İletişime ihtiyaç duymadığınızı düşünün. Neye ihtiyaç duyardınız.
En başta kabul etmeniz gereken şey yalnız olmanızdır aksi durumda iletişim kurmadan yaşayabilmeniz imkansızdır.
Alışkanlıklarınızdan biri iletişim kurmaktır.
Eğer yoktan var olsaydınız ve etrafınızda kimse olmasaydı fiziksel bedeniniz hayatı faaliyetlrini sonlandırana dek iletişime ihtiyaç duymadan çok güzel yaşardınız.
Ağzınızdan ses çıkartabildiğinizi size bunu biri göstermese veya ağzından ses çıkaranlar etrafınızda olmasa nasıl anlardınız bir düşünün.
Kulaklarınızın sesten bi haber olduğunu ve onlara hiç ses çıkartacak dış bir ortamın olmadığını düşünün. Kendi ellerinizi bile çırparak ses yaratır kulaklarınızın farkına varırdınız.
Gelelim gözlere. Gözlerinizi açarmıydınız kapatırmıydınız. Refleks olarak açmaya yeltendiğinizi düşünelim. (aslında reflekslerde doğduktan sonra ediniliyor acı, yanma hisleriyle tanıştıktan sonra) Gördüğünüz saf karanlık ise gözlerinizi açtığınızın farkına varabilir miydiniz. Elbette varırdınız çünkü en azından kirpikleriniz teninize deyecek ve siz bunu farkedeceksiniz.
Gelelim dokunma duyunuza. Bu çok ilginç bence,
Kendi vücudunuza hiç dokunmadan durabilirmisiniz. Her uzvunuzu kastediyorum parmak aralarınız dizlerinizin iç kısmı koltuk altlarınız her tarafınız. Deri diye adlandırabileceğimiz her yerimizin yine bir deri parçasıyla temas etmediğini düşünün.En kötüsünden erkeklerin cinsel organı normal halindeyken sürekli vücuda temas halindedir.
Duyuların hayatı ne kadar etkilediğinin farkına vardığınızda aslında onların sizi ne güzelde kandırıp kendi aralarında kutlamalar yaptıklarını bilmelisiniz.
Bir şeyin farkına varmanız için duyularınıza ihtiyaç duyarsınız ama duyularınızın yanıltıcı olduklarını düşünürseniz işte o zaman bir paradoks oluşur.
Yalancının ben yalancıyım demesine ne kadar inanırsınız. bu kişinin söylediği ne kadar doğrudur.???
Sevgiyle kalın. İnce.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder