27 Eylül 2008

Gayriciddi Milli Hasıla


Bugün çok garipti günlük önce Barack Obama geldi sonra John Mccain paso zırvaladılar başımda bana oy ver bana oy ver diye. Küfür ettim yolladım hepsini. Sonra gittim traş oldum, bayadır traş olmadığım için cuma namazında "en genç hacı" muamelesi gördüm diyebilirim. Traş olurken yanağımı kestim ve kan akmamasını bekledim ama aktı. Kendimi çıplak hissediyorum 1.5 aydır elimi suratıma attığımda hışırdayan bir şeyler vardı artık pudralanmış bir 0-6 yaş poposunu andırıyor. Sabah kalktığımda nerden ağzıma takıldığını hatırlamadığım bir ilahi söylemeye başladım annem ne oldu olum hayırdır dedi, neden diye tam soracaktım ki ilahiyi R&B tarza çevirmeme ramak kaldığını farkettim. İlahi olduğundan da emin değilim aslında sözlerini şuan hatırlamıyorum ama içinde çiçekler böcekler,allah, sevgi falan geçiyordu.
Günümüz popçularının şarkılarının içinde kelime geçmiyor daha çok ünlemlerden yapılan şarkılar var. OH dedim ..... olmadım dedi, Ih dedim .... olmadım dedi, ama o da istedi. gibi veya insanı yoldan çıkmaya teşvik eden ve 10 yıl önce sadece 12 den sonra görebileceğiniz pozların barındığı klipler mevcut. Hatta şarkıların sözleri bile radyoda adamı bi hoş yapıyor.

Ben "olum ben seni var ya offf diyorum" diyen bir kadın dinledim radyoda konak meydanda yolumu kaybettim. Kyle XY gibi baktım durdum etrafa 15 dk. şarkı sanki hardcore çekimlerinin kamera arkası sesleri gibi.

Bir de mesela böyleleri var,
Çıldıralııım çıldıralım bu gece hepimiz çıldıralım. Adını Yasemin ama başında bir şey vardı unuttum bi yerli yasemin di. Çorum'lu muydu neydi lan bak ya... Hitit'li? İzmir'li? Uşak'lı? yok aklıma gelmiyor...

Bugün sabah saat 9 da bir sucumuz var onu aradım su lazım dedim getirebilir misin tamam dedi şehir dışındayım 2 saate gelirim, be blder hala bekliyrum gelecek...

Bu arada Nokia'nın yeni çıkacak olan touch-screen telefonu burada.
Nokia bana kalırsa yapılanı tekrar etmekten ileri gitmiyor bu aralar. Yeni bir şey görmüyoruz yani kısacası.

İşte gündemden kısa başlıklar;
*Nokia ününü kaybediyor,
*Barack Obama ve Mccain kapıştı bu kapışmayı demokratik aday Obama kazandı,
*Hong Kong'ta vahşet eline ustura alan tavşan 1.5 aydır traş olmayan kriptografı bir güzel benzetti...

*Çin'de bir uçak firması uçağı bozulunca uçağını yolcuya ittirdi, (yok artık usain bolt)
Sapsız armut,çöpsüz üzüm tüketimi geçen yıllara göre arttı,
*Esra-Ceyda kardeşler yine saçmaladı, sperm bankası yerine penis bankası diyen kızlar kriptografın çok fena tepkisini aldı, öyle bir tepkiydi ki bu haberi duyunda tv ye yastık fırlattı...

günün önemli gelişmeleri ve geniş haber bülteni ile saat 03:30 da sizlerle olacağız o zamana kadar kendinize mukayyet olun başka kanalı açmayın haberin büyüsü kaçmasın...

Başlık tamamen okuyucuyu bloga çekmek amaçlı yapılmış bir hiledir. Kananlardan özür dilenir ve daha acımasızca tekrarlanacağı bildirilir.

Ne kadar büyük oynarsan oyna hep masa kazanır adamım. Ta ki kocaman bir el gelip bütün parayı ütene kadar...
Ne demiş ünlü taksonomist Sinan Özen,"Kulağımdan öp beni"... bencede :)

26 Eylül 2008

Lan Blog Gel Buraya...




Blog sanırım dün Ardahan'dan Şikago'ya Tokyo'dan Sidney'e uzanan bir okuyucu kitlesi ziyaret etti blogumu. Ne b.k aradılar henüz emin değilim ama bir yerlerde ayın,yılın veya asrın bloğu seçilmen muhtemel.
Aslına bakarsan senin neyini seçmişler. Altı üstü benim yazdıklarımı yayınlıyorsun işi yapan benim seçilen ziyaret edilen sensin anasını satayım. Neyse sana karşı içimde beslediğim şiddet henüz hududlarını aşmadı, aşarsa zaten mutlaka haberin olur.

Bugün yine bi dünya saçmalıklardan bahsedeceğim. Aslında son yazımı da bugün yazmıştım yani ben bugün 2 şeyden bahsediyorum ve gün gün yazan bir blogger gibi tanıtıyorum kendimi sana ki alınma diye.
Buraya kadar ki bölümden sormayacağım o yüzden çalışmasanızda olurdu yani.


"Okumadan önce mutlaka okuyunuz: Aşağıda ki yazıda bahsi geçen "blok" kelimesi kimimizin tuğla kimimizin piriket hatta bazılarımızın hala kiremit (yuh) dediği şey kastedilmektedir. Kare, delikli ve ev yapımında kullanılan toprak mahsülüdür. Hatta bazı kendinibilmez apartman sakinleri "bizim a blok sizin ne blok" gibisinden söylemlerde bulunurlar,sakın kanmayın efendim bu bahsettiğim şey tamamiyle tuğla fabrikalarının kendilerine isim beğenirken tabelada daha sexi duracağına inandığı söylem olan bloktur. Hani böyle özcan blok, candaş blok, merhamet kereste, gibi firma isimlerinde geçen blok kelimesidir. Bu saçmalıkta adı geçen taraflardan..."


Sana senden bahsedeceğim blok. Sana daha önce bu konuyu açmıştım. Konu kaçak kat çıkma planlarım,üzerine fazlaca düşündüm ve vazgeçtim. Senin kaliten iyi değilmiş dediler vazgeçtim. Referanslarından biri bilmiyorum haberin var mı sana ihanet ediyor blok.

Bana dedi ki;
blokla bina mı yapacaksın kripto, aman gözünü seveyim sakın. Biz geçen dünürle benim oğlana ev yaptık bizim bahçeye gerçi gelin ben kaynanamla aynı yerde yaşamam falan dedi ama bizim oğlan bastırdı gelini susturdu. Ha işte diyeceğim o, ev yaptık senin bloklarla inanır mısın bi b.ka benzemedi. Ne penceresi düzgün ne kapısı kapanıyor kapılar kapansa açılmıyor sıkışıyor 10 blok üst üste koyamıyorsun en alttaki eziliyor ne adi ne bayat bir malsa bu boşa gitti o kadar yatırımım. Şimdi gittik stüdyo daire aldık İstanbul'dan. Hani yeni yapılıyor rezidans mıymış neymiş aha onlardan....

ya blok adam bana bunları dedi. Bıraksam anlatacaktı ama ben durdurdum çünkü konunun nereye gideceği benim yazılar gibi meçhuldü. Bende düşündüm taşındım senden kaçak kat yapmak yerine bir usb girişli saç kurutma makinası, usb girişli ekmek kızartma makinası,usb girişli ütü,usb girişli usb,usb girişli televizyon,usb girişli puding ve usb girişli yastık yaparsam eminim senden daha fazla verim alırım dedim kendi kendime. Zaten böyle bir şeyi dışarda sesli bir şekilde dile getirsem kesin fikrim çalınırdı. Farkına vardıysan ki ben şüpheliyim her şeyin usb girişli neden mi henüz bluetooth taktıracak param yok. Kızılötesi biliyorsun zaten g.t kadar alanda anca çekiyor. Aslında Tesla ile anlaşıp anasını satmak vardı bu kablosuz iletişimin ama adam öldü ve tesadüf ki ben o öldükten sonra doğdum. Bilseydi ben 90 yılında doğacağım o da herhalde odun değil ya bi ıhlamur çayı içer,ölümsüzlük şarabı marabı içer ben doğana kadar yaşardı. Ama hayatta her şey istediğim gibi olmuyor blok bunu öğrenmiş olman gerekiyordu şu ana dek. Öğrenemediysen yazılarımı takip et ben sana aşılarım 1.5 ayda bu hayat felsefesini. Sana zaten bi felsefe aşılayacam ama dur bakalım.


Aslında sana yazmaya felsefe öğretmeninin sınıfta o kusursuz mantık dehalarının ortaya attığı paradoksları söylemesiyle başladım. Giritlinin biri çıkmış bütün Giritliler yalancıdır demiş. sonra bu giritli ne demiş diye sordu ya hoca işte o ara aklıma geldin sen benim blok. Giritlinin bütün insanlığın hayatını zehir eden bu sözü söylemesinin altında yatan psikolojik nedenleri araştırmak için açtım seni. /tamamen kontrolden çıktım/

Blok senin felsefen sen nereden bakıyorsun koçum. Ben sana bunu 1 yıldır yediremediysem yuh bana helal sana.
Ekranlarının tam başına yeni oturanlar için şöyle bir toparlamak gerekirse "sen nereden bakıyorsun harcanabilen soyut bir materyal eee şey.. Sen nereden bakıyorsun sana farklı açılardan bakmayı öğretendir aslanım gıralıçam(7.numara izleyen elime mum diksin) kafayı yamultupta bakmak gibi bir şey bu,olaylara hemen zıpawn diye hüküm giydirmektense genel görüşten farklı olarak ayrıntıyı yakalamaktır farklı açıdan bakmak.
-Çok duygusallaşıp nadide baayan bloggerlarımıza özenirsem şöyle bile diyebilirim sana blog;
Farklı açılardan bakmak ölümde bile mutluluk bulmaktır, en hüzünlü olduğun andan bile bir b.k varmışçasına sevgiyi bulmaktır.Aşk,sadakat,dostluk,barış ve şokomigo blok" bakınız nasılda özeniyorum ama. Gerçekten nadide bayan bloglarımıza özeniyorum bazen ne güzel başlıklar bulup ne güzel karamsarlıktan ne güzel mutlu oluyorlar. (Ne kadar saçma cümle kuruyorsun sen kripto)
Kısacası Sen nereden bakıyorsun senin anandır blok. Sen ondan doğdun. Sperm bankasından aldı senin spermini. Açıklanmayacak çünkü kapalılardan almış.Biyolojik babanın İskandinav kökenli olduğu düşünüyorum. Hani turuncu falan,sarının tonu gibisinden. Turuncu sarının bir tonudur. Çok güzel bir saptama oldu bence bu günün sözü olsun...

Al işte yine çok kel alaka bir yerde konuyu bitirdim, girizgah tamam, gelişme tamam methiye de tamam ama sorun doğru çıkış kapısını bulmakta. Hep "personel harici giremez" yazan kapılara giriyorum. Mutluyum...
Beni özleyin anacııım :)
(internette yemek resmi bulmak kadar zor bir şey yok ben bunu anladım,vallahi helal yemek tarifi veren bloggerlara ama onlarda bulmuşlar yolunu kendileri çekip yolluyor. Hadi yolladın da üstüne neden blogunun adını yazıyorsun senin logondan sıpangilenin süsü gözükmüyor be ablacım)
unutmadan söyleyeyim bisküvili sıpangile yaparken zeytinyağını bol koyuyoruz ki kimse yiyemesin hepsi bize kalsın. Ufak bir de ip ucu size soğan doğrarken sakız çiğneyin. Ne işe mi yarıyor, az sonra...

Uyku harcanabilen soyut bir materyaldir

Sana hiç yazasım gelmedi bugün oysa dün yatmadan önce ne kadar da çok taslak üretmiştim kafamda. Hep öyle oluyor zaten ya gece sahura kalktığımda uykulu uykulu sana taslak üretiyorum ya da uykum aşırı bir şekilde geldiğinde. (sana hakaret ediyoum anlarsın diye, sen akıllı adamların uğraşacağı şey değilsin demek istiyorum aslında,ya uykulu adam sana gelir yazı yazar ya da uykudan yeni uyanmış adam.)
Yattıktaın sonra uyuyana kadar (1saat 15 dakika) sana yarın ne yazarım lan diye düşündüm durdum. Yatınca uyuyan adamlara da hayranlıkla bakıyorum birader. Nasıl uyuyorsun lan önce bi yatağı ısıt değil mi ama?

Ben bi sağa dönerim sonra sola, yok yüz üstü yatarım, uyuyamam sırt üstü denerim en son bacaklarım belimden dönmüş ama üst kısmım tam dönmemiş bir şekilde uyur kalırım. Çok rahat değil tamam battaniye falan her yere dolanıyor sanki hep bir yer açık gibi hissettiğimden danalar gibi ayaklarımla battaniye düzeltiyorum uyuyana kadar...

Uyku çok garip bir şey bence blok, harcanabilen bir şey uyku. Böle gece biriktiriyorsun gündüz harciyorsun ama şöyle düşün, uykunun bir limiti var mesela 6 saat uyuyorsun bütün gün dolaşabilirsin. mesela sen 8 saat uyu ambale oluyorsun tabi ben oluyorum seni bilmem.
yok be 8 saat uyumaktan ne olur demeyin ben uyumak için 1 saat 15 dk dönerim yatakta. yani sabah 6 da kalkmak için en geç 9 da yatmam lazım yatamazsam 8 saat uyuyamam ama zaten bence 8 saat uyumak gerekli de değil...
işte her şeyin kararında olması makbul derdi bir düşünür. düşünürken söylediği açık...

kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenler için tekrar baştan alıyorum uyku harcanabilen soyut bir materyaldir. nerde mi kullanılır tabili gündüz uyumadığın zamanlarda depodan tüketilir. bir şamandırası var üstüne geçersen taşarsın mahvolursun uykusuzluktan beter yapar adamı,şamandıraya dokunduğu an durursan tam ayarındasın en güzel insan sensindir.

lan blok dün gece 2 gibi yattım sonra saat çalmış uyandım sahura kalktım sahurda ne yedim sorma "şerbetli hünkar pilavı" harbiden anasını satayım. böle kaşık kaşık götürdüm, tatlıyla tuzlunun enfes bir karışımıydı yediğim şey ama meğer ben rüya görüyor muşum. ne sahura kalkmışım ne de bir şeyler yemişim, bunu ne zaman mı farkettim az önce karnım çok fena acıktı, az önceye kadar sahura kalktığımı düşünüyordum ama karnımın acıkması bütün gerçekleri gözlerimin önüne serdi. ben gece saatin alarmı çaldığı zaman uykuma belli belirsiz bir ara vermiş ve saatin alarmını kapatmıştım sonra tekrar uyumuştum.

dün akşam evimde verdiğim çam fıstıklı ve kolalı kokteyl den sonra uyuya kalmak çok normal diye düşündüm kendi kendime ve "lan ne kadar ağır uykun var yuh be" gibi bir söylemin yargısız infaz olacağına kanaat getirdim. Yoksa cama sinek konsa uyanırım, elektrikler kesikken birden elektrikler geldi mesela, bilgisayarın monitörü bi cızıldadı o zaman bile uyandım yani...
bak mesela bu çam fıstıklı ve kolalı bir kokteyl :)

neyse günlük bir cumayı daha geride bıraktık. bayram geliyor pazartesiden "intibaren" 1 haftalık bayram tatiline gireceğim muhtemelen çok pis harçlık toplarım. ama ondan önce sana bir yazı daha yazacam sorma yani...

25 Eylül 2008

Otobüste Unutuldum Lan Ben



lan blok seni üst üste koyup şuraya kaçak kat çıkasım var ama dur bakalım. Yaz yaz başolmuyorsun sen onu söyleyeyim önce daha sonra yazamadan edemeyeceğim bir anıma geçeyim.

Bundan 5 kentrilyon yıl önce biz yine İzmir'de yaşardık. O zamanlar oturduğumuz yer 3 katlı triplex bir daire. Çatı katında ev sahibimizin eşyaları duruyor oysa ben o çatı katını kendime oda yapacaktım. neyse alt katta salon var 2,5 futbol sahası genişliğinde üst katında da 3 oda var. mutfak aşağıda tuvalet yukarıda. Ne kadar marjinal olduğunun farkındayım ama öyleydi yani. tuvalet mesela kapıdan girince sağdaydı. Hatta site olduğu için evlerin bütün planları bir sağ bir sol giderdi mesela,bizim tuvalet sağdaysa bizim sağ tarafımızdaki evin tuvaleti soldaydı. yani tuvaletler baş başa vermişlerdi. bence bir mühendislik harikası. hem kanalizasyon borularını evi dolaşmaktan kurtarıyorlar hemde koku fazla dağılmıyor. ayrıca muhteşem bir şey daha var 2. kattakı banyolarda tuvaletin tam üstüne anasını satayım. bence buda mühendislik harikası bişey...sakın bir yere ayrılmayın reklamlardan sonra kazandibimizin şerbetini verecez ve ardından hünkar pilavı yapacaz...


ha işte ne diyorduk biz öyle bir evde ikamet ederdik yıllar önce. ben o zamanlar liseye giderdim lise 1 2 3 orda okudum. aslında daha mazisi var bu evlerle olan ilişkimizin mesela bu bizim 2. 3 katlı evimizdi. 1.sini anlatayım dur
o bahçeliydi blder ev köşe olunca tabi mühendis durmamış çakmış bahçeyi e tabi kirası yanındaki evden 50 lira daha fazla zamanın parasıyla 1500 yen öderdik biz o eve bahçesiyle bir. bahçede soğan,domates,patlıcan,şeftali,armut,elma,suni çin yetiştirip yerdik. suni çim yemezdik ama yetiştirirdik neden mi o zamanlar çardağımz vardı bahçede babamla okul müdürümüzün kocası beraber yapmışlardı. lan adamlar bütçe planlaması bile yaptılar o çardağı yaparken tahtalar demirler şu kadar falan. bende geri zekalıyım o dönemler onlarla bir gezdim hurdacılarda sağlam dolu demir aradık. ta ebemi ben...
ha işte orda benle yaşıt bir şeftali ağacı var 1 kere bile şeftalisi şöyle kocaman olmamıştır. hep küçük küçük oysa dibi hep ıslak ilacını falan hep verdik ama bana mısnı demiyor meret illaha ki küçük şeftali sonra anladık ki cinsi öyleymiş...

neyse efendim konuya giriyordum az daha zor kurtardım sizi...
konumuz şu ben bigün otobüse bindim. otobüste tek kişiyim ama tamda şöförün arkasına oturdum orası da perdeli şöför görmüyor beni. bastı gidiyor.gemi azıya alan otobüs ben ilk orda gördüm. durak murak dinlemiyor vırııın gidiyoruz varacağım yere vardım 15 dk da normalde belediye otobüsler 35 40 dk da varır. gittim inmek için kapıya yaslandım demire bastım tuşa ama durakta durmadı hatta yavaşlamadı bile. bende böylece durağı geçtim. kaptaaan kapııı dedim "biskmilliağhirrağmanirrawhim,noluyor a.q" dedi şöför bağırarak. aynadan beni gördü sonra "sen ne zaman bindin lan" dedi. ilk durakta dedim.
"ebenin a.ı velet bu otobüs yolcuya çalışmıyor ben bunu halkapınara götürüyorum siktir in lan aşa" ama dedim önde numarası yazıyor bende bindim. ben seni neden görmedim dedi bu bana. haa tamam kardeşim ya sonra aradılar beni yolcu yoksa halkapınara gel dediler bende seni unutmuşum ilk durakta bindin diye bastım gittim kusura bakma kardeş :)

yok dedim önemli değil ama ben burdan nasıl dönecem geriye ta gelmişiz ebesinin şeyine muhabbet ederkende gittin zaten.
dur dur bırakayım ben seni dedi vırın körüklü otobüs döndü kavşaktan beni bıraktı ineceğim durağa. bende indim...
bu kadar. bir başka otobüs anımla daha sizlerle olacağım herhalde yakında çünkü bunu yazarken okula gitmek için sabah 5:50 de kalkıp otobüs yakalama anılarım aklıma geldi...

eeveeet bir başka bir zıkkım bir neşe programının daha sonuna geldik. unutmuyoruz hünkar piavımıza karabiber ekiyoruz...

lan adam gibi hünkar pilavı resmi yok koca sanal alemde. zaten bunuda hünkar pilavı olduğundan şüpheliyim...

23 Eylül 2008

Ödül Törenlerinde Ödül Alamama Sendromu






Yine günlerden bir gün yapımcılığını,yönetmenliğini,senaristliğini ve sanat yönetmenliğini üstlendiğim filmim adını unuttuğum bir film ödül törenine aday gösterilmiş.
Neyse prosedürleri yerine getirdik yazışmalar bitti ve tarih 23 eylül 2008 saat 24:00 olduğunda Papua Yenigine de yenigine antik tiyatro salonlarında olmam istenmiş.

Peki yazıp faks attık.
Türkçe'de manası uçan yumurtalar olan bir havayolu şirketinden 3. sınıf bilet aldım. Koltuk cam kenarıydı uçak kalkarken camdan bakıp uyuya kalmışım. 4 saat sonra uyandım hala gidiyoruz daha önce hiç Yenigine'ye gitmediğim den mütevellit hostese sordum "esküz mi?"
buyrun efendim dedi kız. meğer türk olduğumu 3. sınıf bileti almamdan anlamış anasını satayım bütün 3. sınıf kabini türk. herkes "kardeş artislik yapma bizde Türk'üz hosteste türk adam gibi türkçe konuş" gibi cümlelerle ırkçı söylemlerde bulundular.
Hostese ne soracağımı unuttuğum için müsaitseniz Yenigine'de bir şeyler içelim dedim "yaa bilmiyorum kii" dedi.
oldu o zaman al bu kartım beni ararsın iyi mi?
kız cevap vermedi kartı aldı gitti.
burnumu karıştırıp bunu oturduğum koltuğun altına sürecek kadar zaman geçti ve hostes içki servisine başladı. Sıra bana geldi "bakardi,limonata,kakao,kaçak çay ve bira, hangisini alırsınız" dedi deminki hostes.
Bakardi ver bakalım dedim.
Bakardimiz kalmadı efendim dedi oysa şişenin dibinde gözüküyordu ama sanırım hostes bana tafra yapıyordu hani odun gibi gidip kartımı vermiştim ona beni araması için. Muhtemelen g.tü kalkmış ve benim onu aramamı bekliyor.
Her neyse bende sıkıldım uçak muhabbetlerinden (oysa sahurda taslak yazarken daha eğlenceliydi)
yenigineye indik.
hemen otele gittim resepsiyon görevlisi katar'lı bir gay dı. hemen bana sulandı o. çocuğu. tabi çıkış kapımı kolladım. anasını satayım otelde gay dolu. bu ödül töreni için ayarlanmış bir otel gelen yönetmenler oyuncular falan koridorlarda öpüşüyor bu ne lan.

Bir an önce ödülümü alıp gitmek istedim Yenigine'den.

Tören günü antik tiyatro salonunun önüne bordo bir halı sermişler orda millet sırayla yürüyor baktım önü kalabalık jontıra volta,jerryse infeld,antonyaban deras ve bir sürü ünlü sırayla geçiyorlar. Taksiciye dön evladım bir tur daha beklemeyelim ayakta şimdi orda dedim. o da anladığını düşünmem için kafasını salladı.
Neyse biz bi tur daha döndük geldik herkes girmiş hiç sıra kalmamıştı taksi yanaştı önce sağ ayağımı arabadan attım sonra taksiciye 100 papel verdim para üstü vermeye kalkıştı ama o ara fotomuhabirlerinden biri bizi çekiyordu bende istemem sakın verme al sonra koca kültürportakalı para üstünü bekliyor diye şamdan'a haber oluruz mazallah dedim sende kalsın üstü. Acık tribüne oynadım anlıyacağınız.
Sonra sağ ayağımı attım(hop dur bakalım zaten önce sağ ayağını atmıştım kripto sıçtın yine kurgunun içine kaçmadı okuyucunun gözünden bu) tamam len sol attım ve inanılmaz bir deklanşör sesi kulaklarımı resmen s.kti. ona buna saçma sapan poz verdim üzerimde ki dolce and gabbana smokin süper duruyordu. herkes bayıldı kızın biri harbiden bayıldı.

merdivenleri ağır ağır çıktım salona girdim salon karanlık sahne kocaman sözde antik ama duvarlarda led paneller vardı devamlı filmler gösteriliyordu.
tam koltuğumu arıyordum ki sahne ışıkları "çotank" diye bir ses çıkartarak söndü. Ardından dank dank dank diye bir ses duydum ki kulaklara ziyan. o da ne sahnede haydi glum
(heidi klum)
el salladım gülümsedi "koltuğum nerde a.q a-45-0 diye koltuk numarası mı olur ya" neyse alkışladım falan hemen programa başladı ben sağa sola bakınırken adım anons edildi "en iyi yönetmen dalında sayın kültürportakalı,kendisini sahneye davet ediyoruz"
iyi dedim koltuğu gelince bulurum çıktım sahneye haydi'ye teşekkür ettim sarıldım belinden tuttum o da ne haydi korse kullanıyor. elime sert bir şey geldi aşağı yukarı götürdüm elimi böyle kemere benziyor ama yumuşakta biraz. haydi işkillendi ve "bad boooy" diyerek gülümsedi. nooluyoz lan dedim meğer haydi'nin arkasında kameraman beni çekmiş. millet dev ekrandan izlemiş naaptımı. adım tarihe sapık yönetmen olarak yazıldı herhalde.
ödülü aldım mikrofona doğru gidiyorum aslında bir konuşma metni hazırlamıştım 54 dilde ama onu okumaktan vazgeçtim ve nuri bilge ceylan'ın da dediği gibi "benim yanlız ve güzel ülkeme" dedim indim. indim inmesine fakat koltuğu bulamamıştım baktım jontra volta ilk koltukta otruyor "lan pezevenk bu a-45-0 nerde biliyor musun dedim.
yok abi benim ki b segmenti 32. paralel 9. koltuk.
Jontra volta katarlı bellboy ile yiyişiyor. (john travolta ve kirk douglas)
ebenin amı jontra. biraz daha arkalara yürüdüm sağ tarafta nikıl ıskeyc'i gördüm "hi men watzap" dedim. geri zekalı herif bakmadı bile bana.

ona sormadım koltuğu sonra baktım elinde el feneriyle dolaşan bir adam koridordan sahneye doğru iniyor "hey hey" diye bağırdım eva longorya gibi. adam fenerini yaktı yüzüme tuttu o da ne a.q mahvoldu gözlerim ne diyeceğimi unuttum ve hostes kız aklıma geldi ona da ne diyeceğimi unutmuş ve başlamadan biten bir ilişki yaşamamıza neden olmuştum. ama bu sefer buna izin veremezdim eli fenerli adam benim işime yarayacaktı bana koltuğu gösterecekti.

bu arada tekrar adım anons edildi "en iyi astalavista dalındaaaaa sayın kültürportakalı,kendisini sahneye davet ediyoruz".
eli fenerli adamı bırakıp sahneye koşar adım gittim bu sefer sahnede haydi glum yok onun yerine "will and grace" ten tanıdığımız Debrames sing vardı.
ona da sarıldım onda korse yoktu belide baya bir güzeldi hani daha uzun sarılıp kızı baştan çıkarmaya gerek olmadığını düşünerek bıraktım yakasını. "wohaoh" diye bir ses çıkarttı. bütün salon koptu yarıldı ama ben anladım hala ne olduğunu meğer Debrames ben ona sarılırken )seyircilere sırdım dönük olduğu için görmedim) baş parmağıyla okey anlamına gelen işareti yapmış ve ondan sonra wohaoh demiş anlıyacağınız ödül töreninin espri konusuydum. astalavista ödülünü aldıktan sonra canım fena halde sıkılmıştı ve mikrofonda saçmalayasım geldi 2 kere mikrofona vurdum "hüf hügf bayanlar ve baylar,bu ödülü Doğuş'a vize vermeyen Amerika Birleşik Devletleri vize müdürünün makatına sokmak için aldım,çocuğun önünü kestiler oysa o dünyaya açılıp şikagoda fan kulüp kuracaktı." tabi bunu 23 dilde tekrarladım. salondan büyük ilgi topladım ve Debrames te beni kutlamak için yanıma geldi tekrar sarıldık. bu sefer ne ben bi hınzırlık yaptım ne de o çünkü ortam çok duygusaldı bütün salon olarak Doğuş'a çok üzülmüştük. Debrames Doğuş'a bir mesaj göndermek ister misin dedim o da beni kırmadı ve Doğuş'a "dogus mmm ı ı thınk mm yeah ok ı thınk u r best" kekeleyen bir grace vardı karşımda ne diyeceğimi bilemedim ve ona bir hatıra vermemi ister misin senin adına Debrames dedim. of kors demesiyle eteğinin altından babaannesinden yadikar köstekli saati çıkarttı verdi elime. "give it" dedi. gözlerim oldu yemin ederim,ağlayarak sarıldım Debrames'e o da şaşkınlığını gizleyemedi ve bana sarıldı.
Sanırım Debrames ile aramızda bir yakınlaşma olmuştu o hengamede sahneden inerken eline kartımı tutuşturdum şıllık hostes gibi yapmayıp "ı will call u" dedi. bende topuklarımı fıred çakmaktaş gibi havada 2 defa birbirine vurdum ve sahneden atladım.

Saat geç olmuştu ama ödül töreni devam ediyordu ve ben hala kıçımı bir koltuğa koyamamıştım eli fenerli adamda gözükmüyordu ortalıklarda, daha en iyi sanat yönetmeni,en iyi senarist dallarında da ödül almayı bekliyordum,ama önce biraz uyumalıydım ve sahnenin a-45-0 yazan koltuğunun yanındaki sedirin üstüne kıvrıldım. evet lan koltuğu buldum vay a.q, neyse artık sedir daha rahat...

22 Eylül 2008

Sen Ben olsan Bende Sen

Günlük düşün ki sen ben olmuşsun bende sen. Bana ne yazardın?

Dur bak gör ne yazıyorum...

Sana çok fena yazardım serkan varya kılım zaten 1 yıldır skerttin resmen beni burda.

Planlanan yazılarınla zaten mahvolan hafızam taaa ebesinin şeyine gidip oralara yorum bırakanları sana söylemeye çalışan uyarı sistemlerim göçmüş durumda. Bana sık sık yazmanda hiç hoşuma gitmiyor açıkçası durup durup 5 yazı birden kaktırman bünyemde telafisi zor hasarlara yol açıyor. Sonra ayda yılda bir hizmet dışı kalıp başımı dinleyeyim kendimi yedekleyeyim diyorum o zaman bile yazıyorsun paso "nasılsa sen hizmet içi olunca sokarsın bunları yayına" demenden bıktım anmlıyor musun.
Seni bulduğum yerde çok fena yapacağım. Sağıma soluma koyduğun şu resimler anketler falan da acayip yoruyor beni. Zaten ankette bok gibi gidiyor. Millete nescafeyi nasıl sevdiklerini sormuşsun onlar "burda ar edep kalmamış" demişler bencede kalmadı serkan biraz adam ol edepli yaz şuraya. Zaten saçmasapan konulardan nerelere geliyoruz yeminle benim başım dönüyor hayır bazen düşünüyorum acaba bu yazıları nerden uyduruyorsun. Ha tamam hakkını yememek lazım arada attırmışsın bir kaç awesome ama yetmez. Ben ki ibrahim tatlıses'e, nihat doğan'a ve ayşe hatun önal'a blogluk yapmış bir blogum sen vız gelirsin trıs gidersin tamam mı. Senin varya anlattıklarına gülmüyorum lan ben. Bak bozuk bozuk cümle kurdurtuyorsun bana. Bi deneyelim bak ben sana anlatayım bakalım o zaman ne olacak. Bendeki hikayeleri duysan gülmekten götün düşer. Yanakların kulaklarına doğru gerilir ağrı yapar.
Senin dünyadan haberin yok serkan tam bir odunsun sen. İnsan iki nezaket yapar blogun arka plan rengini falan değiştirir bi iki yardımcı program kaktırır da yükümü hafifletir ama yok anasını satayım hep bana hep bana.
Paso oraya buraya lınk verıyon mıllet nerden geldı nereye gitti sağ tarafa yazmaktan iflahım kesildi. Hayır anlamadığım senin ben ta.. neyse uzatmayacağım ve bu saçmasapan günlükte bana da yazmak için ayırdığın bu sayfayı al da mötüne sok tamam mı?
Ama yinede seviyorum lan saçmalamanı. Olum bak ağlattın a.q. Hadi defol şimdi.
Sen ben olsammış ben sen olsammışmış neyse ne yazdık işte şimdi yazıyı yayınla'ya mı basacam nereye basacam sölesene velet. Şimdi kaydet mi diceeem?
Bastım gitt....

Sonra ben rüya görmüşüm rüyamda da tabi müsait iseler sayın Buzcevheri ve Kutup Zencisi tutmuşlar günlüklerine söz hakkı tanımışlar. Mimledim işte yahu. :) Yazınız efendim bakalım. Siz günlük günlükte siz olsaydı günlük size ne yazardı. Karışık değil be o kadar :)

21 Eylül 2008

Çöp Öğütücülerinizi Rocy'e Emanet Edin


Çok sosyal bir konuyla daha sizlerleyim. Aile içi şiddet. Evet konumuz budur. Benim bahsedeceklerim bu kadardır. 2. kağıdını dolduranlar kağıtları birbirine ataçla tuttursun masama bıraksın.

Potansiyel sıkılgan okuyucu kitlemide kaybettikten sonra kalanlarla asıl konuma geçiyorum. Çabuk mu geçtim konuya durun o zaman size kurduğum saç kökleri nasıl güçlendirilir sorusuna cevap arayan enstitümden bahsedeyim.Hepimiz keliz. Asıl merkezimiz Ürdün'de (ne şaşırmış gibisiniz yoksa her saç araştırma enstitüsü isviçre'de diye bir tüzük mü okudunuz?) bense İzmir'deyim nasıl mı haberleşiyoruz tabiki mistik güçlerimizi kullanıyoruz. diğer iletişim yollarına başımızdan geçen son olay yüzünden hiç güvenimiz kalmadı. Ne olayı mı geçti başımızdan? Söylemiyorum...

Başlıyorum hazır mıyız?

Rutinlik efendim konum. Resimdeki de bir rutin formülü. Ne saçma değil mi. Her gün uyuyup uyanmak,yemek yemek zorunda kalmak ve onları dışarı atmak zorunda olmak falan filan. Bu kısmı işin benim sevmediğim kısmı. Sevdiğim kısmı ise yok denecek kadar az.
Mesela her gün bilgisayarı açışım veya her bilgisayarı açışım aynı oluyor. Sandalyemi düzeltiyorum sandalyemin üstündeki minderi sandalyenın kenarlarından taşmayacak şekilde oturtuyorum sonra "power" tuşuna basıyorum ardından monitör tuşuna ve bekliyorum. Sol elim klavyenın wasd tuşlarında. (bu wasd bana counter-strike'ın bir hatırasıdır) sonra açılıyor ve hemen ctrl-alt-delete yapıyorum ve bs playerin malum reklam programının sürücüsünü sonlandırıyorum. Yoksa kendisi saçma sapan anlarda bana reklam basabiliyor. "Bakın dikkatinizi çekerim hala ayaktayım düzelttiğim sandalyeye oturmadım. Aslında oturdum ama yazmayı unuttum." Daha sonra zınk diye karşıma çıkan msn live messenger ile kendimden geçiyorum ki hayatta çok az şeyle kendimden geçerim. biri ceviz reçeli diğeri bu galiba. Bundan sonrası pek rutin değil ki aklımda kalmamış...

Şu anda elimde geçen bahsettiğim şokomigo ile bekliyorum ve yedikçe bir irkilme bir uyarılma hissediyorum ve ceviz reçeline ihanetimin söz konusu olabileceğini düşünüyorum...

Bu saçmalığın daha ne kadar devam edeceğini soranlara ise ne kadar çok soru soruyorsun deyip çirkefleşiyorum or dominant karakterimle diğer genin tepesine binip dna üzerindeki hakimiyetimi kuruyorum.
Bu aralar tekmetokat okuyorum. Bir çöp öğütücüsü almayı düşünüyorum. Bu çöpler nereye atılacak kafayı yemek üzereyim. Bugün çöp kovasına attım kadının biri arkamdan "tüü doldur olum doldur taşsın oralar sonra böcekler bassın memleketi" teyze çöp kovası yazıyor üstünde görmüyor musun demedim çünkü çöpler artık çöp kovalarına atılmıyor İzmir'de. Nereye mi atılıyor, bilmiyorum. Bize yazılı bir bildiri gelmedi. Zaten çöp atmaya çıkarken ev sahibinin akrabasına gözükmemek için stres yapıyorum ve sanki derinlerde bir yerlerde misşın impasibıl çalıyor gibi geliyor. Aslında Rocky'deneye's of the tiger tercih ederim. Sanki o daha bi gaz verici.


Bu arada itiraf.com a uydurma bir itiraf gönderdim bakalım yayına alınacak mı? :)
Daha önce göndermiştim fakat yayınlanıp yayınlanmadığına bakmayı aylar sonra hatırlamıştım ama bu seferde itirafa koyduğum başlığı ve kullanıcı adımı unutmuştum kısacası hayat ne gariiip?

Ben olsam dali'ye gider bakardım naptın sen deli demek için... Bir espri yok eğer var olduğunu düşünüyorsanız ve dali deli benzerliğinden yararlanıp kullanıcıyı yararak rant elde edeceğimi sanıyorsanız topunuzu kınarım... son kınadığım adam Oray Eğin'dir. Kendisini taa New Cörsi'lerdeyken kınadım akşam gazetesine yazar oldu. Demedi demeyin...(Oray eğin'in son durumu nedir bilmiyorum)

20 Eylül 2008

Al sana başlık!

Son günlerde başlıklarım hep emir kipleriyle bezenmiş veya blogger a hakaret niteliğinde başlıklar olmuş. Farkında mıyım? hayır. Tepkiliyim kardeşim her şeye. Neden mi. Ya anasını satayım bir halk berberinde traş 3 ytl ye düşmüş bizim karşı apartmanın altındaki baran erkek berberinde 6 ytl. sahibi ile merhaba mız olmasaydı içeri girip
"merhaba traş ne kadar?
6 ytl.
ben senin taaaa..."
deyip çıkardım.

Basmane'de sabaha kadar açık lokant var lan. Çok güzel tavuk yapıyorlar ama tavuk yemedim. Adamın biri yiyordu gözüme pişmemiş gözüktü. Sırf tavuğun derisi güzel gözüküyor diye 4,5 ytl verilmezki. Cacık istiyorum ekstraya giriyor su içiyorum hesabı öderken 1 pilav 1 cacık 1 musakka 2 su diye sayıyor. Lokantacıyla merhabamız olmasaydı kulağına yaklaşıp
ben senin taaaa...


kahvaltılık gevrek aldım geçen tansaştan evde mutfak dolaplarına sakladım kardeşim bulupta benden saklamasın diye. Bulmuşlar hemde ne markete gittiğimi biliyor ne de bir şey aldığımı. Tırstım bir an sezgilerinden. Kahvaltılık gevrek şu sıralar tabaklarda sütle servis ediliyor. Oysa onu kahvaltıda yiyecektim ben. ben böyle kardeş ilişkisininde kahvaltılık gevreğe de. Dişime yapışıyor ya üstündeki kakaoyu emince sanki sapı kalmış gibi oluyor. kellogs ya ondan galiba. neydi lan boykut mu ediyorduk bir ara biz bunları.kellogs gel buraya gel. ben senin taaa...

bir çay 0,75 ykr olur mu lan çaycı. altı üstü yağmur yağıyor diye oturdum 2 dk hemen çay getirilir mi. İçmeseydin deme ağzını burnunu dağıtır çay ocağına bağlarım seni. Getirmeseydin içmezdim. Zaten televizyonda da yer misin yemez misin diye sorup duruyordu acun az daha giydirecektim zor yırttın çaycı. Ama bak seninle merhabamız yok ben senin varya taaaa...

kulağımı dalgınlıkla ıslak parmağımla kaşıdım,çok kötü lan. bir daha kulak kaşımam pis kalsın anasını satayım hala huylanıyorum...


kavak yelleri yaz tatilinde annem ve kardeşimin gittiği otelde bir bölüm çekmişler kardeşim kendini şu sıralarda bir şey sanıyor... onunla merhabamız neyse :)

Yazı Böyle Yazılır!

Gün gelir,devran döner,giden gelir,dönen durur,
beyti pişer,pilav yanar,çorba kaynar,kaşık kırılır,klavye üretir,fare tüketir(ssbb),
bıçak keser,satır doğrar,çatal batar,tarak tarar,saç malar,
güneş doğar,yüz yıkanır,sifon çekilir,peynir yenir,kravat bağlanır,otobüse binilir,ayakta gidilir,durakta inilir,pite girilir,lastik değiştirilir,sabit hızla gidilir,kaza yapılır,komaya girilir, yoğun bakımdan çıkılır, ses açılır,müzik dinlenir,giden gelir, kolundan tutular,yatağa atılır,iğneden iplik geçirilir,yama bulunur,söküğü dikilir,elbet gerisi gelir.

mide bulanır,akciğer kararır,beyin sulanır,böbrek döker,dudak büker,kulak çeker,dirsek yalanır,burun tutulur,sonda yapılır,bilek döner,parmak çıkar,doktor gelir, bi sktir git denir.


program başlar,mali konuşur,saç malar da saç malar,sonra durur,konuyu değiştirir,mevzu kuşum aydındır,amsterdama gitti denir,tercihlere saygı duymak gerekir,mali konuşur, saç malar da saç malar...

başbakan sorar,aydın vurur,aydın sorar,başbakan vurur,baykal araya girer,aydın bi dur der,baykal duramaz,başbakan açıkla der,baykal yat der kat der arsa der,başbakana sıra sende der,başbakan bekler...


kriz başlar,lehman batar,para kaçar,bush kovalar,borsa durur,memur yatar,zam gelir,elektrik patlar,yuh denir,duyan olmaz...

yazı yazılır,dibi tutturulur,ama böyle yazılır :)

19 Eylül 2008

Mahalle'nin Nabzını Anneler Ölçer!


Daha önce annemin ne denli bir şeyleri anlatacağım ben huylu bir kadın olduğundan bahsetmiştim şimdi ise anlattığı şeylerden bahsetmek istiyorum. Genelde ilk cümlesinden anlaşılıyor bahsettiği konunun ne olduğu.

Mesela yakınlarımızda bir manav var, muhtemelen okuma yazmaları yok çünkü o kadar saçma tabelaları var ki anlatamam gösteririm :) Onları bir araya toplayıp bir ara yayınlayacağım blogta. Park yapmayınız demeye çalışırken kartonlara neler yazmışlar neler.
Veya bir kokoreççi çeyrek ekmek fiyatını söylemeye çalışırlen kağıda neler yazmış neler. Daha bunun gibi bir çok esnaf bozması tabelayı bir gün blogumda görebileceksiniz ki o gün benim telefonumdaki resimleri bilgisayara attığım gün ile yakın bir tarih olacaktır.

Her neyse işte bu manavı bir kadın işletiyor aslında manav değildi orası önce böyle kırmızı bir arabayla gelip seyyar manavcılık yapıyordu. Daha sonraları araba oraya park edilmeye başlandı saatlerce orada dururdu. En son araba gece gündüz orada kalmaya başladı yan kapakları falan söküldü bir manav kulübesi oldu.
Kasalı bir araba neydi onların markası dilimin ucunda ya ford transit ama öyle böyle değil yani önce en eski model transiti alın kırmızıya boyayın sonra gidin hurdalığa bırakın ve üstünden yağmur çamur toz toprak asit masit ne varsa geçirin sonra alıp manav yapın. Sanırım öyle.

İşte bu manav kulübesi sonra nasıl olduysa oraya brandalarla örülü bir tezgah açtı ve kocaman tabela koydu "5kardeşler manav" bu anlattıklarım 1 senede oldu. Lan birde düşünüp duruyorum bizınıs çözümler, sermaye falan diye.Tamam dağıtmayayım konuyu.

İşte bunlar kurdular manavı oraya sonra kadın durmaya başladı başında 2 de oğlu var biri devamlı tüp arabaları vardır tekelerlekli hatta otobüs terminallerinde valiz taşınır onlarla gezinip duruyor devamlı hatta kışın dershaneden geldiğim bir gün eziyordu beni önüne baksana kardeşim dedim ve sonra biraz tartıştık :)
Bu kadının kocası yani bu manavın asıl sahibi geçen gün kahvenin önünde vurulmuş. Vurulma nedeni ise anneme göre tefeciler rosalinda ablaya göre ise akrabalarıymış...


2. habere gelince bizim burda bir okul var ilkokul. Garip bir okul ama sanki okula öğrenci değil hep veli gidiyor gibi. Okulun önünden cadde geçiyor biraz işlek, okul giriş çıkış saatlerinde araba geçemez oradan ortaokula giden çocuğunu okula bırakan kadın gördüm ben.
Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir olay yaşanmış orada çocuğun biri ölü bulunmuş anneme göre organ kaçakçıları "rosalinda ablaya" göre ise fidyeciler çocuğu kaçırmışlar öldürmüşler okul bahçesine atmışlar. Duyumlarıma göre (işte annemden duydum) çocuk buralı değilmiş. Şehir dışındanmış.

Bugün cuma namazında hoca hutbede "yağmur istiyoruz ya rabbi" deyince lan ne kadar zamandır yağmur yağmıyor İzmir'e dedim kendi kendime. Ayakkabıları koymak için dolap yapmışlar caminin içine herkes ayakkabısnı koyuyor anahtarla kilitliyor anahtarı cebine atıp namaza giriyor çıkıncada alıyor oradan. Ben evim yakın olduğu için ayakkabı giymedim eski bir terliğim vardı üstünde akdenizflex yazıyor (yani bulabileceğiniz en ucuz terliktir ama 4 yıldır kullanmaktayımdır,severim terlik giymesini) işte ben o terliği aldım o dolaplardan en sağlam gözükenine koydum anahtarını aldım 2 defa kilitledim ve anahtarı cebime attım. Benimle aynı anda ayakkabısını koyan bir başka mü'min :) "burda vurgu var düzgün okuyun..." bana ters ters baktı az daha orada dursam "o terlikleri al" ile başlayan ve cümlenin sonunu getirdiğinde abdestini kaybedeceği bir cümle kuracaktı, kendisini kurtardım.

Gezegenlerin seslerini dinlemişler hepsini toparlamışlar sonra birde albüm yapmışlar sayın okur yok ben böyle bir şey görmedim. Meğer ne becerikli gezegenler varmış.
Aha bak BURDA

Bu akşam NTV de dünyayı değiştiren günler diye bir belgesel var saat 9 da sakın kaçırmayın derim ben size. BBC yapımı bir belgesel kaçar mı?

Konunun ve günün özeti olan şu söylemi sizlerle paylaşmaktan çok mesudum.
Ne azgın ol asıl,ne şaşkın ol basıl
çok yerinde bence :)

Tozlu Raflardan Bilim Kurgu:elektron yolculuğu

upuuzuuun zaman önce eklediğim bir yazıydı bu unutulmuş gitmiş garibim oralarda buyrun tekrar okuyalım bakalım neymiş :)

Profesör ‘Küçültme Makinesi’ üzerindeki tüm kontrolleri bitirmişti.
Bakışlarını uzay gemisine çevirdi.
İçine onlarca insan sığacak büyüklükte idi.
Ama profesöre ait hangarın ancak yarısını dolduruyordu.
Geri kalan alanda çeşit çeşit aletler çalışıp durmakta idi.
Bu uzay gemisi uzaya gitmeyecekti.
Hedef bir kömür parçasının atomlarından birindeki elektron olacaktı.
Ve bu yolculuğu bilgisayar gerçekleştirecekti.
Profesör heyecanının en yüksek noktaya çıktığını hissetti.
Zira gemiye binip yolculuğa çıkacak olanlar kızı ve damadı idi.
Onlara döndü:
--‘Yolculuğunuz sadece 10 dakika sürecek.
Ben yüzlerce deney yaptım.Her deney başarılı oldu.
Şimdi içeri girebilirsiniz.Herşeyi bilgisayar ayarlayacak.
Siz sadece gözlemde bulunacaksınız.’
Genç kız ve kocası gemiye bindiler.
Profesör ‘Küçültme Makinesi’ ni çalıştırdı.
Koskoca gemi birkaç dakika içinde bir kibrit kutusu kadar küçüldü.
Bir kıskaç gemiyi kavrayarak kömür parçasının önüne getirdi.
Küçültme işlemi devam etti.Bir-iki dakika sonra gemi artık görülmüyordu.
Profesör bilgisayar ve diğer aletlere bakarak gelişmeleri takip etti.
Göstergeler küçülme işleminin sürdüğünü gösteriyordu.
Bir atomaltı parçacığının da çok altına ulaşıncaya dek sürdü.
Herşey otomatik olarak ayarlanıyordu.
Nihayet yolculuk başladı.
Kısa bir zaman sonra geminin elektrona ulaştığını bilgisayar haber verdi.
Profesör şimdi 10 dakikanın dolmasını beklemeye başlamıştı.
Sabırsızca hangarın içinde dolaştı.Merak içindeydi.
Kızı ile damadı kimbilir neler anlatacaktı.
Atomun elektronuna yapılan ilk yolculuktu bu.
Ve vakit doldu.Gemi ilk önce ufacık olarak belirdi.Sonra hızla büyüdü.
Nihayet gerçek boyutuna ulaştı.Kapılar açıldı.
Dışarıya 20 kişi çıktı.Kadınlı erkekli 20 kişi.
Ama içlerinde kızı ile damadı yoktu.
Profesör şaşkınlıkla bakıyordu.Bu 20 kişi nereden çıkmıştı?
Kızı ile damadı nerede idiler?
Gemiden çıkanlardan biri coşkulu bir şekilde diğerlerine döndü:
--‘İşte kutsal kitabımızın doğru söylediğini görüyorsunuz.
İlk anamız ve ilk babamız haklılarmış.Şimdi asıl yerimizi bulduk.’
Profesörün şaşkınlığı sürüyordu.Coşkulu adama sordu:
--‘Siz kimsiniz?Bu gemiye nasıl bindiniz’Nereden geliyorsunuz?’
Coşkulu adam sakince cevap verdi:
--‘Bizim gezegenimiz küçük bir dünyadır.
Biz nesiller boyu hep o kutsal kitabın buyruklarına uyduk.
Kitapta ilk anamız ve ilk babamızın başka bir dünyadan geldiği yazıyordu.
Onların geldiği gemiyi olduğu gibi korumamız emredilmişti.
Bizler nesiller boyu bu görevi sürdürdük.Ve vakit geldi.
İçimizden 20 kişi ile buraya döndük.
Verilen diğer buyruğu da şimdi uygulayacağız.
Kitapta yaşlı bir bilgini bulacağımız yazıyordu.
Şimdi senin yardımınla diğerlerini de buraya getireceğiz.’
Profesör olan biteni anlamaya başlamıştı.
Bir elektron,atomun çevresinde hızla döner.Her bir dönüş bir yıl.
Bu dünyada geçen 10 dakikada o elektron kimbilir kaç kez dönmüştü?
Elbette o elektrona göre aradan binlerce yıl geçmişti.
Kızı ile damadı o elektronun ilk insanları idi.
Onlardan üreyenler, binlerce yıl boyunca nesiller halinde yaşamış ve çoğalmışlardı.

Kaynak:İsmini vermek istemeyen kadim bir dost...

18 Eylül 2008

Temasal Atraksiyonlar

Üstteki portakalları oraya koyarak gözünüze daha şirin gözükmekti amacım farkettim ki şirin değil garip oluyorum. Ama tasarımla uğraşmaya üşendiğimden dolayı bu işlere pek zaman ayırmıyorum. Yan menüdeki ankette hala "barometreyi tuttum" diye bir şık var oysa sitede barometre kalkalı 1 hafta oldu ama malumunuz oy verilen anketler değiştirilemiyor. Aslında değiştiririm de bu kadar mühim bir anketin sonucu "bağımsız araştırma ve anket enstitüsü" tarafından takip ediliyor o yüzden müdahale edemiyorum.

Arkadaşımın biri tuttu dedi sana joomladan site yapalım dedim pekala yapalım demez olaydım 3.5 aydır joomla kurulumunu yapıp bir kaç moddan başka bir şey ekleyemedik.
O da benden anlıyacağınız, aslında fikirlerin sonu yok ondada ama işte yaratıcı adam üşengeç adamdır.
Bakın fikirleri inatla açıklamıyorum hani kendi halinde bir blog olsaydım ve okuyucu kitlem yüzmilyonları bulmasaydı açıklardım o fikirlerimi "lan kim nerden bulupta çalacak şimdi" derdim. Ama öyle değil :)

Fobilerle ilgili olan menü garip bir şekilde tıklama rekorları kırıyor yazılarım o kadar çok tıklanmadı şaşmaktayım.
Jelibon resmini sadece ben sevdim sanırım hiç tıklanmamış resme, yıkıldım diyebilirim.

Şokomigolar iğrençler kaşıkla yediğim halde hiç tat almıyorum. Bundan sonra nestle alacağım. Ayrıca fıntık ezmesi kakaolusundan bin kat daha güzel anasını satayım katmayın kakao şunun içine.
Gerçi aralarında bütçemin yetemeyeceği kadar fark var ama olsun ya kaldırın kakao aromalı fındık ezmelerini piyasadan.

Bugün hafifte yazdığım yazı yüzünden üyenin biri ile güzel tartıştık :) fakat anlatamadım ne yaptıysam kendisine. Zaten sorunumda bu galiba doğru kelimeyi bulamıyorum ama hissediyorum yani doğruyu düşünüp yanlışı yazıyorum.

Muzonun performansı bu akşam süper karnım ağrıdı gülmekten...

Bugün periyodik fink atımımı gerçekleştiriken seinfeld ile alakalı bir yazı buldum çokta beğendim tavsiye edeyim de siz de beğenin dedim sonra.
Aha burda.

Notun dibi:höh be bulmak için 15 dk uğraştım google'a ne arama kelimeleri girdim tahmin edemezsiniz. Şimdi anlıyorum google'a "gogıl bana kız bul lan" yazan arkadaşların nasıl bir ruh hali içinde olduklarını. Benim gibi aradıklarını bulamadıkları için saçma sapan algoritmalarla google'a saldırıyorlar. Hepinizde özür diliyorum sayın adını bilmediğim abazalar...

Ne güzel yüzüyor çok pis canım çekti ama yüzme bilmiyorum
Yine semra hanımı utandırmayacak bir yazıyla karşınızdaydım. Daldan dala daldan dala...

İzleyemedim, İzletmediler, İzlemem!

Bugün apartmanımızın otomatiği bozuldu. Bütün gün merdivenleri indim çıktım kapı açmak için. İlk defa gelen misafire bu kadar sinir oldum sayın okur. Zinciri kopmuş sebebi ise "fazla kullanmak" mış. Ebeee ne fazla kullanılması ne yani bu kapı otomatiklerinin apartmanların daire kapasitelerine göre kullanım ömürleri falan mı var. 4 daireli apartmana takılan zincir 8 liye takılsa neden kopuyor yahu bu kadar küçük bir hırdavatın neden bu kadar sorunu var.

Tam oturdum ntv başına ve insan seyredeceğim oysa 1 saattir bekliyorum haberler falan hepsini hatim ettim. Tam ve insan başladı annem kapıyı çaldı. Evet bildiniz otomatik çalışmıyor git kapıyı aç. Geldiğimde haber bölümü geçmiş "o an"lara gelmişti. Neyse dedim bari bunları izleyeyim amaaaaaa imkanı yok. Annem sağolsun anlatacak bir sürü şeyi olan bir insan ve başladı anlatmaya "aile hekimine gittim ağız spreyi yazacaktı ama benim ilaçlar 4 kalem olduğu için yazamadı sonra seda ab...." gidiyor.
Ve yine bildiniz ben "o an" dan da bir b.k anlamadım.

Bu arada izlediğim haberlerde aklımda kalan bir kaç başlık şöyle
Lehman biraderler battıktan sonra abd yerel kriz girmiş hatta bu bütün borsaları etkilemiş ve moskova borsası güm. heeuh işlemleri durdurmuş. İşlemleri durdurmak ne demek lan borsada parası olan yabancı yatırımcı ne yapacak işlem durdu mu ne o sen girersin ama çıkamazsın mesajı mı veriyorsun bize anlayamadım sayın moskova!

Ergenekon soruşturması devam ediyormuş ve bugun yeni zanlılar göz altına alınmış. Sisi (bu ismi ilk duyduğumda adamın dönme olduğuna kanaat getirmiştim ama bi gördüm takım kravat bi adam) lakaplı eğlence sektörünün para babası ve Nurseli İdiz de göz altına alınan isimler arasında. Bişkek kulturportakalı haber merkezinden bildireceklerimiz bu kadar. Söz sende kriptograf...


Perde takmak hala dünyanın en iğrenç uğraşı bir evde perde yıkanıyorsa ve siz ortamdaki tek erkekseniz hemen oradan toz olunuz...

17 Eylül 2008

Hem Matematikçi hem de Çevre Mühendisi! Yuh

Geçen cuma günü dışarı çıkacaktım ve çorap çekmecemi açtım fakat çorapların hepsine bir mazeret bulup giyilmez dedim kenara koydum. Sonunda çekmecede çorap kalmadı tekrar bakayım dedim vardır belki aralarında güzel gözümden kaçmıştır. Tekrar bakıyorum "ya bunun bileği dar geç,bu sanki yırtık gibi gözüküyor, siyah pantolona mor çorap olmaz geç..." farkettim ki çorap seçerken bile kararsızlığa düşüyorum...
O an üniversite tercihlerim aklıma geldi önce bilgisayar müh istiyordum,sonra inşaat, makina ve elektronik olur aslında dedim ve son olarak astronomi ve çevre mühendisliği düşünüyorum matematik okumakta planlarım arasında.

Kısaca toparlamak gerekirse, teorik fizikçi,matematik mühendisi,astronom,elektrik mühendisi,bilgisayar programcısı,radyo programcısı,grafiker,inşaat mühendisi ve bakkal olursam bu hayattan başka isteğim kalmaz...

Şu sıralar ders çalışıp 2009 öss ye hazırlanmaya başlasam mı yoksa ya ek kontejyanla yazıp gideceğim nasıl olsa 1 sene daha çekemem öss mss falan deyip boş boş dursam mının cevabını arıyorum. Kimileri dershaneye başladırlar bile ama dershane bu sene bana hayal :)
O yüzden eğer yerleşemezsem ve kendimi gaza getirip çalışmazsam elveda kariyer elveda Las Vegas.
Ek kontejyanla gitmek istediğim yerler ise normal tercihler sırasında yazmış olsaydım gideceğim yerler. Yani şu sıralar idealistlik mi ben razıyım bi kapak atayım da mı karar veremedim. Çok pis stres olasım var ama oruçluyum bozulacağından korkuyorum...



Sözün özü
Esmere bel bağla,geç karşısına ağla.
O yüzden sarışınları severim... :)

16 Eylül 2008

Gidemem,gidemem seni terk edemeeem!


Ne güzel günlerdi Canısı günleri be anasını satayım. Emine Ün hala aklımda o spor arabalı zengin züppeside aklımda. İbrahim Erkal abi ne diziydi be o. Müziğini buldum mest oldum tekrar tekrar. Bir aralar arkadaşlarla kapımızın önünde kaldırımlar arasında koşturarak geçerken c harfi dendiğinde aklımıza ilk gelen şarkı buydu. Bağıra bağıra söyler Orhan amcadan kafamıza greyfurt yerdik. Ham greyfurt kafayı çok acıtırdı. Semra teyzeler vardı birde oğlu vardı Ufukcan ama çocuk bize kendini hep Ufuk diye tanıttı. Artist bir tipti aynı aynalı tahirdeki tilki gibiydi çocuk. Gerçi zamanla mideye çalışarak göbek yaptı ve baskül ailesinin daimi üyesi oldu. Baskül ailesinin de ne güzel müziği vardı be. Orda pazarlamacı çocuk tam benim kafadandı o zamanlar. O diziyi izlerken bizinıs men tabirine tek oturtabildiğim adam o pazarlamacıydı. ltd şetei falan der beni benden alırdı.
Daha sonra tuğçe vardı hani şu "lan çıkçan mı benle" demek için 3.5 saat dışarda tuttuğum kız. Ne zormuş be söylemek kız anladı ben anladım onun anladığını ama işi prosedürden götürmek zorundayım kız durduk yere evet demez yani değil mi. Bekliyoruz öyle ben susuyorum susuyorum diyemiyorum seni seviyorum ulan. Hala da demedim "benimle çıkar mısın" dedim 3.5 saat sonra o da düşünmeden evet dedi. Daha o zaman 12 yaşında falandık belkide daha küçük hatırlamıyorum. Biz çıkıyorduk ama çıkmak ne bilmiyorduk ne bir pastahaneye gidebildik ne de cafeye oturabildik. Ben okul harçlıklarımdan kıstığım parayla sadece kırtasiyeden kokulu silgi alabilmiştim tuğçe'ye :)
Arkadaşlar arasında da baya alay konusu olmuştuk, sanki daha önce hiç çıkan adam görmemişler gibi tenefüslerde hep yanıma gelir olum ne yaptın öptün mü diye sorarlardı.
Ne öpmesi be daha silgi vermekten ileri gidemedim demedim diyemedim tabi. Onları "yakında olum çalışmalarım sürüyor" diye oyalıyordum. Allahtan araya yaz tatili girdi ben köye gittim sözde tuğçe ile ayrıldık. Hatırlıyorum geldiğimde bir kağıda "gözden uzakta olan gönüldende uzakta olur tuğçe bence ayrıldık biz ben artık çıkmak istemiyorum" yazıp odasının camından içeri atmıştım. O da yarım saat sonra aşağıya bakmadan kağıdı direk attı. Hiç düşünmedi kriptograf beklemekten sıkılmıştır belki gitmiştir bir aşağı bakayım başka biri almasın kağıdı diye. Yok anasını satayım kız umursamadı bakmadan attı kağıdı aşağı aldım okudum.
"iyi o zaman çıkmayalım" yazıyordu.

İlk çıkış deneyimimde böyle son bulmuştu. Daha sonra tuğçeyle tekrar çıktık biz :) o daha bir garip cep telefonum olmuştu yeni daha. İlk mesajlarımı ona attım benimle çıkar mısın dedim. Telefonda daha kolaymış. O da olur diye mesaj attı. 3 gün sonra ben yine bir mesaj attım "bu iş yürümeyecek bence ayrılmalıyız" dedim. Bakın ayrılma cümlelerimdeki değişimlerde ne kadar büyüdüğüm açıkça görülüyor. Olgunlaşmış ve daha mantıklı cümleler kurmaya başlamıştım...
Nerden nereye geldik yine

Bu yazıya uygun atasözü veya özdeyiş bulunamamaktadır ama aranmaktadır. Uykuda akla gelirse sabah kalkınca yazılacaktır...

15 Eylül 2008

"Reva görülen muamele haksız ve insafsızca"idi ama ne yapalım?


Blogkürede kendisine pek yer bulamayan bir konu ve konukla karşınızdayım sayın okur. Bilimi damarlarınızda hissettireceğim falan demiyorum zira zorlamanızada gerek yok zaten bir pazartesi sabahı bunlarla uğraşmak beni de fazlasıyla yordu ama bakalım değecek mi.(burada daha yazının başında olduğum için -ecek'li -acak'lı konuşuyorum)

Her neyse efendim hani şu james bond filmlerindeki ekzantrik aletleri görüpte "gavur yapıyor" "olum lazer kalem var lan adamada" "öf çekmiş takımları götürüyor hatunu" öhm... laflarının mucidi olan kişiliklerin bile ilgisini çekebilecek gerçeklerden ya da öyle kabul edilenlerden bahsedeceğim.
Aslında bir araba firmasının sloganı gibi "biz daha iyisni yapana kadar en iyisi bu". Hipotezler bluğ çağına girip kendi ayakları üzerinde durduktan sonra kural olmaktalar ama bitmiyor,kural olmaları bile onları yıkılmaz yapmıyor. Teoremler falan derken nasırlaşan bazı gerçeklerde var belkide bu nasırlaşan gerçeklerin nasırlaşma ve yerlerinden kıpırdatılamama nedeni kimsenin uğraşmaması olabilir ya da "yahu bununla uğraşırsak ilerleyemeyiz bunu doğru kabul edip ileri gidelim zaten gelmişim 60 yaşıma daha varıpta 60 daha mı yaşayacağım, kısacası ben uğraşmıyorum bunlarla önüme bakıp yeni ve saçma şeyler üretmeyi düşünüyorum"diyen bilimadamları olabilir. Herkes veya ilgili kesim tarafından bilinmektedir ki bilim gelişmektedir ama felsefeden farklı olarak yığılmamaktadır. Şimdi felsefenin bir yığıntı olduğunu düşünmeye başlayanlarınızın canlarını fena yakabilirim. Onu başka bir yazıya saklıyorum inşallah...
Ha işte bilim gelişmelidir ve gelişebilmesi için öncekinin yanlış çıkma ihtimali göze alınarak ilerlenmelidir. Bakınız atom modelleri,üzümlü keke benziyor diyenlere karşı "nah üzümlü kek" diyenler haklı çıkmışlardır.

Neyden bahsedeceğim konusunda hiç bir ipucu vermemekle bir entry girizgahının daha canına kast etmiş bulunmaktayım. Engizisyonda yargılanıp baldırandan bir yudum almak nasip olmasın ki başlıyorum bakın...

Çotank diye gireceğim konuya az sonra "bu muydu lan tü" diyenler çıkacaktır o yüzden deyip çıkmak yerine şimdi çıksınlar.

Sabah sabah nerden aklıma geldi yabancı kaynaklardan kilise haberi okumak bilmiyorum ama okuyasım geldi. Hani içimde vardı böyle lan bugun ilginç bir gün olacak hissi. Öyle de oldu zaten kiliseler bir bir Darwin'den özür diliyorlar. Daha öncede hatırlayacağınız üzere "bütün yaptıklarımı inkar ediyorum her şey yalan" diyen Galileo'dan 2. jan paul özür dilemişti. Bu olay 1992 de vuku bulmuştu ben daha o zamanlar 2 yaşında idim. Hatırlatmakta fayda görüyorum Galileo'nun yaptıklarını inkar etmesinin nedeni sadece baldıran gibi bir lezzeti tatmak istemeyişidir. Sonrasında daha mahkeme salonundan çıkmadan "bakın içmedim ama siz ne derseniz deyin bu dünya dönüyor anam" demiştir. Galileo'nun biraz yumuşak olduğunu düşündürttüğüm için kendilerinden özür dilemek istiyorum. Var mı tanıdığınız Galileo torunu?


Gelelim Darwin'in torunlarından dilenmek istenen özüre. Kilise bir zamanlar senide afaroz ediyorum al senide senide sizide sieayın laaaan diyerek avrupa'nın azına zıçarken keyfi pek iyiydi fakat "yeter lan bu ne mq" isimli bir vakıf kuran avrupa halkı kiliseyi çotanak diye yerin dibine sokmuştur.
Tarih derslerinde ezberlenen "bilimsel gelişme sonucu kilise gücünü yitirdi" klişesine farklı bir bakış açısı getirerek mini mini birlere yeni bir ezber kazandıran zaatım çok mesuttur. Ben sınava girmeden önce onları birbirine bağlayarak ezberlemekten yırtardım zira sizde öyle yapınız. Mesela biraz mizah yaparsak neyse boşverin zaten konudan baya bi çıktım.
İşte efendim kilise o zamanlar kollarını arkasında bağlayarak viyana sokaklarında gezermiş. O zamanlar viyana böyle sulak bir şehir değilmiş efendim. Çayır çimenmiş...
E tabi "yeter lan bu ne mq" vakfının baskılarına dayanamayan kilise çatırdamaya başlayan kiriş ve kolonlarına destek olsun diye yeni kolon dikme planları yapmıştır ama o zamanlar küçük şimdi ise büyük olan Emrah'ın da dediği gibi "suya düştü hayalim" demiş ve restorasyona uzunca bir süre ara vermiştir.

Yıllar geçmiş kilisenin sie dediği ve "bu adamlar bizim başımıza ilerde iş açamazlar dünyanın hakimi biziz" gibi bir gaflete düşerek terslediği kişilerin savunduğu görüşler,bahsettikleri bir bir doğru çıkmış ve sağlam kalan bir kaç kolonda yıkılmaya yüz tutmuştur.

"Lan papa dünya yuvarlakmış olum demiştim sana yuvarlak hissediyorum ben bunu niye baldıran verdik biz bu adama" diyen kardinaller halka dönerek biraz daha kısa ve öz konuşarak "ben demiştim bu adam doğru söylüyor" demişlerdir ve halkın olası gazabından kendilerini korumuşlardır.

İşte yine yıllar geçmiş ve yıl 2008 olmuştur. Kilise artık bir ticarethane olmuştur ama arkasındaki ipe dizilmiş konserve kutularının çıkardığı gürültüden kurtulamamıştır. Hala ondan bundan "biz zamanında yanlış yaptık (hay anasını satayım nasıl söyleyeceğiz şimdi) işte anlayın yanlış yaptık al buda özrün" e tabi tadını çıkartmak isteyen Galileo veya Darwin torunları biraz muzurlukta olsun diye "ne anlamadım ne bu" demişlerdir.
Kilise----"lan uzatma özür diliyoruz işte al bak buda belgen git as evinin bir odasına"
Galileo veya Darwin torunu----tamam da bunu birde medyaya duyursak diyorum ben
Kilise----uzatma genç oğlan al özrünü defol
Galileo veya Darwin torunu---- iyi lan tamam şakadan da anlamıyorsunuz. Sonunda dedemin doğru söylediğini anlamanız güzel...

****Belirtmekte fayda var 2. Jan Paul (John Paul) Galileo'dan şu sözlerle özür dilemiştir 1992 de "“Galileo’ya Kilise tarafından reva görülen muamele haksız ve insafsızcaydı”.****


Kilise 2008 yılında Darwin'den torunları aracılığıyla özür dilemiştir. Üzerinden 126-7 yıl geçen bu olayı yeni anlayarak "pardon" demiştir. 126 yıl önce ne mi olmuştu hemen anlatalım sanki hiç bahsetmemişiz gibi...

Kilise,bir keşiş olan Darwin'i düşüncelerinden ötürü o duvar senin bu duvar benim duvardan duvara vurmuş ve bütün halkın önünde küçük düşürmüştü. Hatta o zamanın sözde bilim çevreleri tarafından Darwin'e yeşilçam'da ki sezercik filmlerindeki replikler ithaf edilmişti.
Hatta dönemin sözde bilim adamları kilisenin verdiği kutsal kaseden kutsal şarabı içerken;
"Haha şuna bak evrim diyor maymun diyor mutasyon diyor seleksiyon diyor kısa boylu zürafalar vardı, kısa boylarıyla uzun ağaçlara yetişemiyorlardı geberiyorlardı sonra gen havuzunda kısa boylu zürafaların genleri azaldı ve zamanla azala azala kalmadı diyor hadi leaaan" benzeri kelimeler sarfetmişlerdir.
Darwin fikirlerinden şaşmamış kararlı bir şekilde ölmüştür. Daha sonra tek işi bezelyelerle uğraşıp insanlığa faydalı olmak olan Darwin ile,işgüzar karikatüristler şöyle de dalga geçilmiştir

Bunlar hiç tasvip etmediğimiz hareketler. Böyle bir program yapacam "hiç tasvip etmediğimiz hareketler" acaba Gülben Ergen'in kaynı bana dava açar mı?

Geçenlerde bir araştırma da yapılmıştı ey dünya evrim'e inanıyor musunuz diye sonuç mu? İnanmaktan ziyade ne olduğu konusunda şüpheleri olan dünya halkı e haliyle objektif olamayan araştırmacılara sormuştur evrim tam olarak ne bi açıkla sonra ben sana cevap vereyim.
Bu unobjektif araştırmacılar da "evrim bizim ve maymunların aynı atadan geldiğini savunmuştur" diyerek kestirip atmış ve kendi aralarında"yahu adam kitap yazmış o kadar nasıl açıklayacağız şimdi evrimi,maymun de ata de geç git işte zaten anlamaz o kadar şeyi anlatsak" demişlerdir.
E tabi halkta "maymun mu biz mi ata mı" diye şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenmiş ve yok lan inanmıyorum evrime de Darwin'e de demiştir. Tahmin edersiniz ki Türkiye'de bunların arasında yer almıştır.

Kiliselerin ve zamanın engizisyon mahkemelerinin pişmanlıklarını yazsak burdan vatikana yol olur efendim. Engizisyon kadar saçma bir kurumda yoktur ayrıca. Girenin suçsuz bulunma ihtimali yok yani şu sıralar gündemde olan "mahkeme suçlu demedikçe suçlu demek suçtur" ibaresinin hükümsüz kaldığı bir uygulama. Engisizyona girdiysen kesin suçlusun harbiden suçun yoksa bile kendini ifade edemediğin için suçlusun :)
çok acımasızsınzı sayın kriptograf.
Boşverin iyidir böyle...

Oh efendim bu bilmem kaç bin yıllık serüveni bu kadar kısaltarak yazmak beni bir hayli yordu diyebilirim. Sonuna kadar okuyupta gözleri ağrımaya başlayan okuyuculardan özür diler bir dahaki yazımın daha kısa olacağını taahhüt ederim.

Sözümü yine yazının konseptine uygun bir atasözü ile bitirmek istiyorum. Şöyle ki "ummadık taş,baş yarar" taş kim baş kim varın siz düşünün...

Son olarak Darwin'in evrim teorisinin temellerini attığı ve galapagosta geçen, bizzat
gaza gelişimin bir ürünü olan öykü için buradan buyurun

14 Eylül 2008

Ayakkabılar kadeh,Jartiyerler taşıma kabı olmuş!

Düşünün ki bir içecek yapıyorsunuz ama yaptığınız içecek sizin istediğiniz ismi değil tamamen farklı bir isim alıyor.
İstediğiniz ismi vermek istiyorsanız bu işi dünyada tek bir yerde yapabiliryorsunuz. Belki kimilerinizin aklına gelmiştir neyden bahsettiğim.
F1 in vazgeçilmezi şampanyadan bahsediyorum elbette.

Yine malum meyveden elde edilen şampanya gerçekten çok fazla hikayeye konu olmuş bir içkidir. Asillerin ve kraliyet ailesinin içeceğidir.
Yapımı bir hayli meşakkatli olmakla birlikte çok tehlikekelidir.
Şaraptan farklı olarak adeta pişirilerek yapılan şampanya 17. yy dan bu yana adından söz ettirmekte.
Mahzenlerde çalışan işçilerin can güvenliklerini tehlikeye atan bu içki 920 C° a kadar ısıtılıyor.
Şarapların 1/3 ünün bozuk çıktığından bahsetmiştik şampanyada da durum pek farklı değil ama şampanya bozuk çıkmaktan ziyade 100 km hızla duvarlarda delik açan mantar,fırlatan bir tehlike.
Aslında ilk yapımı tesadüflere dayalıdır. Üzümden daha çok yararlanmalıyız düşüncesinde olan ademoğlu adeta meyvenin cacığını çıkartırcasına kullanmıştır.
Farketmiştir ki bu meyveyi mayalamak hem kafaları güzelleştiriyor hemde cepleri.

Evlilik yıldönümlerinde, kutlamalarda ve yılbaşında bolca tüketilen şampanya biraz afrodizyak olarak görülebilir. Hatta şampanya kadehlerinin bir kadının göğsünü dolduracak büyüklükte olması gerçeğinin bu afrodizyaklık ile ilgisi olduğu söylenmektedir.
Kadehlerin Marie-Antoinette yani potansiyel Fransa kraliçesi hanımefendinin 18. yy da verdiği göğüs ölçülerinden yapıldığı ve bu hanımefendinin ölçüyü verdiği zamanlarda bir prenses olduğu göz önüne alındığında şampanya kadehlerinin önemi bir kez daha hatırlanmaktadır.

Hatta ben kadına kadın demem göğsü şampanya kadehini doldurmayınca diyen insanlar görmek mümkündür Fransa'da.
Tabi bahsettiğimiz şampanya kadehleri şarap kadehleri ile karıştırılmasın bahsi geçen kadehler yayvan kadehlerdir.
Şampanya bulamayan insanların buradaki kadehleri şarap kadehleri olarak kullandıkları ve özdeyişte şampanya olarak geçen yerlere şarap dedikleri görülmüştür.
Resimdeki biraz küçük modeli.

Şampanya kadehlerinin hikayeleri gerçekten ilginç ve bir o kadar da çoktur. Flüte denilen ince uzun kadehlerin hikayesi ise şöyledir.

Paris 18.yy'ın sonuna gelindiğinde eğlence merkezi olmuş durumdadır. Bu eğlence merkezlerinde soyluların verdiği partilerin vazgeçilmezleri arasında yer bulan şampanya adeta su gibi tüketilmekteydi.
Şarkıcıların ayakkabılarından şampanya içmenin zorluğunu anlayan parti sakinleri daha sonraları jartiyerde taşıma kolaylığı sağlayan ince uzun, az önce bahsettiğimiz flute denilen kadehlerde içmişlerdir içkilerini. O dönemde partilerde moda haline gelmiş olan flute jartiyer de işin içine girince çok beğenilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Oysa kraliçe hanımefendi düşünmüşmüydü ki bir jartiyerin kendi göğüslerinden daha ön plana çıkacağını. Jartiyer göğüs kavgasını görünüşe göre jartiyer kazanmış durumdadır...

Şampanyada mühim olan köpüktür zira Fransa'nın Champagne bölgesinin dışındakilere köpüklü şarap denmesinin tek nedeni budur.
Adeta şampanyanın patentini alan Fransa gerçekten çok iyi bir pazarlama taktiği uygulamaktadır. Milyonlarca şişe üretilen şampanyaların her biri sanki türünün son örneğiymişçesine özenle pazarlanmaktadır.

Şampanyanın yapımında şarabın payı da büyüktür. Yüksek kalitede şarap katılmaktadır kimi şampanyaların içine. Ağızları mantarlarla kapatılan şişelerde özel bir düzenek kurulmuştur. Şişenin yarısına kadar giren mantarlar şampanyanın köpüğünü kaçırmayacak derecede olmalıdırlar.
Bir kamyon lastiğinin içindeki basınç kadar basınca karşı koyan şampanya şişeleri bir zaman sonra dayanamayıp patlayarak erken kutlamaya neden olmaktadırlar.

Şampanya asillerin içkisi dememizin sebebi adından hep saraylarda ve soyluların malikanelerinde bahsedilmesidir.
Her lüks mal kategorisine giren ürün gibi taşıma kabına bile kendisi kadar değer verilmiştir.
İşte bir şampanya kabı.


İşte bir şampanya kulesi


Hala şampanya üretiminde hangi üzümlerin kullanıldığını merak ediyorsanız hemen söyleyelim.
Şampanya üretiminde en kaliteli üzümler kullanılır. Bu üzüm çeşitleri yemek için değil adeta sadece şampanya üretmek için kullanılır. Üzümün tadını bilen insan sayısı çok azdır.
Kırmızı veya beyaz üzümden üretilir.Genelde pinot türü kullanılmaktadır.

Şampanyalık üzümler

Konu hafif.org da kaleme aldığım bir yazı olmakla birlikte aynı şekilde diğer yazılarımıda yan taraftaki"Sayın okur herhalde bunuda okursun" adlı menüden bulabilirsiniz.

13 Eylül 2008

Ulan Günlük

Lan günlük sayısalda 3 tutturdum. Hemde oynarken lan bu 3 rakam tutmazsa adam değilim dediğim rakamlar 34 19 ve 3. İnşallah 3 ü az kişi tutturmuşturda biraz fazla bir ikramiye alırım. Yoksa jim keri gibi bütün "sayısal lotoyu tutturayım" dualarına onay vermiş bir tanrıya denk geldiysem işim yaş :)
Aman Tanrım dan hatırlayanlar mutlaka vardır aaaa yapmayın :)
Aylardan sonra ilk defa oynadım detayları daha sonra aktaracağım sana şimdi yazacak durumum yok :)

Ne çok :) yaptım silmeye üşeniyorum...

Birileri yürü ya kulum diyor duyuyorum...

3 ytl 15 ykr ikramiye kazandım galiba şımardım 6 kolon oynayıp 3 ytl vermiştim şimdi 15 ykr fazlam var allahım ne yapacağım bu kadar parayla ben :)

Gündelik


Son 3 gün dünya için önemli fakat benim için diğer günlerden farkı olmayan bir 3 gündü.

10 eylül
Cern dünyanın ebesine atlama ihtimali bulunduran bir deneye başladı. Gazeteler yazdı çizdi bilinçli halk gerekeni okudu diğerleri yani sadece popüler olanı okurum,izlerim,dinlerim düşüncesini benimsemişler de hep manşetleri okudu."deney başladı""big bang tekrarlanacak"
"depremlere neden olabilir mi" falan filan işte.
Sonuç:zaten daha öncede söylenmişti cern kademeli bir deney gerçekleştirecek diye neden herşeyi bu 10 eylül'e bagladıkta aha yok olacaz dedik anlamış değilim.

11 eylül
Sayın abd nin yas günüydü o gün. Makkeyn ve obama birlikte bir miting düzenlediler. O gün ne cumhuriyetçi ne solcu ne sağcı ne de herhangi biri varmış o gün herkes vatan millet şikago felsefesiyle bütünleşmiş. 11 eylül de ne oldu da abd yasa girdi hani şu uçakların binalara girdiği tek terörist eylemi. Gerçekten film gibiydi sahneler dün baktım "broadcast yourself" ten de gerçekten film icabı diyesim geliyor. Abd bu saldırının ardından ona buna sataşmaya başladı sözde istihbarat usame bin ladin'i buldu. Abd aradı aradı bulamadı afganistan karmaşa içine itildi sonra afedersiniz s.kildi.
Abd yok lan bu yapmadı galiba bunda saddam'ın parmağı da olabilir dedi. Bir de Irak'a girelim bakalım hem orda petrol var petrol demek para demek para demek savaş demek dedi ve god bless america nidalarıyla daldı. Uyanık Saddam Hüseyin abd nin asıl hedefi olan petrol kuyularını kibritle ateşe verdi cayur cuyur yaktı abd arkasından baktı.
Sonuç:Abd hala Irak'ta "ülkenin toprak bütünlüğü cart curt" korumak amacıyla Irak'a yolcu uçağıyla bile bomba atmakta. Tabi herkesin toprak bütünlüğünü korumak deyiminden anladığı farklı olabilir.

12 eylül
80 darbesi denilen açık konuşmak gerekirse fazla bilgiye sahip olmadığım tek bildiğim her zaman babamın beni okula gitmeye ikna ederken bahsettiği "olum biz darbe zamanı okula gizli gizli giderdik öğretmen bulursak kolundan tutar derse sokar sessiz sessiz ders işlerdik. Bisikletle gidiyorduk okula kavgaların arasından geçemez bisikleti bırakırdık. Solcuların kahvesi sağcıların kahvesiyle devamlı kavga içerisindeydi onlar kavga eder cam çerçeve aşşağı iner herkes evine dağılırdı. Sonra dur yolcu dendi ve darbe oldu. Sokağa çıkma yasakları falanlar filanlar olayları yatıştırmışa benziyor.
Dün trt1 2 belgesel yayınladı 12 eylülle ilgili. Birini izleyebildim gerçi diğeri de bunun 2. bölümüydü. MAdem öyleydi de neden bunu 2 program olarak yayınladınız be kardeşim.

Türkiye'de ki den us feneri derneği'ne de kapsamlı soruşturma başlatıldı. 5 savcı görevlendirilmiş. Kendi alanalrında uluslararası arpa (para) alışverişinde ve muhasebe kayıtlarında uzman 5 savcı. Almanya ile çiş yarıştıran devletimin savcılarına allah kolaylık versin demekten başka bir şey gelmiyor içimden...


İşte bu anlattıklarım son 3 günün özetiydi sayın okur. Böyle mühim günlerin ard arda gelmesi ne kadar güzel değil mi.
Aslında bu sene herşey düzen içinde gibi geldi bana.Mesela örnek vermek gerekirse

Ramazan 1 eylül'de başladı artık bugun ramazanın kaçıncı günü diye düşünmeye gerek kalmayacak.
okullar yani mini mini birler eylül 1 de başladılar okula abileride 8 inde.
Bayram tatilleri hep 9 gün mesela hiç heyecan yok bu sene her şey stabil ve adrenalin yükseltmeyecek seviyelerde.

Konya'da yanan toprağa itfaiye ekipleri karantina altına almışlar ve olay yerini plastik daha doğrusu poşet şeritlerle çekmiş ve bir yol tabelasi koymuşlar "girmek yasaktır" vay anasını sayın seyirciler.
Yeri karantina altına alan aynı itfaiye ekipleri yanan toprağa su döküyorlar.

Kısacası eşeğin varsa kıçında,işin varsa başında oturacaksın.
Budur bence sün 3 günün özeti :)

11 Eylül 2008

Manidar Bir Akşam Münasebeti

Bugün Ramazan davulcusu geldi sokağımıza. Biraz peltek bir adam olduğu için elinde davul olmasa ne için dolaştığını anlamak çok zordu. Mani okuyordu ama hiç bir şey anlaşılmıyordu. Zaten hiç rastlamadım ya da bana denk gelmedi şöyle güzel sesli bir Ramazan davulcusu. Şöyle "geldi ey 11 ayın sultanıııııı" diye gür gür söyleyecek biri olsa Ramazan davulcusu iftarlar daha keyifli olabilir benim için.

Ramazan davulcusunun geldiği sırada çöp atmaya çıkmıştım dışarıya elimde bir sürü çöp poşeti apartmanın merdivenlerini çıkarken otomatik merdiven lambası otomatikman söndü. Normalde 40 sn olan süresinde çıkabiliyordum dışarıya ama elimde çöp poşetleri olduğu için onlar oyalamış ve tam merdivenlerin ortasında zifiri karanlıkta kalmıştım. Neyse yolumu ayaklarımla yoklaya yoklaya buldum çıktım kapıdan dışarı. Sokağın köşesinde ev sahibimizin babası olmak için çok yaşlı ama kardeşi olabilecek yaşta ve ev sahibimize tip olarak benzeyen biri oturuyordu. Daha öncede gördüm o adamı ama hiç konuşmadık.

Çöp torbalarına baktı dikkatlice sonra arkamdan bakmış,bunu söyleyebiliyorum cunku birazdan anlatacaklarımdan çıkarttım bunu.
Çöpleri atmak için çöp kovasının bulunması gereken yere gidiyorum ama çöp kovası yok. Bakıyorum çöp kovasının olduğu yerde bir kaç kedi ve bir kaç poşet var. Şimdi etrafa bakınıyorum çöp varili göremiyorum. Sorarım size siz ne yapardınız?
E tabiki çöpleri çaktırmadan bırakıp kaçardık bende öyle yaptım ama o sokağın köşesinde oturan adam beni görmüş ve geri dönüşümde bana yarım yamalak Türkçe ile "yağvrum o çöoplari neaden oraeaya a attıyorsun" nereye atacam amca /zira benden bir 30 yaş buyuktur adam/ çöp varilini kaldırmışlar etrafta atacak yer yok.
Ondan sonra adamın dediklerini anlamadım bana galiba çöp poşetlerini kapının önüne koymamı ve çöp arabasının gelemsini beklememi söyledi gelince verecekmişim. Yok anasını gözü sen öyle mi yapıyorsun a.q diyecektim bu kadar derin edebiyat yaparsam anlamaz diye boşuna çenemi yormayayım dedim. Biraz tartışmacı tavrımı takınarak "nereye atacam çöp kovası göster oraya atmışlar baktım çöp atılmış e daha önce orası çöp yeriydi araba gelince ordan yerden alsın ne yapabilirim?" dedim. O pek bir şey demedi yani ben anlamadım yine atmayacaksın olum atmayacaksın dedi ben adamın arkasındaki kepenklerin rengine bakıyorum o sırada kepenkleri rengarenk boyamışlar mor kırmızı eflatun yeşil falan.
Neyse adamın sustuğunu düşündüğüm bir anda iyi tamam dayı yapraız dedim ve yürüdüm eve. Bir dahaki sefere çöp atarken adama yakalanmamaya çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine and içerim...


Sevgili Ramazan davulcusu bizim zilimize bastı ama yarım yamalak apartman zil otomatiği biraz arızalı olduğu için ilk iki kat aynı zilden çalıyor yarım bize çalıyor yarım üst kata. Bizimki yarım çaldı baktım annem mutfakta hala bulaşık yıkıyor dedim bayrama artık şimdi yok bir şey. Velhasıl çıkmadık kapıya davulcuda bir mani söyledi yine ama ben yine anlamadım.

Dağvulumun dibi deliiiiiik,
Yiyemeğdiğyim alaa geyiiiik,
eğer bahşiş vermez iseeeen,
kovalasın seni geyiiiikk

düm güm de güm düm...

10 Eylül 2008

Mimlendim Efendim

Beğendiğimiz video klipleri arşivleme çalışması içine giren bir grup insan tarafından mimlendim :)

Tarz ve sıranın ne önemi var olum beğeniyorsan paylaş temalı bu arşiv çalışmasına katkımın olacak olması beni çok bahtiyar etti.
Buzcevheri'nden gelen ipin ucunu tutuyor ve gerekli düğümleri aşağıdaki gibi atıyorum efendim.

İşte benim muazzam seyirliklerim
Genelde soft bir albüm olacak, İspanyol müziğine olan ilgim ve Fransız sevdamın yer yer etkilerini göreceksiniz :)

Yasmin Levy-LA ALEGRİA Seyret

Enrico Macias-OH GUİTARE GUİTARE Seyret

Manu Chao-Clandestino Seyret


Vanilla İce-İCE İCE BABY Seyret (kendime ve sizlere inanamıyorum) Bir maytap gibiydi vanilla ice önce parladı sonra kara bir duman ve pis bir koku haha :)

Sezen Aksu-İZMİR'İN KIZLARI Seyret
Tam bir video klip değil ama zaten şarkının klibi yok.Bunu seçmemim nedeni ne slaytı hazırlayanı reklam yapmak ne de o tür gariplikler. Güzel buldum sözlere oturtulmuş resimler biraz abartılı olsada zira pek hoşlanmam böyle vıcık vıcık hazırlanmış canımlı cicimli slaytlara ama bu daha sade gibi geldi gözüme hem gelmese bile sezen yetiyor bana umarım sizede yeter... iyi seyirler Sonundan bende iğrendim kabul :) tamam bunu arşive almayalım ama şarkıyı dinleyelim :)

Opus-Life is Life Seyret Aşk olsun bilmiyor musunuz. Nan naa na na naa :) bi izleyin bakalım :)

Rihanna-DON'T STOP THE MUSİC Seyret Ufacık tefecik içi dolu turşucuk. Garip bir hatun umbrellanın altında daha büyük gözüküyordu ama burada tam kılabır kızı olduğunu göstermiş bende gösterişini beğendim diyebilirim. Klipte konu mu arıyorsunuz yok konusu Serdar Ortaç'tan hallice Bengü'den daha light bir klip diyebilirim.

Yukarıdakileri izleyenlerin akıllarında şu sorular var eminim.
Kripto sen ne tarz müzik dinliyorsun Enrico Macias ve Rihanna aynı listede nasıl yer alabilir?
Alır sayın okur :) benim için gerçekten müzik önemli içinde bulunduğum ruh hali o kadar değişken olur orhan gencebay (sevemedim kara gözlüm) den sonra rober hatemodan oh oh dinleyebilirim. (belki sıradaki parçanın o oluşundan belkide bırak çalsın deyişimden ya da en iyisi itiraf edeyim üşengeçliğimden)
Ya bende biliyorum sanatçı isimlerine göre bir klasör yapıp şarkıları ayırmayı ama bir yere kadar bir zaman sonra ismini bilmediğim o kadar fazla parça inmiş oluyor ki bilgisayarıma. Nostalji ve birazda güney amerika tarzı müzikler dinlediğim için genelde isimleri yazmıyor şarkıların bunlar gibi bir çok parça var ismini bilmeden ama nakaratından anladığım kadarıyla kendime göre bir isim koyduğum.

Parçaların sıralamasında hiç bir anlam aramayın yoksa en alta küçücük kızı neden koyayım mazallah 2 tane grup şarkısı var birde Enrico binecek kız altta kalanın canı çıksın oynamışa döner.

Her neyse efendim mimimin hakkını layıkıyla verebildiysem ne mutlu bana bende bunu buradan Gregor Samsa zira kendisi şu dönemlerde akıllardaki gregor samsa yı tanıtmakla meşgul tamda üstüne basmış olurum sanırım :)
Diğeri ise sayın Bahtsız Bedevi
Diğeri ise sayın Artificial

Gerçekten bu 3 şahsın beğendiği videoları merak ediyorum.

Bir mimin daha sonuna geldim sanırım oysa ne güzeldi yazmak.

Sözün Özü:
Hala higgs oluşmadı sanırım veya hala küçük karadelikler bizleri yutmadı. Belkide ilerleyen günlerde sonumuz gelir hadi bakalım inşallah...
Bu ay bilimteknik alamadım hala bu koca k.çımı kaldırıp gidemedim bir tansaşa,evin önündeki bakkalda zaten her ay 5 tane bulunuyor 4 ünü alıyorlar 5. bana kalıyordu ama paspal,hemzemin,hem kel hem fodul kişilikler 5. bilimtekniğide almışlar. Soruyorum bakkala kim aldı diye "hatırlamıyorum ben kimin aldığını mı düşünüp durcem burda" diyor. Bende g.t büyütme seansının tam ortasında olduğum için gitmiyorum kahrolası tansaşa şu kahrolası dergiyi almaya. Rihanna'dan oldu hani zenci ya... :)
Sözlerimi çok değerli bir Rus'un söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum zira yazının anlam ve önemine de vurgu yapmış olurum.
Çirkin kadın yoktur az vodka vardır...

Bir daha mimlerde görüşünceeeee de hoş çakalım...