Albatros, uçan canlı makinelerin en heybetlisidir... Albatros, kemik, tüy, kas ve rüzgârdır... Albatros gergin yay, rüzgârsa gövdesini mermi gibi fırlatan kiriştir. Albatros art deco bir kuştur -çarpıcı desenli, belirgin hatlı, destansı bir uçuş sergileyen, kayıtsız şartsız sadık olan... Bir albatros, yavrusuna tek bir öğün yiyecek getirebilmek için 15 bin kilometreden fazla uçabilir. Doğadaki en uzun kanatlara (3,5 metreye kadar ulaşabilir) sahip olan albatroslar, kanat çırpmaksızın yüzlerce kilometre boyunca gökyüzünde süzülerek okyanusları aşar, dünyayı dolaşır. 50 yaşına gelmiş bir albatros en azından 6 milyon kilometre uçmuş demektir...
Albatrosları bilen pek yoktur; bilenlerin çoğu da izlenimlerini Samuel Taylor Coleridge'in 1798 yılında yazdığı İhtiyar Denizcinin Ezgisi adlı şiirine dayandırarak, onların kaba saba, can sıkıcı yaratıklar olduğunu düşünür. İşin ironik yanı, Coleridge'in hiç albatros görmemiş olmasıdır. Dahası, çoğu insan da bu şiiri hiç okumamıştır. Şiirde albatros, yelkenlerini cömertçe rüzgârla doldurarak geminin yoluna devam etmesine yardımcı olur. Denizci düşünmeksizin hareket edip albatrosu öldürünce, tayfa dehşete düşer ve onu, kuşun muazzam cesedini boynuna dolayarak taşımakla cezalandırır...
Milyonlarca kilometreyi tertemiz, kendini yenileyen, sıfır salımlı enerjiyle uçabilseydiniz eğer, siz de bir albatros olurdunuz. Aslında sıradan bir uçucu olan albatros, gökyüzünde kusursuz bir planör gibi süzülür. Kanatlarını sustalı bıçak gibi açık pozisyonda kilitlediğinde, içinde bulunduğu planöre sadece pilotluk eder. Çoğu kuş, rüzgârı yenmek için mücadele ederken, albatros onu kendi amaçları için kullanır. Albatrosu diğerlerinden, örneğin bir martıdan ayırt eden şey, yalnızca vücut yapısı değil, aynı zamanda böylesi mükemmel bir gövdeye yön veren usta beyni ve zihin yapısıdır.
Yazılımı değiştirip albatrosun kafasına bir martı beyni takmanız halinde, bu uçan canlı yelkenli, albatrosun düzenli olarak fethettiği mesafeleri göze almayı hayal dahi edemez.
Martılar kıyıya yakın uçar ve kendilerini iskele kazıklarının kralı ilan eder. Albatroslarsa kahvaltı için okyanusları aşar ve sadece çiftleşmek için kıyıya inmeye tenezzül eder. Kara, üremek için gerekli olan bir külfettir.
Albatrosların nadiren indikleri kara üzerinde yayvan ayaklarıyla, kafalarını bir o yana bir bu yana sallayarak, paytak paytak yürüdüklerini kabul etmek gerekir. Yürümek onlara göre değildir. Ama kanatlarını fora edip yerçekimini biz geride kalanlara bıraktıklarında, işte o zaman sergiledikleri görüntü kelimelerin anlatamayacağı kadar muhteşemdir. Albatrosların tümü -yirmiyi aşkın tür- okyanusun en hiddetli tavırlarına dahi göğüs gerebilir ve aylarca, bazen yıllarca kara görmeden yaşayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder