Elinde bir kahve ile geri dönen asistan koşturarak bilgisayarın başına geçti, sistemi durdurmaya çalıştı ama Anne buna izin vermiyordu. Panik içinde klavyeye basmaya başladı. Yine bir yanıt yoktu. Koltukta elektrik akımına kapılmış gibi kıvrılıp duran Anaxa'ya baktı. Olaya doğrudan müdahale etmek dışında bir çaresi kalmamıştı.
Bilgisayarı koltuğa bağlayan kalın mavi kabloyu giriş yerinden hızlıca çıkardı. Anaxa öylece koltuğa yığılıp kaldı. Yüzü ter içindeydi ve mosmor kesilmişti. Bilinci yerinde değildi ve gözleri kapalıydı.
Asistan hemen acil tıbbi yardım ekibini çağırdı. Onlar gelinceye kadar bir eliyle Anaxa'nın elini tutarken diğer eliyle boynundan nabzını hissetmeye çalışıyordu.
Anaxa ölmüş müydü? Hayır ölmemişti ama nabzı varla yok arasında hissediliyordu. Acil yardım ekibi gelinceye kadar bir şey yapamazdı, bu kurallara aykırıydı. Sadece Anaxa'nın elini tutmaya devam etti. Kafasını vurarak ya da bir başka bir şekilde kendisine zarar vermesini istemiyordu.
Acil yardım ekibi gelince kenara çekildi ve onların telaşlı gösterisini kaygıyla izlemeye başladı.
Biri bir oksijen maskesini takarken diğeri koluna bir iğne vuruyordu. Hepsinin hareketleri hızlı ama telaşsızdı. Acil yardım ekibinin hummalı çalışması sonunda Anaxa hayata dönmüştü. Kusmaya başladı. Gerçeküstü bir filmden fırlamış gibi duran mekanın içinde insan kusmuğu nedense asistanı rahatsız etmedi. Hatta bilakis anlaşılmaz bir rahatlama vermişti. Acil tıp ekibi beyaz tıbbi aletlerini toplarken bir başka görevli de yerdeki kusmuk yığınına paspas yapıyordu. Bir hemşire Anaxa 'ya son bir iğne yaptıktan sonra eline bir beyaz hap ve su dolu bir ufak bardak tutuşturup üniteyi terk etti.
Olan bitene çaresizlik içinde bakan asistanın kafasında tek bir soru vardı "Ne olmuştu?". Sistemin ilk kuruluş yıllarında olan nahoş bir olay, neden aradan beş yıl geçtikten sonra tekrar etmişti? Elindeki sıcak kahveyi içmesi için Anaxa'ya uzatırken bunları düşündü.
"Sıcak bir kahve iyi gelir sanırım" dedi asistan. Hiç bir hatası olmamasına rağmen aslında o da olan bitenden epey bir korkmuştu.
Anaxa başını sallayıp onu onayladı ve kahve fincanını aldı.
Bu tür zorlanmalar artık sistemde hiç yaşanmıyordu. İlk başta meydana gelen ve basın bültenlerinde "talihsiz" olarak geçen bir iki ölümden sonra hiç böyle bir şey olmamıştı. Ölenler kimi kimsesi olmayan serseriler olduğu için başları kazıtılmış bu "bilim şehitlerinin" kaybından dolayı kimse hesap sormamıştı. Başlangıçta Anaxa'nın da imzaladığı kargacık burgacık yazılarla dolu olan sözleşmede de bu gibi durumlarda şirketin bir sorumluluk kabul etmeyeceği açık bir dille ifade ediliyordu.
Biraz olsun kendine gelen asistan, Anne'nin Anaxa'yı ne için kullandığını merak etti. Anaxa'yı böylesine zorlayan ne olabilirdi ki? Bilgisayarın başına geçti ve denek konu başlığı kısmına girdi. Bir uzay gemisi ya da bina tasarımı ile karşılaşacağını beklerken ekrana kırmızı harflerle "Erişim yetkiniz yok" diye ukala bir mesaj geldi. Genellikle silah tasarımları sırasında ünite asistanlarına bu türden kısıtlamalar getirilirdi ama artık bunlar da kalkmıştı. Uzun zamandır görmediği bu mesajı görünce ister istemez ne olup bittiğinden habersiz görünen Anaxa'ya geri döndü. Sanki cevabı o biliyormuş gibi bir süre çaresiz durumdaki Anaxa'ya baktı. Demin geçirdiği krize rağmen Anaxa'nın yüzü hiç de kötü görünmüyordu, hatta yüzünde daha önce görmediği bir ifade vardı: huzur ve mutluluk...
Karşısına geçip oturdu. "iyi misin?" diye sordu. başı hala elektrotlara sürülen jelden dolayı parlak görünen Anaxa, elindeki fincandan sakin yudumlar almaya devam ederek .
"Evet. İyiyim. Hiç bu kadar iyi olmamıştım" dedi. Bu sefer yüzüne hafif bir gülümseme yayılmıştı.
Devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder