23 Eylül 2008

Ödül Törenlerinde Ödül Alamama Sendromu






Yine günlerden bir gün yapımcılığını,yönetmenliğini,senaristliğini ve sanat yönetmenliğini üstlendiğim filmim adını unuttuğum bir film ödül törenine aday gösterilmiş.
Neyse prosedürleri yerine getirdik yazışmalar bitti ve tarih 23 eylül 2008 saat 24:00 olduğunda Papua Yenigine de yenigine antik tiyatro salonlarında olmam istenmiş.

Peki yazıp faks attık.
Türkçe'de manası uçan yumurtalar olan bir havayolu şirketinden 3. sınıf bilet aldım. Koltuk cam kenarıydı uçak kalkarken camdan bakıp uyuya kalmışım. 4 saat sonra uyandım hala gidiyoruz daha önce hiç Yenigine'ye gitmediğim den mütevellit hostese sordum "esküz mi?"
buyrun efendim dedi kız. meğer türk olduğumu 3. sınıf bileti almamdan anlamış anasını satayım bütün 3. sınıf kabini türk. herkes "kardeş artislik yapma bizde Türk'üz hosteste türk adam gibi türkçe konuş" gibi cümlelerle ırkçı söylemlerde bulundular.
Hostese ne soracağımı unuttuğum için müsaitseniz Yenigine'de bir şeyler içelim dedim "yaa bilmiyorum kii" dedi.
oldu o zaman al bu kartım beni ararsın iyi mi?
kız cevap vermedi kartı aldı gitti.
burnumu karıştırıp bunu oturduğum koltuğun altına sürecek kadar zaman geçti ve hostes içki servisine başladı. Sıra bana geldi "bakardi,limonata,kakao,kaçak çay ve bira, hangisini alırsınız" dedi deminki hostes.
Bakardi ver bakalım dedim.
Bakardimiz kalmadı efendim dedi oysa şişenin dibinde gözüküyordu ama sanırım hostes bana tafra yapıyordu hani odun gibi gidip kartımı vermiştim ona beni araması için. Muhtemelen g.tü kalkmış ve benim onu aramamı bekliyor.
Her neyse bende sıkıldım uçak muhabbetlerinden (oysa sahurda taslak yazarken daha eğlenceliydi)
yenigineye indik.
hemen otele gittim resepsiyon görevlisi katar'lı bir gay dı. hemen bana sulandı o. çocuğu. tabi çıkış kapımı kolladım. anasını satayım otelde gay dolu. bu ödül töreni için ayarlanmış bir otel gelen yönetmenler oyuncular falan koridorlarda öpüşüyor bu ne lan.

Bir an önce ödülümü alıp gitmek istedim Yenigine'den.

Tören günü antik tiyatro salonunun önüne bordo bir halı sermişler orda millet sırayla yürüyor baktım önü kalabalık jontıra volta,jerryse infeld,antonyaban deras ve bir sürü ünlü sırayla geçiyorlar. Taksiciye dön evladım bir tur daha beklemeyelim ayakta şimdi orda dedim. o da anladığını düşünmem için kafasını salladı.
Neyse biz bi tur daha döndük geldik herkes girmiş hiç sıra kalmamıştı taksi yanaştı önce sağ ayağımı arabadan attım sonra taksiciye 100 papel verdim para üstü vermeye kalkıştı ama o ara fotomuhabirlerinden biri bizi çekiyordu bende istemem sakın verme al sonra koca kültürportakalı para üstünü bekliyor diye şamdan'a haber oluruz mazallah dedim sende kalsın üstü. Acık tribüne oynadım anlıyacağınız.
Sonra sağ ayağımı attım(hop dur bakalım zaten önce sağ ayağını atmıştım kripto sıçtın yine kurgunun içine kaçmadı okuyucunun gözünden bu) tamam len sol attım ve inanılmaz bir deklanşör sesi kulaklarımı resmen s.kti. ona buna saçma sapan poz verdim üzerimde ki dolce and gabbana smokin süper duruyordu. herkes bayıldı kızın biri harbiden bayıldı.

merdivenleri ağır ağır çıktım salona girdim salon karanlık sahne kocaman sözde antik ama duvarlarda led paneller vardı devamlı filmler gösteriliyordu.
tam koltuğumu arıyordum ki sahne ışıkları "çotank" diye bir ses çıkartarak söndü. Ardından dank dank dank diye bir ses duydum ki kulaklara ziyan. o da ne sahnede haydi glum
(heidi klum)
el salladım gülümsedi "koltuğum nerde a.q a-45-0 diye koltuk numarası mı olur ya" neyse alkışladım falan hemen programa başladı ben sağa sola bakınırken adım anons edildi "en iyi yönetmen dalında sayın kültürportakalı,kendisini sahneye davet ediyoruz"
iyi dedim koltuğu gelince bulurum çıktım sahneye haydi'ye teşekkür ettim sarıldım belinden tuttum o da ne haydi korse kullanıyor. elime sert bir şey geldi aşağı yukarı götürdüm elimi böyle kemere benziyor ama yumuşakta biraz. haydi işkillendi ve "bad boooy" diyerek gülümsedi. nooluyoz lan dedim meğer haydi'nin arkasında kameraman beni çekmiş. millet dev ekrandan izlemiş naaptımı. adım tarihe sapık yönetmen olarak yazıldı herhalde.
ödülü aldım mikrofona doğru gidiyorum aslında bir konuşma metni hazırlamıştım 54 dilde ama onu okumaktan vazgeçtim ve nuri bilge ceylan'ın da dediği gibi "benim yanlız ve güzel ülkeme" dedim indim. indim inmesine fakat koltuğu bulamamıştım baktım jontra volta ilk koltukta otruyor "lan pezevenk bu a-45-0 nerde biliyor musun dedim.
yok abi benim ki b segmenti 32. paralel 9. koltuk.
Jontra volta katarlı bellboy ile yiyişiyor. (john travolta ve kirk douglas)
ebenin amı jontra. biraz daha arkalara yürüdüm sağ tarafta nikıl ıskeyc'i gördüm "hi men watzap" dedim. geri zekalı herif bakmadı bile bana.

ona sormadım koltuğu sonra baktım elinde el feneriyle dolaşan bir adam koridordan sahneye doğru iniyor "hey hey" diye bağırdım eva longorya gibi. adam fenerini yaktı yüzüme tuttu o da ne a.q mahvoldu gözlerim ne diyeceğimi unuttum ve hostes kız aklıma geldi ona da ne diyeceğimi unutmuş ve başlamadan biten bir ilişki yaşamamıza neden olmuştum. ama bu sefer buna izin veremezdim eli fenerli adam benim işime yarayacaktı bana koltuğu gösterecekti.

bu arada tekrar adım anons edildi "en iyi astalavista dalındaaaaa sayın kültürportakalı,kendisini sahneye davet ediyoruz".
eli fenerli adamı bırakıp sahneye koşar adım gittim bu sefer sahnede haydi glum yok onun yerine "will and grace" ten tanıdığımız Debrames sing vardı.
ona da sarıldım onda korse yoktu belide baya bir güzeldi hani daha uzun sarılıp kızı baştan çıkarmaya gerek olmadığını düşünerek bıraktım yakasını. "wohaoh" diye bir ses çıkarttı. bütün salon koptu yarıldı ama ben anladım hala ne olduğunu meğer Debrames ben ona sarılırken )seyircilere sırdım dönük olduğu için görmedim) baş parmağıyla okey anlamına gelen işareti yapmış ve ondan sonra wohaoh demiş anlıyacağınız ödül töreninin espri konusuydum. astalavista ödülünü aldıktan sonra canım fena halde sıkılmıştı ve mikrofonda saçmalayasım geldi 2 kere mikrofona vurdum "hüf hügf bayanlar ve baylar,bu ödülü Doğuş'a vize vermeyen Amerika Birleşik Devletleri vize müdürünün makatına sokmak için aldım,çocuğun önünü kestiler oysa o dünyaya açılıp şikagoda fan kulüp kuracaktı." tabi bunu 23 dilde tekrarladım. salondan büyük ilgi topladım ve Debrames te beni kutlamak için yanıma geldi tekrar sarıldık. bu sefer ne ben bi hınzırlık yaptım ne de o çünkü ortam çok duygusaldı bütün salon olarak Doğuş'a çok üzülmüştük. Debrames Doğuş'a bir mesaj göndermek ister misin dedim o da beni kırmadı ve Doğuş'a "dogus mmm ı ı thınk mm yeah ok ı thınk u r best" kekeleyen bir grace vardı karşımda ne diyeceğimi bilemedim ve ona bir hatıra vermemi ister misin senin adına Debrames dedim. of kors demesiyle eteğinin altından babaannesinden yadikar köstekli saati çıkarttı verdi elime. "give it" dedi. gözlerim oldu yemin ederim,ağlayarak sarıldım Debrames'e o da şaşkınlığını gizleyemedi ve bana sarıldı.
Sanırım Debrames ile aramızda bir yakınlaşma olmuştu o hengamede sahneden inerken eline kartımı tutuşturdum şıllık hostes gibi yapmayıp "ı will call u" dedi. bende topuklarımı fıred çakmaktaş gibi havada 2 defa birbirine vurdum ve sahneden atladım.

Saat geç olmuştu ama ödül töreni devam ediyordu ve ben hala kıçımı bir koltuğa koyamamıştım eli fenerli adamda gözükmüyordu ortalıklarda, daha en iyi sanat yönetmeni,en iyi senarist dallarında da ödül almayı bekliyordum,ama önce biraz uyumalıydım ve sahnenin a-45-0 yazan koltuğunun yanındaki sedirin üstüne kıvrıldım. evet lan koltuğu buldum vay a.q, neyse artık sedir daha rahat...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

abi sen dehşetsin bakşa birşey demiyorum:)

Kriptograf dedi ki...

korkutuyorsun beni önder :)

Godsyndrome dedi ki...

Bir türk olarak çok gururlandım bu ödülden:)dönüş hikayenide yaz bence haydi glumı da yanında getir:)

http dedi ki...

pearl jam - jeremy şarkısı geldi aklıma yazını okuduğumda...

çok eğlenceli bir yazı olmuş, jarikasın :)

Kriptograf dedi ki...

bir başka sahur taslağında dönüş hikayemi yazacağım artık :)

farkettim ki sahurda daha güzel kurgulanabiliyor saçmalıklar :)