÜREMESİYLE PENİSİLİN'İ KEŞFETMİŞ OLDU.
X-Ray Cihazı.
ALMANYA'DA KEŞFEDİLDİ. 19. YY'DA ALMAN BİLİM ADAMI WİLHELM RÖNTGEN RADYASYON İLE DENEY YAPARKEN KEMİKLERİN GÖRÜNDÜĞÜNÜ KEŞFETTİ.
Yapay Tatlandırıcılar.
NEBRASKA'DA KEŞFEDİLDİ. BÜTÜN YAPAY TATLANDIRICILAR, DENEY YAPTIKTAN SONRA ELLERİNİ YIKAMAYI UNUTAN BİLİMADAMLARI TARAFINDAN KEŞFEDİLDİ.
Brendi.
ORTAÇAĞ TÜCCARLARININ ŞARAPTAKİ SUYU KAYNATMALARIYLA KEŞFEDİLDİ. BÖYLECE, ŞARAP YOLCULUKLARDA DAHA AZ YER KAPLIYORDU.
Sertleştirilebilir Lastik(Sertleşmiş Lastik).
NEW YORK'TA KEŞFEDİLDİ. CHARLES GOODYEAR, 1839'DA, LASTİK-SÜLFÜR KARIŞIMINI YANLIŞLIKLA ISITILMIŞ OCAĞIN ÜZERİNE DÜŞÜRÜNCE, SERTLEŞTİRİLMİŞ PLASTİK DE ORTAYA ÇIKTI.
Mikrodalga Fırınlar.
MASAÇUSETS'TE KEŞFEDİLDİ. 1946'DA PERCY SPENCER ADLI MÜHENDİSİN CEBİNDEKİ ŞEKERLER, BİR MAGNETRON TARAFINDAN ERİTİLİNCE GÜNÜMÜZ MUTFAKLARININ VAZGEÇİLMEZLERİNDEN MİKRODALGA FIRIN KEŞFEDİLMİŞ OLDU.
Lsd(UYUŞTURUCU)
İSVİÇRE'DE KEŞFEDİLDİ. İSVEÇLİ BİLİMADAMI ALBERT HOFFMAN, DOĞUM ÜZERİNE YAPTIĞI ÇALIŞMALARDA BAMBAŞKA BİR SONUÇLA KARŞILAŞTI: EN YAYGIN UYUŞTURUCU MADDE OLAN LSD
Oyun Hamuru
NEW YORK'TA KEŞFEDİLDİ. 1940'LARDA BİR JAMES WRİGHT ADLI BİLİMADAMININ SAVAŞTA KULLANMAK ÜZERE "SENTETİK LASTİK" ÜRETME ÇALIŞMALARI, OYUN HAMURUNUN KEŞFİYLE SONUÇLANDI.
10.000 kişiden hangisi kurtulacak
Gecikmiş Cevap...
burada 10.000 kisi olduğuna gore herkes de sagindaki oldurdugune gore kisi sayısının azalmasi asagidaki gibi olacaktir: 10.000 - 5.000- 2.500-1.250 - 625 - 312 - 156 - 78 - 39 -19 - 9 - 4 -2 -1
tek sayıli mahkum kaldığında sonuncu adam birinici adami olduruyor olacak. dolaısıyla 625'den 312'ye duserken 1. nolu kisi sizlere ömür.
cemberdeki insanlar 1-2-3-4-5-6... 10.000'e giderken sayı 5.000'e dusunce bu numaralar 1-3-5-7-9... 9999 oluyor.
2500'e duserken de dogal olarak 1-5-9 ... 9997 olur
burada dikkat edilmesi gereken her bicaklamadan sonra olmeyenlerin numaraları arasinda 2'nin usleri degerinde rakamsal fark var. baslangic 2 ussu 0 yani 1 fark (1,2,3,4..)
sonra 2 ussu 1 yani 2 (1-3-5-7..)
sonra 2 ussu 2 yani 4 (1-5-9..)
sayi teke dusene kadar 1 numarali adam yasiyor bu sebeple 4. tur sonucunda 2 ussu 4 yani 16 rakamsal fark olusacak. bu da demektir ki yasayanlar 1-17-33..
5. turda yani 312'ye dusunce 2 ussu 5 olacak yani 32'ser fark. 1-33-65 gibi ama bu turda tek mahkum sayisi tekoldugunda sonuncu adam 1 numarayi oldurecegi için 5. tur sonucunda 1 ölür ve kalanlar 33-65-97...
312 mahkumdan 39 makuma gidene kadar 33 ayakta kalir ve yine 2nin uslerini ekleyerek yasayan numaralari hesaplayabiliriz. 8. tur sonucunda 39 mahkumda baslangicimiz 33 olmaklarr birlikte 2 ussu 8 (ysni 256) rakamsal fark olanlar ayaktadir. (33- 289-545...)
39dan 19'a duserken 2 ussu 9 (512) 33-545-1057 olacak ama tek sayidan duserken bastaki olecegi icin 33 de olecek.
sonuc elimizdeki son 19 kisi ve baslangic kisinin numarasi 545. (545-1057-1569..) 19'dan 9'a inecek yine tek sayisidan duserken bastaki deolecek son 9 kisinin ilk numarasi 1569. 10 tur sonucu 2 ussu 10= 1024
kalan kisiler 1569-2593-3617-4641--5665-6689-7713-8737-9761
burdan yine 2 nin ustleri ile de gidebiliriz ama manuel de yapabiliriz.
herkes sagindakini oldurunce son 4 kisi 3617-5665-7713-9761 (dikkat edelim 9761 1569'u oldurur)
yine herkes sagini oldursun 3617-7713 ayakta kalir (2 ussu 12)
sonuc 3617 hayatta kalir
3617'nin sevincini 7713'un hayal kirikligini dusunemiyorum.
burada 10.000 kisi olduğuna gore herkes de sagindaki oldurdugune gore kisi sayısının azalmasi asagidaki gibi olacaktir: 10.000 - 5.000- 2.500-1.250 - 625 - 312 - 156 - 78 - 39 -19 - 9 - 4 -2 -1
tek sayıli mahkum kaldığında sonuncu adam birinici adami olduruyor olacak. dolaısıyla 625'den 312'ye duserken 1. nolu kisi sizlere ömür.
cemberdeki insanlar 1-2-3-4-5-6... 10.000'e giderken sayı 5.000'e dusunce bu numaralar 1-3-5-7-9... 9999 oluyor.
2500'e duserken de dogal olarak 1-5-9 ... 9997 olur
burada dikkat edilmesi gereken her bicaklamadan sonra olmeyenlerin numaraları arasinda 2'nin usleri degerinde rakamsal fark var. baslangic 2 ussu 0 yani 1 fark (1,2,3,4..)
sonra 2 ussu 1 yani 2 (1-3-5-7..)
sonra 2 ussu 2 yani 4 (1-5-9..)
sayi teke dusene kadar 1 numarali adam yasiyor bu sebeple 4. tur sonucunda 2 ussu 4 yani 16 rakamsal fark olusacak. bu da demektir ki yasayanlar 1-17-33..
5. turda yani 312'ye dusunce 2 ussu 5 olacak yani 32'ser fark. 1-33-65 gibi ama bu turda tek mahkum sayisi tekoldugunda sonuncu adam 1 numarayi oldurecegi için 5. tur sonucunda 1 ölür ve kalanlar 33-65-97...
312 mahkumdan 39 makuma gidene kadar 33 ayakta kalir ve yine 2nin uslerini ekleyerek yasayan numaralari hesaplayabiliriz. 8. tur sonucunda 39 mahkumda baslangicimiz 33 olmaklarr birlikte 2 ussu 8 (ysni 256) rakamsal fark olanlar ayaktadir. (33- 289-545...)
39dan 19'a duserken 2 ussu 9 (512) 33-545-1057 olacak ama tek sayidan duserken bastaki olecegi icin 33 de olecek.
sonuc elimizdeki son 19 kisi ve baslangic kisinin numarasi 545. (545-1057-1569..) 19'dan 9'a inecek yine tek sayisidan duserken bastaki deolecek son 9 kisinin ilk numarasi 1569. 10 tur sonucu 2 ussu 10= 1024
kalan kisiler 1569-2593-3617-4641--5665-6689-7713-8737-9761
burdan yine 2 nin ustleri ile de gidebiliriz ama manuel de yapabiliriz.
herkes sagindakini oldurunce son 4 kisi 3617-5665-7713-9761 (dikkat edelim 9761 1569'u oldurur)
yine herkes sagini oldursun 3617-7713 ayakta kalir (2 ussu 12)
sonuc 3617 hayatta kalir
3617'nin sevincini 7713'un hayal kirikligini dusunemiyorum.
11 Ocak 2008
Kara Delikler
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) teleskopu Chandra şu ana kadar çekilmiş en iyi kara delik fotoğrafını yakaladı.
Kara deliğin yakınındaki galaksilere olan etkisini gözler önüne seren fotoğraf, kara deliklerin çok büyük bir hızla döndüklerinin şu ana kadar ki en iyi kanıtı olarak gösteriliyor.
Fotoğrafta kara deliğin yüksek enerjili partiküllerini ve bunların çevre ile galaksilere etkilerini görmek mümkün.
Bilim adamları NASA'nın web sitesinde, bu büyüklükteki kara deliklerin etraflarındaki herhangi bir maddeyi ışık hızına yakın bir hızla kendilerine çekebildikleri görüşlerini dile getirdi.
Kara delikler çok büyük çekim kuvvetine sahip uzay kütleleri olarak tanımlanıyor ve içlerinden ışık bile kaçamadığı için ssimsiyah bir kitle olarak görünüyorlar.
Ayrıca kara delikler hakkında bir araçtırma yapıp onuda buraya yazacağımın müjdesini vereyim :) Benim gibi meraklılarına güzel bir araştırma olacaktır...
9 Ocak 2008
Üssüzler
Üstsüz gezmenin yararları…
Ülkemizde uzun yıllar önce böyle bir durumun bahsi bile imkansızdı ama Avrupalı olma cart curt derken artık Üstsüz kavramı ülkemizde de yaygınlaşmaya başladı. Üstsüzler plajı genelde turist olsa da artık aralarında yeterli çoğunluğu sağlayacak kadar Türk kızımızda mevcut.Şimdi nedir bu Üstsüz kavramı;
Üstsüz kelime anlamı olarak üstü olmayan yani en yüksek anlamına gelir. Fakat üstü olmayan anlamı genelde daha kolay akla geldiği için kelime tamamen o manaya dönmüş ve artık Üstsüz demek başka kelime akla getirmez olmuştur.
Gelelim o çok meşhur manaya;
Üstsüz insanların vücutlarının belden yukarısında kalan bölümde bir kıyafetin bulunmaması (sutyen kıyafet sayılır)demektir. Olaya bu bağlamda bakan tüm insanlar bu ortak düşüncede toplanmışlardır .Nereye bir üstsüz gelse veya haberi olsa akıllarda soru işaretlerini oluşturan cümle ‘’ acaba nasıl’’ olur.
Üstsüz kelimesinin varlığı aslında altsız kelimesinin olmasını gerektiriyor ama ben hiç görmedim altsız geziyor adam diyen bir insan.Altsızlar plajı,altını giy de gel gibi sözlerin daha sık kullanılmasını istiyorum.
Şimdi gelelim Üstsüzlüğün yararlarına;
***Üstsüz olmak her zaman serin olabilmenizi sağlar çünkü belden yukarda vücuda bir kumaş temas etmez.
***Üstsüz olmak bronzlaşırken renk farkı yaratmaz uzun süre güneşin altında kaldığında her yeriniz aynı renk olur ve renk uyumu sağlanır.
*** Üstsüz olmak her zaman size bakan bir göz olduğunu bolca size hissetirir.
*** Üstsüz olmak,güzelse iltifat almanıza neden olur…:D
*** Üstsüz olmak sutyen kullanımı azaltır kumaş kullanımı azalıriplik kullanımı azalırpamuk kullanımı azalır,doğa daha fazla korunmuş olur…(anasını gözü diyorum ben bu
*** Üstsüz olmak özgüveninizi artırır gösterecek bir şeylerinizin olması sizi iyi hissettirir tabi gösterince de…
Ülkemizde uzun yıllar önce böyle bir durumun bahsi bile imkansızdı ama Avrupalı olma cart curt derken artık Üstsüz kavramı ülkemizde de yaygınlaşmaya başladı. Üstsüzler plajı genelde turist olsa da artık aralarında yeterli çoğunluğu sağlayacak kadar Türk kızımızda mevcut.Şimdi nedir bu Üstsüz kavramı;
Üstsüz kelime anlamı olarak üstü olmayan yani en yüksek anlamına gelir. Fakat üstü olmayan anlamı genelde daha kolay akla geldiği için kelime tamamen o manaya dönmüş ve artık Üstsüz demek başka kelime akla getirmez olmuştur.
Gelelim o çok meşhur manaya;
Üstsüz insanların vücutlarının belden yukarısında kalan bölümde bir kıyafetin bulunmaması (sutyen kıyafet sayılır)demektir. Olaya bu bağlamda bakan tüm insanlar bu ortak düşüncede toplanmışlardır .Nereye bir üstsüz gelse veya haberi olsa akıllarda soru işaretlerini oluşturan cümle ‘’ acaba nasıl’’ olur.
Üstsüz kelimesinin varlığı aslında altsız kelimesinin olmasını gerektiriyor ama ben hiç görmedim altsız geziyor adam diyen bir insan.Altsızlar plajı,altını giy de gel gibi sözlerin daha sık kullanılmasını istiyorum.
Şimdi gelelim Üstsüzlüğün yararlarına;
***Üstsüz olmak her zaman serin olabilmenizi sağlar çünkü belden yukarda vücuda bir kumaş temas etmez.
***Üstsüz olmak bronzlaşırken renk farkı yaratmaz uzun süre güneşin altında kaldığında her yeriniz aynı renk olur ve renk uyumu sağlanır.
*** Üstsüz olmak her zaman size bakan bir göz olduğunu bolca size hissetirir.
*** Üstsüz olmak,güzelse iltifat almanıza neden olur…:D
*** Üstsüz olmak sutyen kullanımı azaltır kumaş kullanımı azalıriplik kullanımı azalırpamuk kullanımı azalır,doğa daha fazla korunmuş olur…(anasını gözü diyorum ben bu
*** Üstsüz olmak özgüveninizi artırır gösterecek bir şeylerinizin olması sizi iyi hissettirir tabi gösterince de…
5 Ocak 2008
Evlerinin Önü Boyalı Direk
Yer yer bağımlılık yapan yer yer yerinden kaldırıp oynatan bir şarkı olmuş.Müzik adeta çıkmıyor kulaklardan hep içerde bir yerlerde bu ikizler takılıyorlar flamenco falan.Evlerinin önü boyalı direk yerden yere vurdun sen beni felek,sanatçı eseri ispanyol ezgileri ile süslemiş,eser eski ve sevildik bir türkü daha önceleri İbrahim Tatlıses ve Küstüm Show sunucusunun seslendirdiği müzik şimdi Öykü ve Berk kardeşlerin ağzında adeta insanları mest ediyor buyrun dinliyoruz,,,Yaşa yaşa :)
Şimdi söyleyin bakalım sizin evinizin önündeki direk ne renk?
Şimdi söyleyin bakalım sizin evinizin önündeki direk ne renk?
Düşün?Aha buldum bu mu?
Haberi oda sıcaklığının altında seyreden bir sıcaklıkta okudum,bir etki yapmadı okuyanların okuduktan sonra okuduklarını kimseye söylememeleri önemle rica olunur.
ABD'de bulunan Carnegie Mellon Üniversitesi'nde görevli uzmanların geliştirdikleri cihaz, insanların farklı şeyler hakkında düşündüklerinde beyinlerinin farklı bölgelerinin harekete geçmesi ve bu hareketlerin gelişmiş bir MR tarayıcısıyla tespit edilmesi prensibiyle çalışıyor.
Cihazın üretilmesi sürecinde 10 farklı resmin deneklere gösterildiğini ve bu resimlerin deneklerin beyninlerinde yarattığı tepkilerin bir bilgisayar programı yoluyla kaydedildiğini belirten uzmanlar, daha sonra bu 10 resimden birisini düşünmesi istenen herhangi bir kişinin hangi resmi düşündüğünün bu program yardımıyla anlaşılabildiğini aktardı.
Farklı kişilerin aynı şeyleri düşündüğünde beyinlerinin benzer tepkileri gösterdiğini kaydeden uzmanlar cihaz sayesinde resimler arasında yer alan bir çekicin "biçimi" ya da "kullanımı" gibi birbirine çok yakın düşüncelerin bile ayırtedilebildiğini vurguladı.
Cihazın şu anda sadece 10 resim ile ilgili düşünceleri tanıyabilmesine rağmen "çığır açıcı" nitelikte olduğunu kaydeden uzmanlar, yakın bir zamanda kelimeleri ve duyguları okuyabilecek daha gelişmiş bir cihazı geliştireceklerine emin olduklarını söylediler.
Uzmanlar cihazın, çevrelerini farklı bir şekilde algılayan otistiklerin beyin yapısını keşfetmekte ve tedavi etmekte de kullanılabileceğine dikkat çektiler.
Benim her düşündüğümü resme aktarmaya kalkışırlarsa "ki eminim vardır benim gibi bir kaç,çok hücreli yaşam formundan çıkmak üzere olan canlı" mavi ekranlara gelebilirler.Dediğim gibi ne resmi göstermişler deneklere acaba demeyin ben dedim aradım taradım buldum resimlerden bir tanesi işte şu yukarıda ki!!!
4 Ocak 2008
Nefes alın üşüyoruz...
Yıllar önce aklıma gelmedi değil aslında,şu dünyayı bu nefes sıcaklığı ile neden ısıtamıyoruz falan diye düşündüm ama o zamanlar dünya nüfusu bu kadar çok değildi ve sanırım dediğim gerçek olmuş ki artık küreyi ısıtabiliyoruz kutup ayılarına hohluyoruz.Her neyse gelelim maincourse'a İsviç'in teki çıkmış yapmış nefes ile suyu ısıtacağız o da gidecek binayı ısıtacak buyrun bakalım nasılmış...
İsveç'te Stockholm merkez garından her gün geçen binlerce insanın nefes ve vücut sıcaklığının, civardaki yeni bir binanın kısmen ısıtılmasında kullanılacağı bildirildi.
Projeyi yürüten yetkililerden Karl Sundholm, "Merkez garından bunca insan geçiyor, yeni binanın ısıtılmasına yardımcı olmak için bu insanların nefes ve vücut sıcaklıklarının bir kısmını toplamak istiyoruz.(işte tutumlu bir yönetici boşa CO2 bile çıkartmayın mantığını bir hayli fazla benimsemiş)
Herkes sıcaklık üretiyor, pencereleri açıp bu sıcaklığın dışarı çıkması yerine, havalandırma sistemi yoluyla bu sıcaklığı tutmak istiyoruz" dedi.
İnsanlardan elde edilecek bu sıcaklığın, suyun ısıtılmasında kullanılacağı, bu suyun da binaya pompalanacağı belirtildi.
Sundholm, eski olan bu teknolojinin, yeni tarzda uygulanacağını belirterek, boru, su ve pompalardan ibaret yeni sistemin bildikleri kadarıyla şu ana kadar hiç kimse tarafından bu şekilde kullanılmadığını kaydetti.
Sundholm, bu sistemin ısınma giderlerinden yüzde 20'ye kadar tasarruf sağlayacağını kaydederek, yerleştirilmesinin karmaşık olmayacağını ve boruyla pompaların döşenmesinin yaklaşık 21 bin 200 avroya mal olacağını belirtti.(%20 eklersek 25 bin avroya mal oluyor,karlı mı tartışılır ama akıllıca olduğu kesin)
İnşaatı 2010'da bitirilmesi öngörülen binanın içinde, bürolar, küçük bir otel ve dükkanların bulunacağı bildirildi.
Stockholm merkez garından her gün yaklaşık 250 bin kişi geçiyor.
Notun Dibi:Kişi başına düşen ısıtılacak suyun tanecik sayısını bulmak için 1insan sayısını her insanın ağız çapı ile orantılı olarak 1 mol suya yani avagadro sayısı kadar taneye oranlamanız gerekiyor.Bulacağınız sonuç insan başına düşen su ısıtma görev katsayısı olacaktır.Büyük ağızlılar daha fazla küçük ağızlılar daha az su ısıtacaklar.Son bir soru daha dünya da kokulu ve sıcak havanın içinden kokusunu bırakıpta sıcağını alabilen bir teknoloji var mıdır?(Nihayetinde nefes kokusu bir duvara sinebilir ve yaklaşık 1 güne diğer tarafa etki edebilir) Sorularım dikkate alındığı sürece önem kazanacak olduğundan ben bir kopyasını da bina yapımında yetkili inşaat firmasına mail attım gelen cevabı ya da gelmeyenin ardından benim yapacaklarımı görmek dileği ile hoşçakalın...
İsveç'te Stockholm merkez garından her gün geçen binlerce insanın nefes ve vücut sıcaklığının, civardaki yeni bir binanın kısmen ısıtılmasında kullanılacağı bildirildi.
Projeyi yürüten yetkililerden Karl Sundholm, "Merkez garından bunca insan geçiyor, yeni binanın ısıtılmasına yardımcı olmak için bu insanların nefes ve vücut sıcaklıklarının bir kısmını toplamak istiyoruz.(işte tutumlu bir yönetici boşa CO2 bile çıkartmayın mantığını bir hayli fazla benimsemiş)
Herkes sıcaklık üretiyor, pencereleri açıp bu sıcaklığın dışarı çıkması yerine, havalandırma sistemi yoluyla bu sıcaklığı tutmak istiyoruz" dedi.
İnsanlardan elde edilecek bu sıcaklığın, suyun ısıtılmasında kullanılacağı, bu suyun da binaya pompalanacağı belirtildi.
Sundholm, eski olan bu teknolojinin, yeni tarzda uygulanacağını belirterek, boru, su ve pompalardan ibaret yeni sistemin bildikleri kadarıyla şu ana kadar hiç kimse tarafından bu şekilde kullanılmadığını kaydetti.
Sundholm, bu sistemin ısınma giderlerinden yüzde 20'ye kadar tasarruf sağlayacağını kaydederek, yerleştirilmesinin karmaşık olmayacağını ve boruyla pompaların döşenmesinin yaklaşık 21 bin 200 avroya mal olacağını belirtti.(%20 eklersek 25 bin avroya mal oluyor,karlı mı tartışılır ama akıllıca olduğu kesin)
İnşaatı 2010'da bitirilmesi öngörülen binanın içinde, bürolar, küçük bir otel ve dükkanların bulunacağı bildirildi.
Stockholm merkez garından her gün yaklaşık 250 bin kişi geçiyor.
Notun Dibi:Kişi başına düşen ısıtılacak suyun tanecik sayısını bulmak için 1insan sayısını her insanın ağız çapı ile orantılı olarak 1 mol suya yani avagadro sayısı kadar taneye oranlamanız gerekiyor.Bulacağınız sonuç insan başına düşen su ısıtma görev katsayısı olacaktır.Büyük ağızlılar daha fazla küçük ağızlılar daha az su ısıtacaklar.Son bir soru daha dünya da kokulu ve sıcak havanın içinden kokusunu bırakıpta sıcağını alabilen bir teknoloji var mıdır?(Nihayetinde nefes kokusu bir duvara sinebilir ve yaklaşık 1 güne diğer tarafa etki edebilir) Sorularım dikkate alındığı sürece önem kazanacak olduğundan ben bir kopyasını da bina yapımında yetkili inşaat firmasına mail attım gelen cevabı ya da gelmeyenin ardından benim yapacaklarımı görmek dileği ile hoşçakalın...
GeForce 9800 GX2 Ucundan Göründü....
Nvidia'nın yeni grafik kartı serisi 9000'in en tepe ürünü olacağını tahmin ettiğimiz iki katlı pasta, 9800 GX2 ile ilgili ilk bilgiler etrafa yayılmaya başladı.
Nvidia'nın GeForce 9 olarak anılması kaçınılmaz olan yeni grafik kartı serisi şubat ayı gibi ilk örnekleriyle piyasada olacak. Her ne kadar hâlâ 8800 Ultra ulaşılmaz fiyat ve performans sunsa da, Nvidia bunu tamamen yenileyecek. Özellikle de hâlâ performans olarak iyi olsa da üretim teknolojisi olarak 80 nanometrede kalan ve maliyetleri artıran grafik işlemcilerinin yenilenmesi önemli bir kârlılık da getirecek. Yeni grafik işlemcileri şu an göründüğü üzere 65 nanometre işlem sürecinden çıkacak.
İki Katlı Kart: 9800 GX2 9800 GX2 modeli, yeni serinin amiral gemisi olacak ve sanırız 8800 Ultra ile benzer bir geleceği paylaşacak. Bu ürün yine bir-iki sene boyunca en tepedeki ürün olarak kalabilir. 9800 GX2 üzerinde iki ayrı baskılı devre kartı üzerinde iki tane 65 nanometrelik grafik işlemcisi ve toplamda 1 GB video belleği bulunuyor. Performansın derecesi ise söylenenlere göre 8800 Ultra'dan %30 daha fazla.
Nvidia'nın GeForce 9 olarak anılması kaçınılmaz olan yeni grafik kartı serisi şubat ayı gibi ilk örnekleriyle piyasada olacak. Her ne kadar hâlâ 8800 Ultra ulaşılmaz fiyat ve performans sunsa da, Nvidia bunu tamamen yenileyecek. Özellikle de hâlâ performans olarak iyi olsa da üretim teknolojisi olarak 80 nanometrede kalan ve maliyetleri artıran grafik işlemcilerinin yenilenmesi önemli bir kârlılık da getirecek. Yeni grafik işlemcileri şu an göründüğü üzere 65 nanometre işlem sürecinden çıkacak.
İki Katlı Kart: 9800 GX2 9800 GX2 modeli, yeni serinin amiral gemisi olacak ve sanırız 8800 Ultra ile benzer bir geleceği paylaşacak. Bu ürün yine bir-iki sene boyunca en tepedeki ürün olarak kalabilir. 9800 GX2 üzerinde iki ayrı baskılı devre kartı üzerinde iki tane 65 nanometrelik grafik işlemcisi ve toplamda 1 GB video belleği bulunuyor. Performansın derecesi ise söylenenlere göre 8800 Ultra'dan %30 daha fazla.
Dizüstünde 1000 GB Geliyor......
Hitachi'nin 500 GB'lık sabit diski ile Asus'un yeni dizüstü bilgisayar tasarımıyla bir araya geliyor: Sonuç ise iki tane diske sahip dev bir taşınabilir depolama alanı.
O iki disk bir arada 1 TB etmiyor mu? Hayıri 24 GB için kimseyi kandırmayalım istedik. :) Teknik olarak ikili ve onlu sayı sistemleri arasındaki farkı ifade eden bu fark bazen kullanıcıları hiddetlendirebiliyor. Neyse, konumuza dönelim. Genellikle Toshiba'nın Qosmio serisinde gördüğümüz çift sabit diskle dev boyutlu depolama alanını, diskleri geliştiren Hitachi ve dizüstü bilgisayarı üreten Asus bir araya gelerek sunacaklar. Ama bu sefer gerçekten bir dev söz konusu: 500 GB x2.Gözler Hitachi'de5K500 isimli sürücüyle dizüstü bilgisayarlardaki depolama çıtasını iyice yükselten Hitachi, aynı sürücünün bir 400 GB'lık sürümünü bir de daha düşük yoğunluklu veri aktarımı isteyen Blade sunucular için olan bir sürümünü de piyasaya sürecek. Ürünler 5400 d/d dönüş hızına ve 12 ms ortalama okuma süresine sahip.
O iki disk bir arada 1 TB etmiyor mu? Hayıri 24 GB için kimseyi kandırmayalım istedik. :) Teknik olarak ikili ve onlu sayı sistemleri arasındaki farkı ifade eden bu fark bazen kullanıcıları hiddetlendirebiliyor. Neyse, konumuza dönelim. Genellikle Toshiba'nın Qosmio serisinde gördüğümüz çift sabit diskle dev boyutlu depolama alanını, diskleri geliştiren Hitachi ve dizüstü bilgisayarı üreten Asus bir araya gelerek sunacaklar. Ama bu sefer gerçekten bir dev söz konusu: 500 GB x2.Gözler Hitachi'de5K500 isimli sürücüyle dizüstü bilgisayarlardaki depolama çıtasını iyice yükselten Hitachi, aynı sürücünün bir 400 GB'lık sürümünü bir de daha düşük yoğunluklu veri aktarımı isteyen Blade sunucular için olan bir sürümünü de piyasaya sürecek. Ürünler 5400 d/d dönüş hızına ve 12 ms ortalama okuma süresine sahip.
3 Ocak 2008
10.000 kişiden hangisi kurtulacak
10.000 mahkum var.
bunları halka oluşturacak şekilde dizmişler ve hepsine 1 den başlayarak sağa doğru artacak şekilde sırayla 10.000 e kadar numara vermişler.
herkese kılıç vermişler.
1 den başlayarak herkes sağındakini öldürsün demişler. ta ki 1 kişi kalana dek. son kişi serbest kalacak.
bir kişi halka tamamlanıp kendisine tekrar sıra gelene kadar ikinci bi vuruş yapamaz
İşte soru: Sona kaç numaralı adam kalır ve kurtulur.Cevabı 13/01/2008 de...
bunları halka oluşturacak şekilde dizmişler ve hepsine 1 den başlayarak sağa doğru artacak şekilde sırayla 10.000 e kadar numara vermişler.
herkese kılıç vermişler.
1 den başlayarak herkes sağındakini öldürsün demişler. ta ki 1 kişi kalana dek. son kişi serbest kalacak.
bir kişi halka tamamlanıp kendisine tekrar sıra gelene kadar ikinci bi vuruş yapamaz
İşte soru: Sona kaç numaralı adam kalır ve kurtulur.Cevabı 13/01/2008 de...
2 Ocak 2008
Ulusal Piyango
Züürdün hatta nazüürdün bile ilgisini çeken bu meret her yılın başında büyük ikramiye adı altında ama kazanılanın sadece 3 te 1 i olan parayı veriyor.
Hoş 70 milyon(medya sağolsun nüfus sayımının sonuçlarını her öğlen proramında öğreniyoruz 70 milyon bizi izliyor gibi,küsurata kaçmayan yuvarlamayı 1 milyon aşağı 1 milyon yukarı ayırt etmeyen insanımızın anlından öpmek istiyorum)insan yarısından fazlası ergin yani +18 bunların yarısından fazlası bilet alıyor yahu zaten bilette kaç rakam var allah aşkına :)
Her nesye ya çıkarsa dır zaten hep bunların alınış sebebi,hep bana çıkarsa diye düşünülür ve alınır biletler.Çıkmama ihtimali kapı arkasına saklanır mantık çerçevesi çatlak vermiş 70 milyonun yarısnın yarısı oradan piyango bileti satılan gişelere koşmaktadır.
Tamam hadi şanslısındır güveniyorsundur kendine gider alırsın şanslıysan 1 tek çeyreğe de çıkar neden sonuçta çıkan numaraların hepsi 1 bilette var.Zaten seri bilet vb alanların mantıklarını merak ediyorum ya senin seri çıkmayan seri ise zararın en büyüğü sende olacak,çok mantıksız ama mantık nedir diyerek yormak istemiyorum şimdi sizleri ve kendimi zira felsefe dersimiz yarın :)
Ben bileti gördüğüm yerde bileti alacak kadar param olursa o bileti alacak bir adamım ama gelin görün ki ya bilet ile para bir arada durmuyor ya da bende para olunca o biletler bitiyor.Ben daha çok ,daha az şans işi oyunlar oynuyorum (en azından emek sarf ediyorum hani vicdan yatışsın hesabı :) Yoksa düpedüz kumar.) ama milli :)
Piyangolar neden milli neden dünyada çekilmiyor bu piyango yılbaşlarında dünya çapında çekiliş yapılsın,büyük ikramiye gerçekten büyük olsun toplanan paranın yarısı gibi bir mevla 1/8 e kadar biletler satılsın çekilişe katılmayan ülkeler de olabilir tabi.Neden olmuyor güvenilmiyor mu ülkelere para birimi mi sorun yaratıyor her neyse.
Züürdün piyangosu benim çenemi yoruyor iyi geceler.
Rasyonel sayıların logaritmik köklerinin 0,00î sayısına bölümünden kalanların toplamını çözmeye yeltenenlere felsefe de nihilistler olarak adlandırıyoruz BKZ.NİHİLİZM (hiççilik)(Septisizm ve diğer hiç birşeyin varlığndan emin olamayız hiç bir şey yoktur,hiç bir şeyi bilemeyiz diyenler)
Hoş 70 milyon(medya sağolsun nüfus sayımının sonuçlarını her öğlen proramında öğreniyoruz 70 milyon bizi izliyor gibi,küsurata kaçmayan yuvarlamayı 1 milyon aşağı 1 milyon yukarı ayırt etmeyen insanımızın anlından öpmek istiyorum)insan yarısından fazlası ergin yani +18 bunların yarısından fazlası bilet alıyor yahu zaten bilette kaç rakam var allah aşkına :)
Her nesye ya çıkarsa dır zaten hep bunların alınış sebebi,hep bana çıkarsa diye düşünülür ve alınır biletler.Çıkmama ihtimali kapı arkasına saklanır mantık çerçevesi çatlak vermiş 70 milyonun yarısnın yarısı oradan piyango bileti satılan gişelere koşmaktadır.
Tamam hadi şanslısındır güveniyorsundur kendine gider alırsın şanslıysan 1 tek çeyreğe de çıkar neden sonuçta çıkan numaraların hepsi 1 bilette var.Zaten seri bilet vb alanların mantıklarını merak ediyorum ya senin seri çıkmayan seri ise zararın en büyüğü sende olacak,çok mantıksız ama mantık nedir diyerek yormak istemiyorum şimdi sizleri ve kendimi zira felsefe dersimiz yarın :)
Ben bileti gördüğüm yerde bileti alacak kadar param olursa o bileti alacak bir adamım ama gelin görün ki ya bilet ile para bir arada durmuyor ya da bende para olunca o biletler bitiyor.Ben daha çok ,daha az şans işi oyunlar oynuyorum (en azından emek sarf ediyorum hani vicdan yatışsın hesabı :) Yoksa düpedüz kumar.) ama milli :)
Piyangolar neden milli neden dünyada çekilmiyor bu piyango yılbaşlarında dünya çapında çekiliş yapılsın,büyük ikramiye gerçekten büyük olsun toplanan paranın yarısı gibi bir mevla 1/8 e kadar biletler satılsın çekilişe katılmayan ülkeler de olabilir tabi.Neden olmuyor güvenilmiyor mu ülkelere para birimi mi sorun yaratıyor her neyse.
Züürdün piyangosu benim çenemi yoruyor iyi geceler.
Rasyonel sayıların logaritmik köklerinin 0,00î sayısına bölümünden kalanların toplamını çözmeye yeltenenlere felsefe de nihilistler olarak adlandırıyoruz BKZ.NİHİLİZM (hiççilik)(Septisizm ve diğer hiç birşeyin varlığndan emin olamayız hiç bir şey yoktur,hiç bir şeyi bilemeyiz diyenler)
Live Tetris
Ben çok beğendim,NotSoNoisy adamları tek resimli hareket (stop-moiton) şeklinde bir tetris oyununu canlandırmaya çalıştılar. Fakat işin püf noktası burdaki blokları gerçek insanların canlandırıyor olması.
İnsan tetrisi rekoru İşviçre'deki Urbains Festivalinde gerçekleştirilmişti. Videoda 88 insan tetris renklerinde tişörtler giydiler ve 880 adet dikkatle kareografi edilmiş sabit-resim kaydettiler ki, efekt tam anlamıyla ortaya çıkabilsin.Bence olmuş her türlü efektte insanın etkili olması ayrı bir hava katmış oyuna.Niyyyyoooouuuuuvvvvv ve sıkıcı dıt dıt lı ama bir o kadar da onsuz olmuyor dediğimiz müzikler bile tamamen organ ürünüdür...İyi seyirler
1 Ocak 2008
400 yıllık ham incir
Ham incirleri daha önce yeme gafletinde bulunanların ağızlarında oluşan yaraları hatırlamaları dileklerimle...
Assos Antik Kenti'nde bu yıl yapılan kazılarda, bir lahitte, o dönemde ''ölüye son yemek olarak'' sunulan ve bozulmadan günümüze kadar ulaşan 2 bin 400 yıllık incirler bulundu.
Assos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Nurettin Aslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Efes Pilsen tarafından desteklenen Assos kazı çalışmalarında pek çok yerli ve yabancı bilimadamı ile öğrencinin görev aldığını söyledi.
Doç. Dr. Aslan, kazıya katılanlarla Ayazma Kilisesi, Batı Nekropolü, Kuzey Stoası ve yazıtlar konusunda kazı ve araştırma çalışmaları yürüttüklerini bildirdi.
Kilisedeki araştırmalarda, iç mekanda çok sayıda mezar yazıtları ile mozaik zemine ait parçalar ortaya çıkarıldığını belirten Doç. Dr. Aslan, Nekropol'deki kazılarda M.Ö. 6'ncı yüzyıla ait çocuk mezarlarında 2-4 yaşlarındaki çocukların iskeletlerinin büyük çömlekler içine yerleştirildiğinin belirlendiğini kaydetti.
Çocuk mezarlarında fibula ve minyatür vazolar ile çok sayıda aşık kemiği ele geçtiğini anlatan Doç.Dr. Aslan, "Bu alanda yetişkinlerince setlerinin yakılıp, küçük çömleklere konulduğu gözlendi" dedi.
Doç. Dr. Aslan, lahitlerin birinde günümüzden yaklaşık 2 bin 400 yıl öncesinde "ölüye son yemek olarak" sunulan incirler bulunduğunu kaydetti.
Aslan, "Bu incirler mezarlara büyük bir olasılıkla ham olarak konduğu için günümüze kadar ulaşmış" dedi.
Nurettin Aslan, lahitlerde yanmış zeytin çekirdeklerinin de bulunduğunu anlattı.
Assos Antik Kenti'nde bu yıl yapılan kazılarda, bir lahitte, o dönemde ''ölüye son yemek olarak'' sunulan ve bozulmadan günümüze kadar ulaşan 2 bin 400 yıllık incirler bulundu.
Assos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Nurettin Aslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Efes Pilsen tarafından desteklenen Assos kazı çalışmalarında pek çok yerli ve yabancı bilimadamı ile öğrencinin görev aldığını söyledi.
Doç. Dr. Aslan, kazıya katılanlarla Ayazma Kilisesi, Batı Nekropolü, Kuzey Stoası ve yazıtlar konusunda kazı ve araştırma çalışmaları yürüttüklerini bildirdi.
Kilisedeki araştırmalarda, iç mekanda çok sayıda mezar yazıtları ile mozaik zemine ait parçalar ortaya çıkarıldığını belirten Doç. Dr. Aslan, Nekropol'deki kazılarda M.Ö. 6'ncı yüzyıla ait çocuk mezarlarında 2-4 yaşlarındaki çocukların iskeletlerinin büyük çömlekler içine yerleştirildiğinin belirlendiğini kaydetti.
Çocuk mezarlarında fibula ve minyatür vazolar ile çok sayıda aşık kemiği ele geçtiğini anlatan Doç.Dr. Aslan, "Bu alanda yetişkinlerince setlerinin yakılıp, küçük çömleklere konulduğu gözlendi" dedi.
Doç. Dr. Aslan, lahitlerin birinde günümüzden yaklaşık 2 bin 400 yıl öncesinde "ölüye son yemek olarak" sunulan incirler bulunduğunu kaydetti.
Aslan, "Bu incirler mezarlara büyük bir olasılıkla ham olarak konduğu için günümüze kadar ulaşmış" dedi.
Nurettin Aslan, lahitlerde yanmış zeytin çekirdeklerinin de bulunduğunu anlattı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)