15 Eylül 2008

"Reva görülen muamele haksız ve insafsızca"idi ama ne yapalım?


Blogkürede kendisine pek yer bulamayan bir konu ve konukla karşınızdayım sayın okur. Bilimi damarlarınızda hissettireceğim falan demiyorum zira zorlamanızada gerek yok zaten bir pazartesi sabahı bunlarla uğraşmak beni de fazlasıyla yordu ama bakalım değecek mi.(burada daha yazının başında olduğum için -ecek'li -acak'lı konuşuyorum)

Her neyse efendim hani şu james bond filmlerindeki ekzantrik aletleri görüpte "gavur yapıyor" "olum lazer kalem var lan adamada" "öf çekmiş takımları götürüyor hatunu" öhm... laflarının mucidi olan kişiliklerin bile ilgisini çekebilecek gerçeklerden ya da öyle kabul edilenlerden bahsedeceğim.
Aslında bir araba firmasının sloganı gibi "biz daha iyisni yapana kadar en iyisi bu". Hipotezler bluğ çağına girip kendi ayakları üzerinde durduktan sonra kural olmaktalar ama bitmiyor,kural olmaları bile onları yıkılmaz yapmıyor. Teoremler falan derken nasırlaşan bazı gerçeklerde var belkide bu nasırlaşan gerçeklerin nasırlaşma ve yerlerinden kıpırdatılamama nedeni kimsenin uğraşmaması olabilir ya da "yahu bununla uğraşırsak ilerleyemeyiz bunu doğru kabul edip ileri gidelim zaten gelmişim 60 yaşıma daha varıpta 60 daha mı yaşayacağım, kısacası ben uğraşmıyorum bunlarla önüme bakıp yeni ve saçma şeyler üretmeyi düşünüyorum"diyen bilimadamları olabilir. Herkes veya ilgili kesim tarafından bilinmektedir ki bilim gelişmektedir ama felsefeden farklı olarak yığılmamaktadır. Şimdi felsefenin bir yığıntı olduğunu düşünmeye başlayanlarınızın canlarını fena yakabilirim. Onu başka bir yazıya saklıyorum inşallah...
Ha işte bilim gelişmelidir ve gelişebilmesi için öncekinin yanlış çıkma ihtimali göze alınarak ilerlenmelidir. Bakınız atom modelleri,üzümlü keke benziyor diyenlere karşı "nah üzümlü kek" diyenler haklı çıkmışlardır.

Neyden bahsedeceğim konusunda hiç bir ipucu vermemekle bir entry girizgahının daha canına kast etmiş bulunmaktayım. Engizisyonda yargılanıp baldırandan bir yudum almak nasip olmasın ki başlıyorum bakın...

Çotank diye gireceğim konuya az sonra "bu muydu lan tü" diyenler çıkacaktır o yüzden deyip çıkmak yerine şimdi çıksınlar.

Sabah sabah nerden aklıma geldi yabancı kaynaklardan kilise haberi okumak bilmiyorum ama okuyasım geldi. Hani içimde vardı böyle lan bugun ilginç bir gün olacak hissi. Öyle de oldu zaten kiliseler bir bir Darwin'den özür diliyorlar. Daha öncede hatırlayacağınız üzere "bütün yaptıklarımı inkar ediyorum her şey yalan" diyen Galileo'dan 2. jan paul özür dilemişti. Bu olay 1992 de vuku bulmuştu ben daha o zamanlar 2 yaşında idim. Hatırlatmakta fayda görüyorum Galileo'nun yaptıklarını inkar etmesinin nedeni sadece baldıran gibi bir lezzeti tatmak istemeyişidir. Sonrasında daha mahkeme salonundan çıkmadan "bakın içmedim ama siz ne derseniz deyin bu dünya dönüyor anam" demiştir. Galileo'nun biraz yumuşak olduğunu düşündürttüğüm için kendilerinden özür dilemek istiyorum. Var mı tanıdığınız Galileo torunu?


Gelelim Darwin'in torunlarından dilenmek istenen özüre. Kilise bir zamanlar senide afaroz ediyorum al senide senide sizide sieayın laaaan diyerek avrupa'nın azına zıçarken keyfi pek iyiydi fakat "yeter lan bu ne mq" isimli bir vakıf kuran avrupa halkı kiliseyi çotanak diye yerin dibine sokmuştur.
Tarih derslerinde ezberlenen "bilimsel gelişme sonucu kilise gücünü yitirdi" klişesine farklı bir bakış açısı getirerek mini mini birlere yeni bir ezber kazandıran zaatım çok mesuttur. Ben sınava girmeden önce onları birbirine bağlayarak ezberlemekten yırtardım zira sizde öyle yapınız. Mesela biraz mizah yaparsak neyse boşverin zaten konudan baya bi çıktım.
İşte efendim kilise o zamanlar kollarını arkasında bağlayarak viyana sokaklarında gezermiş. O zamanlar viyana böyle sulak bir şehir değilmiş efendim. Çayır çimenmiş...
E tabi "yeter lan bu ne mq" vakfının baskılarına dayanamayan kilise çatırdamaya başlayan kiriş ve kolonlarına destek olsun diye yeni kolon dikme planları yapmıştır ama o zamanlar küçük şimdi ise büyük olan Emrah'ın da dediği gibi "suya düştü hayalim" demiş ve restorasyona uzunca bir süre ara vermiştir.

Yıllar geçmiş kilisenin sie dediği ve "bu adamlar bizim başımıza ilerde iş açamazlar dünyanın hakimi biziz" gibi bir gaflete düşerek terslediği kişilerin savunduğu görüşler,bahsettikleri bir bir doğru çıkmış ve sağlam kalan bir kaç kolonda yıkılmaya yüz tutmuştur.

"Lan papa dünya yuvarlakmış olum demiştim sana yuvarlak hissediyorum ben bunu niye baldıran verdik biz bu adama" diyen kardinaller halka dönerek biraz daha kısa ve öz konuşarak "ben demiştim bu adam doğru söylüyor" demişlerdir ve halkın olası gazabından kendilerini korumuşlardır.

İşte yine yıllar geçmiş ve yıl 2008 olmuştur. Kilise artık bir ticarethane olmuştur ama arkasındaki ipe dizilmiş konserve kutularının çıkardığı gürültüden kurtulamamıştır. Hala ondan bundan "biz zamanında yanlış yaptık (hay anasını satayım nasıl söyleyeceğiz şimdi) işte anlayın yanlış yaptık al buda özrün" e tabi tadını çıkartmak isteyen Galileo veya Darwin torunları biraz muzurlukta olsun diye "ne anlamadım ne bu" demişlerdir.
Kilise----"lan uzatma özür diliyoruz işte al bak buda belgen git as evinin bir odasına"
Galileo veya Darwin torunu----tamam da bunu birde medyaya duyursak diyorum ben
Kilise----uzatma genç oğlan al özrünü defol
Galileo veya Darwin torunu---- iyi lan tamam şakadan da anlamıyorsunuz. Sonunda dedemin doğru söylediğini anlamanız güzel...

****Belirtmekte fayda var 2. Jan Paul (John Paul) Galileo'dan şu sözlerle özür dilemiştir 1992 de "“Galileo’ya Kilise tarafından reva görülen muamele haksız ve insafsızcaydı”.****


Kilise 2008 yılında Darwin'den torunları aracılığıyla özür dilemiştir. Üzerinden 126-7 yıl geçen bu olayı yeni anlayarak "pardon" demiştir. 126 yıl önce ne mi olmuştu hemen anlatalım sanki hiç bahsetmemişiz gibi...

Kilise,bir keşiş olan Darwin'i düşüncelerinden ötürü o duvar senin bu duvar benim duvardan duvara vurmuş ve bütün halkın önünde küçük düşürmüştü. Hatta o zamanın sözde bilim çevreleri tarafından Darwin'e yeşilçam'da ki sezercik filmlerindeki replikler ithaf edilmişti.
Hatta dönemin sözde bilim adamları kilisenin verdiği kutsal kaseden kutsal şarabı içerken;
"Haha şuna bak evrim diyor maymun diyor mutasyon diyor seleksiyon diyor kısa boylu zürafalar vardı, kısa boylarıyla uzun ağaçlara yetişemiyorlardı geberiyorlardı sonra gen havuzunda kısa boylu zürafaların genleri azaldı ve zamanla azala azala kalmadı diyor hadi leaaan" benzeri kelimeler sarfetmişlerdir.
Darwin fikirlerinden şaşmamış kararlı bir şekilde ölmüştür. Daha sonra tek işi bezelyelerle uğraşıp insanlığa faydalı olmak olan Darwin ile,işgüzar karikatüristler şöyle de dalga geçilmiştir

Bunlar hiç tasvip etmediğimiz hareketler. Böyle bir program yapacam "hiç tasvip etmediğimiz hareketler" acaba Gülben Ergen'in kaynı bana dava açar mı?

Geçenlerde bir araştırma da yapılmıştı ey dünya evrim'e inanıyor musunuz diye sonuç mu? İnanmaktan ziyade ne olduğu konusunda şüpheleri olan dünya halkı e haliyle objektif olamayan araştırmacılara sormuştur evrim tam olarak ne bi açıkla sonra ben sana cevap vereyim.
Bu unobjektif araştırmacılar da "evrim bizim ve maymunların aynı atadan geldiğini savunmuştur" diyerek kestirip atmış ve kendi aralarında"yahu adam kitap yazmış o kadar nasıl açıklayacağız şimdi evrimi,maymun de ata de geç git işte zaten anlamaz o kadar şeyi anlatsak" demişlerdir.
E tabi halkta "maymun mu biz mi ata mı" diye şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenmiş ve yok lan inanmıyorum evrime de Darwin'e de demiştir. Tahmin edersiniz ki Türkiye'de bunların arasında yer almıştır.

Kiliselerin ve zamanın engizisyon mahkemelerinin pişmanlıklarını yazsak burdan vatikana yol olur efendim. Engizisyon kadar saçma bir kurumda yoktur ayrıca. Girenin suçsuz bulunma ihtimali yok yani şu sıralar gündemde olan "mahkeme suçlu demedikçe suçlu demek suçtur" ibaresinin hükümsüz kaldığı bir uygulama. Engisizyona girdiysen kesin suçlusun harbiden suçun yoksa bile kendini ifade edemediğin için suçlusun :)
çok acımasızsınzı sayın kriptograf.
Boşverin iyidir böyle...

Oh efendim bu bilmem kaç bin yıllık serüveni bu kadar kısaltarak yazmak beni bir hayli yordu diyebilirim. Sonuna kadar okuyupta gözleri ağrımaya başlayan okuyuculardan özür diler bir dahaki yazımın daha kısa olacağını taahhüt ederim.

Sözümü yine yazının konseptine uygun bir atasözü ile bitirmek istiyorum. Şöyle ki "ummadık taş,baş yarar" taş kim baş kim varın siz düşünün...

Son olarak Darwin'in evrim teorisinin temellerini attığı ve galapagosta geçen, bizzat
gaza gelişimin bir ürünü olan öykü için buradan buyurun

Hiç yorum yok: